Sabahın kör saatinde eğitimin başladığı, akşamın geç saatlerinde ise etütler ile eğitimin bitirildiği, her gün bir o kadar da ödevin verildiği bu kurumların velileri ise o sıralar da ne yapıyor? Önce aile olan sonra birey olmaya kalkan ebeveynler ya birbirlerini ya da kendilerini yemekle meşguller. Böylesine büyük bir meşguliyet içindeyken çocuklarını eğitecek zamanları olmadığından zaten o özel eğitim kurumları bol bol müşteri buluyorlar…
İstediğiniz kadar isyan ediniz…
Bizler istediğimiz kadar yazalım…
Değişen hiçbir şey olmayacak…
Çok daha da ileri boyutlara gidecek…
Hatta bir takım basın dediğimiz mütareke basını bunu size ve bize “sistem efendim” diyerek defalarca sunacak…
Herkesin dilinde…
Okullarda şiddet tırmanıyor…
Madde bağımlılığı çoğalıyor…
Pardon yani!
Büyük şehirlerde bana bir tek mahalle, bir tek semt gösteriniz… İçinde özel anaokulu, özel ilköğretim veya lise hatta dershaneler olmasın.
Kapısında, koridorlarında ızbandut gibi korumaları olan, öğrencilerini özel şoförlerin taşıdığı özel eğitim kurumları bunlar…
Devlet okulları müdürleri ise Okul Aile Birliklerinden sağladıkları paralar ile bu kurumlara özenerek, onların sistemlerini okullarına taşıyorlar…
Sabahın kör saatinde eğitimin başladığı, akşamın geç saatlerinde ise etütler ile eğitimin bitirildiği, her gün bir o kadar da ödevin verildiği bu kurumların velileri ise o sıralar da ne yapıyor?
Önce aile olan sonra birey olmaya kalkan ebeveynler ya birbirlerini ya da kendilerini yemekle meşguller. Böylesine büyük bir meşguliyet içindeyken çocuklarını eğitecek zamanları olmadığından zaten o özel eğitim kurumları bol bol müşteri buluyorlar…
Öğrenci ve ebeveyn müşteri olduğu an, öğrenci ve veli kimliği kalkar…
“Parasını verdim efendim” muhabbeti başlar…
Daha anaokulunda iken eğitim hizmetinin para ile alındığı, bunun karşılığında şımartılma hakkının da ödül olarak verildiğini fark eden çocuk, lise çağlarına geldiğinde özel korumalı okula sığmaz. Bir de üstelik anne ve baba “birey” olabilmenin savaşını vermektedir.
Hâlbuki önce birey olunur sonra aile… Durum böyle olmayınca da ekseriyetle hâkimin karşısına çıkmak kaçınılmaz yoldur.
Hâkimin karşısına çıkamayanlar ise çocukların önünde birbirlerini tüketmekle ömür tüketirler.
Tek teselli evde ki televizyondur. Sabaha Seda ve Aydın’la başlayıp, akşamı Ezgü ile bitiriyoruz. O programların tükenmiş ilişkileri seyredilerek avunmanın yolları aranıyor. Gece ise evvelallah ya şarkıcı ya da dansöz yarışmaları var. Onlar da yoksa bol mafyalı, vurdulu kırdılı, feodal sistemi özendirici, evlilikte aldatmanın şık gösterildiği diziler ile “zamanımız bunların zamanıdır; olmazsa olmaz” mesajları kutsal Türk aile yapısına işlenmeye devam ediyor.
Veya ofiste tüm gününü çok şık, şen şakrak geçiren anne eve dönüş yolu ile strese girmeye başlıyor. Yapılacak yemek, kurulacak sofra, çamaşır, ütü, özellikle çocuklara ayrılacak zaman o saatten sonra anne için külfet oluyor.
Sevgi ve şefkatin olması gereken saatler artık hem kendine hem de ev halkına terör ya da öfke veya şiddet; artık ne derseniz deyiniz saatleri olmaya başlar…
İlgi isteyen çocuk anında terslenir.
“ Okuluna onlarca milyarlar ödüyorum… Bana sorman için değil… Sorunlarını rehber öğretmeninle, derslerini eğitimcilerinle hallet. Bu saatte seni çekemem… Doğru odana git! Ayağımın altında dolaşma!”
Bütün bunlar olurken hepiniz birey olmayı başardınız da…
Eğitimciler dâhil…
Çocukları da tüketerek tüketmeyi başardınız…
Hem maddeten hem de manen…
Halen okullarda ki şiddettin sebebini dışarılarda bir yerlerde mi arıyorsunuz?