Kasım 2008

Ö T E S İ

 

19.03.2024 



-

 
Dr. Orhan Gedikli

Kırım’da Türk izleri


Kırım; 18 Mayıs 1944’te Stalin’in emri ile bir gecede evlerinden alınarak sürgüne gönderilen kardeşlerimin ülkesi. Öğrencilik yıllarımda gıyabında cenaze namazını kıldığımız büyük dava adamı Mustafa Cemiloğlu’nun yurdu. Tarih boyunca Türklerin anayurdu olmuş bu güzel ülkeyi görmek için 2 Eylül 2006’da başkent Akmescit’e doğru yola çıktım. Kırım’daki Türk izlerini anlatmadan önce bölgenin tarihi sürecine bakmakta yarar var.

Kırım önceleri Deşti Kıpçak diye anılan ancak daha sonra büyük Tataristan denilen bölgenin bir parçasıdır. Karadeniz kıyılarından başlayan bu topraklar kuzeyde Rusya, doğuda Orta Asya bozkırlarına ve batıda Macaristan içlerine kadar uzanan çok geniş bir alanı kaplar. Bölge Orta Asya’nın yerinde duramayan kavmi Türklerin 4. yüzyıldan itibaren batıya geliştirdiği akınların ilk durağıdır. Sırasıyla Hunlar, Avarlar, Hazarlar, Bulgarlar, Macarlar, Peçenekler, Oğuzlar, Kıpçaklar ve son olarak da Tatarlar bölgenin sahibi oldular.
Kısa süreli hâkimiyetler hariç 13. yy başlarına kadar bölgeye Kıpçak Türkleri hâkim idi. 1224’te Moğol İmparatoru Cengiz Han Kıpçak Türk Hanlığına son verdi. Dağılan Kıpçakların bir kısmı Macaristan bölgesine gitti ancak bunların akıbetlerini bilen olmadı. Kuzeye doğru gidenler ise Volga Bulgarları ile karışarak bu günkü Kazan Türklerinin atalarını oluşturdular.
Tarihçilere göre Moğollarla Türkler beraber yaşamış akraba kavimlerdi. Moğol İmparatorluğunu Moğollar ve Türkler oluşturuyordu. Cengiz Han’ın harbe giden ordularında Türklerin Moğollara oranı 7 kat fazla idi. İmparatorluğun batı bölgesinin halkı tamamen Türk idi. Kısaca bunlar Tatar Türkleri idi. Cengiz Hanın torunu Batu Han Kıpçaklardan sonra Altın Ordu Devletini kurdu ve bölge artık Büyük Tataristan olarak anılmaya başlandı.
Altın Ordu uzun yıllar Büyük Tataristan’da hüküm sürdü. 1395’te Timur bu hâkimiyete son verdi. Artık Büyük Tataristan parçalanmaya başlamış ve Rus Prensliği rahatlamıştı. Büyük Tataristan 15. yy. ortalarına doğru Kırım, Kazan, Astrahan ve Sibir Hanlıklarına bölündü. Timur sonrada Osmanlıya saldırdı ve 1402’de iki Türk Devleti Ankara’da karşılaştı. Yıldırım Bayezid yenildi. Timur Altın Ordu ve Osmanlıya saldırmasa idi bu gün Türklerin dünyadaki konumu farklı olabilirdi. Türkler birbiri ile savaş değil işbirliği içinde olmalıdır.
Cengiz Han soyundan gelen Hacı Giray 1440’da dağılan Tatarların bir kısmını etrafına alarak Kırım Hanlığını kurdu. Kırım liman kentleri Cenevizlilerin elinde idi. Hacı Giray iyi bir siyaset izleyerek Cenevizlilere karşı Osmanlıyla ittifak yaptı. Daha sonra Gedik Ahmet Paşa 1475’de Cenevizlileri yenerek liman kentlerini ele geçirdi. Kırım Hanlığını da Osmanlıya tabi oldu. Ancak Türklerin Kırım kıyılarına seferleri daha da eskiye dayanır. 1222’de Anadolu Selçuklular Sudak kalesini ele geçirdiler ve bir süre bölgeye hâkim oldular.
Artık bu topraklarda Ruslarla Türkler arasında bir hâkimiyet mücadelesi başlamıştır. Osmanlı Kırım Hanlığı ile birlikte Rusların Karadeniz’e hâkimiyetini ve yayılmacı politikalarının önünü kesmeyi amaçlamıştır. Bu nedenle Kırım Türkleri 1571 yılına kadar birkaç kez Moskova’ya kadar ilerleyerek kenti yaktılar. Buna rağmen Rus yayılması durdurulamadı ve nihayet 1552’de Kazan Hanlığı ve 1556’da da Astrahan Hanlığı Rusların eline geçti. Bu korkunç İvan dönemidir. 1783’de ise kuzeydeki son Türk kalesi Kırım Hanlığı da Rusların eline geçti. Burada parçala ve yut politikasının ne kadar etkili olduğunu bir daha görüyoruz.
1783 Kırım Türkleri için zor yılların başlangıcıdır. Önce liman kentlerinde yaşayan Türkler iç kesimlere sürüldüler. Daha sonra belli merkezlere toplanmaya zorlandılar. Baskı gittikçe dozunu arttırdı. Bunun tek amacı Türkleri yüzyıllardır yaşadıkları bu topraklardan çıkarmaktı. İstenen sonunda oldu ve Türkler Osmanlı topraklarına göç etmeye başladılar. 1854 Kırım Harbinden sonra bir göç dalgası daha yaşandı. Osmanlı’dan kalan mimarının büyük çoğunluğu tahrip edildi. Camiler, saraylar, hanlar, hamamlar yakıldı yıkıldı.
Kalan Türkler ise çok büyük sıkıntılar çekti. Bu dönemde büyük Türkçü Gaspıralı İsmail Bey “dilde, fikirde ve işte birlik” sloganıyla milliyetçi direnişi başlattı. 22-04-1883’te de Bahçesaray’da Tercüman gazetesini çıkarmaya başladı. Tercüman gazetesi direnişin simgesi oldu. Bağımsızlık için Vatan adında bir gizli örgüt kuruldu ve Osmanlıdan da destek gördü. 1917’de Çarlık çöktü ve Kırım Türkleri bağımsızlıklarını ilan ettiler. Kızıl Ordu Kırım’a girdi ve Bolşevikler dedelerini aratacak uygulamalarla yeni bir göç dalgasını başlattılar. Türklerinin bir kısmı da böylece Anadolu’ya göçtü ve nüfus oldukça azaldı.
Hiç bir sürgün ve göç 18/04/1944 gecesi olan kadar acımasız olmadı. Stalin II. Dünya Harbinde Kırım Türklerinin Almanlarla işbirliği yaptığını düşünerek sürgünü başlattı. Bu düşünce doğru değildi. İşbirliği Stalin’in büyük bir yalanıydı. 18 Nisan gecesi Türkler 2 saat içinde evlerinden alınıp hayvan vagonlarına doldurularak bilinmeyen bir yolculuğa çıkarıldılar. Günlerce süren yolculuktan sonra hiç görmedikleri Sibirya, Ural, Kazakistan ve Özbekistan çöllerine bırakıldılar. Bu tam bir soykırımdı. Yaklaşık 200 bin Kırım Türkü hayatını kaybetti. Kalabilenler yeniden hayat mücadelesine başladılar. Bu çalışkan insanlar çölleri gül bahçelerine çevirdiler. Ancak vatanlarını hep özlediler.
1967’de Kırım Türklerinin ihanet yapmadıklarına karar verildi. Böylece anayurda dönüş mücadelesi başladı ve Lideri de Mustafa Cemiloğlu oldu. Cemiloğlu’nun hayatı hapishanelerde geçiyordu. O küçücük vücudunda dev bir iman taşıyor ve Rusyayı sallıyordu. Benim üniversite yıllarımdı. Hatta bir ara Cemiloğlu’nun hapiste öldürüldüğü haberi geldi. Ülkücüler yürüyüşler yaptı ve gıyabi cenaze namazları kılındı. Ancak Sovyetler dağılana kadar hakları olmasına rağmen yurtlarına dönemediler. Nihayet 1987’de Türkler eski topraklarına dönmeye başladı ve bugüne kadar sayı 300 bine ulaştı. Kalan 200 bin Kırım Türkü dönüş için yardım bekliyor. Kırım Türkü yeniden vatan kuruyor. Kırım Türkleri ve Gürcistan’daki Ahıska Türkleri için hepimizin gayret etmesi gerekir. Kırımın tarihçesini kısaca özetledikten sonra bu güzel topraklarda tespit ettiğim izlenimleri sizlerle paylaşacağım.
Kırım Ukrayna sınırları içinde 27 bin km kare Trakya’dan biraz büyük bir yarımadadır. Nüfusun yüzde 40 Ukraynalı, yüzde 40 Rus ve yüzde 12 kadar Türk, kalanı ise diğer unsurlardır. Tatarların tamamı dönebilirse oranları yüzde 25’e çıkacak. 2/9/2006 Cumartesi günü saat 1’de havalanan uçağımız 1.30 saat sonra başkent Akmescit’e indi. Vize işlemlerimiz tamamlandıktan sonra hemen Akmescit’e geçtik. Burada 10 bin kadar Kırım Türkü var. Yolda Türkiye Diyanetinin yaptırdığı camiyi geziyoruz. Türkiye Kırım’da 14 cami yaptırmış. Akmescit’in en eski camisi Cami-i Kebir’i ve Kırım Diyanet İşleri Başkanını ziyaret ediyoruz. Başkan komünistlerin eski tarihi camilerin çoğunu yıktıklarını, bugün 250 cami ve 7 Medrese açıldığını ve bunlardan birinin de kız medresesi olduğunu bize aktarıyor. Akmesçit’te 2000 kişilik bir caminin yapımını da Türkiye üstlenmiş. Başkentte kısa bir şehir turundan sonra Sivastopol’e doğru yola çıkıyoruz. Çünkü Akmescit’in çok fazla tarihi bir özelliği yok.
Akşama doğru Sivastopol’e (Akyar) giriyoruz. Heyecanımız oldukça artıyor. Çünkü bu şehir Türk tarihi açısından çok önemlidir. “Sivastopol önünde yatar gemiler” şarkısında söylendiği gibi Rusya’nın ve Ukrayna’nın bu günde en önemli savaş ve ticari gemi limanlarından biri Sivastopol’dur. Kırım harbinin yapıldığı bölge burasıdır. Gezi esnasında Dr. Haluk Dursuın Kırım harbinin çıkış nedenlerini anlatıyor. Rus Çarı Nikola Osmanlı’dan Kudüs’de Hz. İsa’nın doğduğu ve öldüğü Kıyam kilisesi arasında Hıristiyanlar için kutsal olan bölgenin idaresinin kendilerine verilmesini ister. Teklif kabul görmez. Rusya bu durumu savaş nedeni sayar. Osmanlı Fransız ve İngilizlerle ittifak yapar. İngiliz ve Fransız gemilerinden oluşan müttefik donanması Gelibolu’yu geçerek İstanbul’a gelir. Müttefik donanmaya Osmanlıdan çok az gemi katılır. Osmanlı denizden çok kara harbi yapar.
Müttefik donanma Rusların Sinop baskınına misilleme olarak Odesa’yı bombalar. Odesa kuzeyden gelen hacıların ilk konaklama yeri olduğu için seçilmiştir. Odesa’dan sonra hedef Sivastopol’dur. Şehir kuşatılır. Osmanlı orduları karadan çevirme yapar. Ruslar savunma harbi yapar ve şehri çok iyi savunurlar. Ruslarda Sivastopol’e karşı Silistre’yi muhasaraya alırlar. Kırım savaşında deniz harbi Sivastopol önünde, kara harbi ise Sivastopol ile Gözleve arasındaki geniş alanda yapılır. Cephe gerisi ise İstanbul’dur ve yaralılar İstanbul’a getirilir. Savaş ve salgın hastalıklardan çok fazla asker şehit olur ve bir ara Selahattin camileri hastane gibi kullanılır. Aynı dönemde Osmanlı Kafkas cephesinde de Ruslara karşı büyük başarılar elde eder ve Şeyh Şamil’de bu dönemin eden efsane kahramanlardandır.
Ruslar yenilir ve yapılan Paris konferansında Kars alınarak yerine Sivastopol verilir. Tuna boyları Ruslardan tamamen arındırılır. Osmanlı bu savaşla donanmanın bir devlet için ne kadar önemli olduğunu anlar ama iş işten geçmiştir. Bunları neden yazıyorum. Hasbelkader birileri okurda ders alır diye. Kırım harbinin bu kazanımlarının yanında negatif etkileri de olmuş ve Osmanlının parçalanmasında etkin rol oynamıştır. Bu harpte İstanbul’a gelen subaylar ve özellikle İngiliz generaller boğazda yalılar kiralamışlar ve sosyal yaşama katılmışlardır. Bununla birlikte bol para harcayan bu guruplar İstanbul’da batılı bir yaşam tarzının kabul edilmeye başlanmasına sebep olmuş ve israf artmıştır.


ufuk@ufukotesi.com

Bu yazı toplam 6218 defa okunmuştur.

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.

UFUK ÖTESİ.COM

BU YAZIYI TAVSİYE EDİN

Adınız  Soyadınız

E-posta adresiniz
Arkadaşınızın e-posta adresi

 

Yazdır  - Sayfanın Başına Dön 

 

 Sayı :79

 KÜNYE
 
 ARŞİV
 
 ABONELİK
 
 REKLAM
 
 
  YAZARLAR
 Ali Arif Esatgil
Bayrak gibi yaşamak...
 Alptekin Cevherli
En zor yazım…
 Doç. Dr. Fethi Gedikli
Şimşek gibi çakıp geçen ülkücü
 Dr. Yusuf Gedikli
Sevgili Kemalciğim, candaşım, kardaşım, arkadaşım…
 Kemal Çapraz
Son söz...
 Olcay Yazıcı
Asil Neslin Son Temsilcisi: Kemâl Çapraz
 Bayram Akcan
“BOZKURT” Kemal ÇAPRAZ
 Aydil Erol
Bu çapraz, kimin çaprazı?!!
 Şahin Zenginal
Sensiz hayat zor olacak
 Ünal  Bolat
Sevdiğini Türk için seven Alperen
 Hayri Ataş
“YA BÖYLE ÖLÜM DEĞİL Mİ ERKEN”
 Mehmet Türker
Türk Dünyasının dervişi
 Mehmet Nuri Yardım
Kemal Çapraz diye bir kahraman
 Prof Dr. Ali Osman Özcan
Ufuk Ötesinde Çapraz Ateş
 Orhan Seyfi Şirin
Çapraz doğuştan ‘Reis’ti
 Rasim Ekşi
Kardeşim Kemal’in Vasiyeti
 Dr. Orhan  Gedikli
Sevgili Kemal Kardeşimin Ardından
 Özdemir Özsoy
Seni unutamayız
 Dr. Ünal Metin
“Ufuk Ötesi” yaşıyor
 Aybars Fırat
Kastamonu Beyefendisi
 Süleyman Özkonuk
Öteki Ufuk
 Zeki Hacı ibrahimoğlu
30 yıllık dostumdu
 Coşkun Çokyiğit
Kemal Çapraz “Tek Ağaç”lardandı
 Baki Günay
Kırım Meclisinde Kemal Çapraz sesleri
 Ahmet Tüzün
İz Bırakan
 Cem  Sökmen
Metropoldeki dâvâ adamı: Kemal Çapraz
 Hüseyin Özbek
Kemal Bey
 Asuman Özdemir
Sermayeye kurban gittin…
           
       
 
   

Karahan 2002