On yıl kadar önce ABD’den Meluncanlar adlı bir gurubun temsilcileri çıkagelmiş ve atalarının Çeşme’den giden Türk denizcileri olduklarını iddia etmişlerdi. Başı çeken Purof. Birent Kenedi de elhak Batı Anadolu’nun karayağız köylülerine benziyordu. Basını hayli meşgul eden bu konu tarihi gerçeklere hiç de aykırı değildi. Batı Anadolulu leventler 16. yy. sonlarına doğru İspanyollara esir düşmüş daha sonra I. Elizabetin kaptanlarından Firensis Direyk tarafından kurtarılmış ve galiba Luizyana kıyılarına çıkartılmışlardı.
Bu aralar bir “Karayip Korsanları” muhabbetidir gidiyor. Hergele korsan atmaca cek’in maceraları, sinemada, tv’de seri filimler halinde. Bunlardan birine benim de gözüm takıldı ve seyredekaldım. Seyrederken de bizim Cezayirlileri hatırladım.Atmacanın çağdaşı Cezayirli Gazi Hasan Paşa’yı, hani Çeşme kalesi önünde heykeli olan, aslanını yanından ayırmayan ünlü denizcimiz.1795’te Cezayir beylerbeyi iken ABD’yi yılda 12.000 altın vergiye bağlayan, anlaşmayı da Türkçe yazdırtan kaptan (Yeni Mesaj, 26 Ağustos, 2006) ve ondan öncekileri. Gerilere giderek Mezzamorte Hüseyin Paşa, korsan kaptanlarımızın en büyüğü Hızır Reis yahut Barbarossa, Selman, Seydi Ali, Turgut, Kurdoğlu Muslihiddin reisler, alim kaptanımız Pîrî Reis, onu yetiştiren amcası ünlü korsan Kemal Reis, Burak Reis, Baltaoğlu, Gazi Umur Beğ, Karesili usta denizciler ve onların komutanları, Dursun ve Yahşi beğler, Menteşeli, Saruhanlı, Sinoplu denizciler, İshak Beğ ve her nedense Çeşme limanından büstü kaldırılan Çaka Beğ… Adı Ege olmadan önce Adalar Denizinde ilk Türk donanmasını kuran Çaka Beğ veya Emir Çakan.
On yıl kadar önce ABD’den Meluncanlar adlı bir gurubun temsilcileri çıkagelmiş ve atalarının Çeşme’den giden Türk denizcileri olduklarını iddia etmişlerdi. Başı çeken Purof. Birent Kenedi de elhak Batı Anadolu’nun karayağız köylülerine benziyordu. Basını hayli meşgul eden bu konu tarihi gerçeklere hiç de aykırı değildi. Batı Anadolulu leventler 16. yy. sonlarına doğru İspanyollara esir düşmüş daha sonra I. Elizabetin kaptanlarından Firensis Direyk tarafından kurtarılmış ve galiba Luizyana kıyılarına çıkartılmışlardı..Fakat orada kalmayıp Appalaş dağlarına çekilmiş ve kızılderili kızlarıyla evlenmişler, kendilerine mahsus, kötü hırıstiyanlar olarak adlandırılan ABD ile pek uyumlu olmayan bir etnik yapı oluşturmuşlardı. Gelenler onların torunları olduklarını ve sayılarının dört milyonu bulduğunu söylüyorlardı. Abraham Linkoln, güzeller güzeli sinema yıldızı Ava Gardner, unutulmaz şarkıcı Elvis Pirestley de Meluncandı (Batı Anadoluda ona benzer çok yörük delikanlısı vardır). Aa! Demek ki bizim denizciler Amerikaya da gitmişler. Sadece Amerika mı? Kamuran İnan bir konuşmasında İzlanda’da kendisine Türk güllelerinin gösterildiğini söylemişti.
Ya Hint denizleri?.. 2004 yılı sonunda tusunami felaketi olmasaydı Endonezyadaki Sumatra adasının kuzeyinde Açe adlı bir yerin varlığından ve 16.yy. da burada Osmanlı’ya bîat eden bir sultanlık bulunduğundan haberimiz bile olmayacaktı. Tvde dev dalgaların devirdiği Osmanlı Balballarını hayretle izledik, ama bunlara neden “şahide” denildiğini acaba kaçımız idrak edebildik?
Baharat ticaretiyle zenginleşen Açe Sultanlığı başına musallat olan Portekize karşı Kanuni Sultan Süleymandan ve 2. Selim Handan yardım istemişti. Osmanlı da top döküm ustaları da dâhil her türlü teknik yardımı ve leventlerini de göndermişti (Yılmaz Öztuna, Türk Dünyası Tarih Dergisi,1987). Mezar taşlarını yapan taş sanatkârlarımızın da yardım heyetine dâhil olduğunu şahidelerimiz ispatladı (kimin umurunda?..). AÇE 1903’e kadar siyasi varlığını her türlü işgale karşı sürdürmüştü. Sultan Abdülhamid Hanın oralara ajanlar gönderdiği biliniyor, biz gönderince ayıp olur el gönderince ne akıllı!
Osmanlı, Mısır’ı kölemenlerden yeni aldığında daha önce Cidde’yi Portekiz’e karşı savunan Selman Reis sadrazam İbrahim paşaya gönderdiği raporda “Portakal-ı bidin Hint Okyanusunda cümbüş etmekte, donanma Cidde’de yatmamalı “demektedir 16.yy.ın sevimli Türkçesiyle. Yani Portekiz’i dinsiz olarak tarif etmekte ve gemi dülgerliği ve korsanlıktan yetişme Midillili bu Türk denizciyi Portekiz de anlaşılan çok iyi tanımaktadır. Portekiz arşivinde iki yıl araştırma yapan tarihçimiz Purof. Salih Özbaran onun adına sıklıkla rastladığını “Yemenden Basraya Denizlerdeki Osmanlı” kitabında yazmaktadır, (Bu bilgiler ve baskı resimler adı geçen kitaptan alınmıştır. Ne yazık ki daha önce kölemenlerin hizmetinde olan bu yaman reis kıskançlık sonucu öldürülmüş.) Portekiz Batı Hindistan’da Goa’yı üs edinmiş, etraftaki Müslüman emirlikleri taciz etmekte hatta kutsal toprakları tehdit etmekteydi.1498’de Kalküta’ya gelen Vasko dö Gama’nın tayfalarına sizi buraya hangi şeytan attı diyen Tunuslulara Portekizlilerin verdiği cevap buraya baharatı ve hıristiyanları bulmak için geldik olmuş. Doğru, baharat yolunu epey taciz edip para kazandılar. Onun için Osmanlı Hadım Süleyman Paşa’yı gönderip Aden’i aldırdı.
Hint Okyanusunda Portekiz’in, Akdeniz’de Venediğin, İspanyanın, Karadenizde Ceneviz’in korkulu rüyası Osmanlı denizcileri bu kadar uzaklara acaba nasıl gitti? Neyle gitti? Kırık dökük Osmanlı Türkçemle bir fotoğraftan bir şahidenin üzerindeki yazıları sökmeye uğraşırken taşın Tersane-yi Amire mimarlarından birine ait olduğunu öğrendim. Nasıl ki Tophane-yi Amire ve Darphane-yi Amire varsa bir de devlet tersanesi vardı ve orada mimar da çalışmaktaydı.Tersane-yi Amire’nin 1455’te Haliç’ te kurulduğunu hatırlatalım. Osmanlılar donanma geleneğini kendilerinden önceki beğliklerden devraldılar, bilhassa usta Karesi denizcilerinden. Beğlikler Döneminde Batı Anadolu’daki beğliklerin donanmaları vardı ve Adalar Denizinde haçlılarla savaşlar hiç eksik olmuyordu. Sakız, Rodos, Midilli, İzmir hırıstiyanlarla Türkler arasında bir alınıp bir verilmekteydi. Menteşeli ve Aydınlı korsanlar Girit’i basmıştı.14.yy.ın ünlü denizcisi İzmir Emiri Aydınoğlu Umur Beğ komşu beğliklerle birlikte Attika sahillerine, Teselya’ya, hatta Atina’ya kadar seferler yapmış ve Mora despotlarını haraca bağlamıştı. Bizans İmparatorunun yardım istemesi üzerine de Eflak’a (Romanya) kadar gitmiş, Saruhanlu ile birlikte Cenevizlilerle savaşmıştı. Sinoplu denizciler de Ceneviz’in Kırım’daki Kefe kolonisine saldırmıştı. Daha pek çok örnek verebilirsek de tarih bilmeyen AB perestleri nasıl olsa ikna edemeyiz. Kefere bunları yani tarihini hiç unutur da seni AB’ye alır mı?
Gazi Umur Beğ ne yazık ki Aşağı İzmir’i geri almak üzere kuşattığında şehit düşmüştü. Osmanlıların deniz üssünün Yıldırım Bayezit’in emriyle Gelibolu’da Saruca Beğ tarafından kurulduğu bilinir. Türk Batı Anadolu beğliklerinin alınmasıyla deniz kuvvetleri güçlenir, Samsun ve Sinoplu denizcilerin katılması bu gücü daha da arttırır. Araya Timur fırtınası girince o da İzmir’in liman kalesini diğer adıyla gâvur İzmir’i şövalyelerden alır. Timur’dan sonra Türk denizciliği yeniden toparlanır, korsanlarımız Malta’yı yağmalar, hatta Lizbon halicine girdikleri rivayet edilir. Kimse utanmasın devrin kanunu böyledir, aynı yüzyıl içinde Venedikliler de Antalya ve İzmir’e saldıracaktır Ve bugün “yüksek sosyete” geçinen Monako Pirensliği korsan Gırimaldilerin torunudur.
KORSAN KIZILSAKAL
Yani Barbaros, namı diğer Hızır Hayreddin Reis korsan kaptanlarımızın en meşhuru, Yenice Vardarlı bir sipahinin oğullarından biriydi, Midillide doğmuştu. Karındaşı Oruçla beraber deniz ticareti yaparken ağası Rodos şövalyelerine esir düştü. Bir fırsatını bulup kaçtı, Şehzade Korkutun yardımıyla korsanlığa başladı. Şehzade Korkut taht mücadelesini kaybedince iki kardeş Tunus Beğine gidip ganimetin beşte biri karşılığında üs istediler. İstekleri kabul edildi. Kısa zamanda yoksul Arapların ve ulemanın sevgisini kazandılar ve Oruç Reis İspanyol tacizlerinden bıkan Cezayir şehri tarafından davet edildi. Bir süre sonra Tunus Beği ve Oruç Reisi davet eden Cezayir beğinin oğlu Kadıoğlu Oruç ve Hızır kardeşlerin arkasından entrika çevirdiler, hatta İspanyollarla bile ittifak etttiler. Oruç Reis şehit düştü. Hızır Reis Cezayir şehrini terk ederek Cidele çekildiyse de bir kaç yıl sonra geri döndü. Bu arada halkın ve ulemanın rızasıyla Yavuz Sultan adına hutbe okutup, para kestirdiğini yazmayı da unutmayalım. Yavuz da ona Cezayir Beğlerbeği unvanını vermişti. Bu esnada Kutsal İttifak’ın donanmalarıyla devamlı cenk halindeydi. Kanuni ondan gazalarını yazmasını isteyince emrindeki kaptanlardan Seyid Muradi “Gazavat-ı Hayreddin Reis”i kaleme aldı. Bu gazavat (başka gazavatın varlığı da biliniyor) Ertuğrul Düzdağ tarafından biraz sadeleştirilerek Tercüman 1001 Temel Eser serisinden yıllar önce Barbaros Hayreddin Paşa’nın hatıraları olarak yayınlanmıştır. Sahaflardan bulunabilir. Naif, içten ve sade bir dille yazılmış,16.yy. Türkçesi örneği olarak okunması gerekli bir kitaptır. Anlattıklarından Barbaros’un Araplara karşı daima teyakkuz halinde olduğunu tahmin ediyoruz. Ona göre Arap mantığı “Her kim ki eşek, biz semer “ sözüyle ifade edilmektedir. Din kardeşlerimizi “iyi” tanırız. Kanuni, Barbaros’a derya kaptanlığı vermiş, oda buna layık olduğunu Pireveze deniz zaferiyle kanıtlamıştır. Tarihi bilgilere göre kutsal ittifak 600 parçalık irili ufaklı gemiyle saldırıya geçmiş; fakat arkadan gelen rüzgâr kesilince dev kalyonlar hareketsiz kalmış ve Barbaros’un çevik kadırgalarına av olmuştur. Barbaros 1546’da İstanbul’da vefat eder. Beşiktaştaki külliyesine gömülür. Bugün külliyeden türbe ve bir de cami kalmıştır. Varlığı bilinen medrese ve diğer yapıların başına acaba ne gelmiştir?.. Belli ki “yol” gelmiştir. Vur kazmayı! Osmanlının kadirbilmez torunlarına zaten başka ne yakışır ki? Geçenlerde Deniz Kuvvetleri Pireveze zaferini kutladı. Beşiktaştaki heykele Barbaros’un yeşil renkli ve Mührüsüleymanlı sancağı çekildi (Yeni Çağ, 28 Eylül 2006). Bu Mührüsüleymanlı bayrağı Küçük Purofesör de gördüyse eğer eline hemen pertavsızını alır, Hızır Reis’imizin yedi ceddini Yahudi yapar mazallah! En son Selçuklu hanedanını irtibatlandırmıştı da.
Birileri çıksa da Barbaros’un hayatını senaryolaştırsa, bir de millici rejisörde bulunsa. Artık Attilâ İlhan da yok ki senaryo yazsın. Ama galiba biri var. Amad romanının yazarı felsefeci akademisyen İ. Oktay Anar. Engin tarih ve denizcilik bilgisiyle o bu işin üstesinden gelebilir. İnşallah!
TERSANE-Yİ AMİRE
Tersane-yi Amire’nin Fatih tarafından Haliç’te kurulduğunu yazmıştık. 2001’den beri bu tersanenin günümüzdeki kalıntılarını ÖYK satmak için uğraşıyor, namuslu mahkemeler buna karşı çıkıyor. Şimdi de galiba Beyoğlu Belediyesi’ne devredilecekmiş (Cumhuriyet, Tersanelerde Hüzün, denizci yazar, Oktay Sönmez), babalar gibi satacaklar (!). Neyse hiç olmazsa Lengerhane Koç tarafından müzeye çevrildi yıllar önce. Osmanlı tersanelerinden ufak bir iz. Osmanlı tersaneleri dedik, çünkü İstanbul dışındaki imparatorluk coğrafyasında da tersaneler mevcut, Gelibolu, Sinop, İzmit, Süveyş, Birecik, Basra, Rusçuk, Samsun, Kefken vb. Tersane Arapça bir kelime. Batı dillerine darsena ve arsenal olarak geçmiş. Amiral de Arapça.Tersane-yi Amire devlet tersanesi anlamında ve donanmaya gemi inşa etmekle yükümlü. Donanmada yelkenli ve kürekli olmak üzere iki çeşit gemi var ve bunların irili ufaklı, toplu,topsuz bir çok çeşidi. Kimi Türkçe adlı, kimi Akdeniz dillerinden Türkçeleşmiş. Gemici diliyle ilgili sözlükler çoktan Türkiye’de basılmış. Donanmanın sığ sularda sefer edeni ince veya hafif, açık denizlerde gezeni ağır olarak nitelenmiş. Kürekli olanlar uçurma, şayka, varna beş çiftesi, karamürsel, at kayığı, kancabaş, kırlangıç, firkate, bunların büyükleri de kalite, perkende, kadırga,baştarda olarak adlandırılıyor. Tabiî bunların yelkenleri de var.Yelkenliler, ateş gemisi, uskuna, barça, kalyon vs. Kalyonlar ilk defa 2.Bayezit zamanında göke adıyla inşa edilmiş. Son yıllarda Türk denizcilik tarihi üzerindeki yayınlarıyla dikkati çeken Pur. İdris Bostan 17.yy.da Tersane-yi Amire adlı kitabında (TTK yayınıdır, meraklısı için) donanmanın nasıl bir sanayi olduğunu sayfalar dolusu anlatmaktadır.Bu donanmanın askerleri kimmiş? Tımarlı sipahiler, kapıkulları ve hepsinden önemlisi deniz piyadesi leventler.Leventler Batı ve Güneybatı Anadoludan seçilmiş, Çanakkale civarından seçilenlere Kazdağlı denmiş.Kürekçiler çok çeşitli yerlerden,vergi karşılığı kürekçilik yapanlar ki bunların arasında bozacı ve meyhaneciler, gayrimüslimler de var, kendi isteğiyle kürek çekenler ki bunlara hodgirifte kürekçiler denmiş, mücrimler, esirler, vs. Alatçılar var, yelken halatlarını ve yelkenleri kullananlar.Çok zengin bir meslek erbabı gözlenmekte mimarlar dahil. Malzemelere ve yiyeceklere gelince bunlar da İmparatorluğun çeşitli bölgelerinden temin ediliyor ve hiçbiri ithal edilmiyor ve bazen de bu üretim dışarıya satılıyor.Hani yağma ekonomisi idi?.. Bunu da sosyolog Niyazi Berkes uydurdu, kibarca “cihat ekonomisi” dediydi; bizim Marksist enteller de bu yakıştırmaya pek bayılmıştı.. İyi ki İnalcıklar, Barkanlar, Bostanlar çıktı da gerçekleri öğrendik. Malzemelerden bir kaç örnek verelim: Kereste İzmit ve Çanakkale civarından, halat ve yelken bezi için kendir Canik yani Samsundan, üstüpü Ohri, Şile, zift Midilli, Avlonya, balmumu Aydın, reçine Adalardan, kürekler İznik, Karasu gürgen ormanlarından, gemi direkleri Boyabat’tan (Pek yakında Boyabat’ın gemi direği ormanları korunmaya alındı). Askerin aba, kebe gibi giyim ihtiyacı Filibe, Balıkesir ve Dırama’dan, peksimeti İstanbul, Mora Yenişehir ve Selanik’ten. Bostan 17.yy.da Tersane-yi Amire’nin tek rakibinin Venedik olduğunu yazmakta
TÜRKLER DENİZDEN KORKAR MI?
Bazı tarihçilerimiz Türklerin denizlere geç açıldığından dem vuruyor. Bence bu konuyu iyice irdelemeden hüküm vermeleri pek bilimsel değil. Osmanlı kumaşları uzmanı Serdar Gülgün ne kadar haklı, bizde gerçektende mukayeseli tarih anlayışı yok. Naçizane bir mukayese yapalım, Bahr-i Hazer baraj gölü müymüş? Moğolların önünden kaçan Hazarın ve Aralın usta denizcileri Tekelü aşiretlerini Selçuklu Antalyaya mı yerleştirmiş? Kastamonu uçbeği Emir Çoban Kırımdaki Rus-Kıpçak ittifakı üzerine kayıkla mı gitmiş? Birazcık tarih okuyanlar Haçlıların denizden Kudüs’e gitmek için Venediklilerle pazarlık ederken Çaka Beğ’in Ege’de ilk donanmayı çoktan kurmuş olduğunu da bilir. Çaka Beğ’in pusulası veya usturlabı var mıydı bilemeyiz, olmasa da o yolunu yıldızlara bakarak bulmuş olmalıdır. Avrasya bozkırları ve çöllerinde atalarının yaptığı gibi. Şimdi bakalım bugün denizci olduğu iddia edilenler denizlere ne zaman yelken açmış? Kibar hırsız I. Elizabetle birlikte, Fıransızlar aristokratlarına deniz ticareti izni verildikten sonra, Hollandalılar tuzlu bataklıklarında daha fazla yaşayamayacaklarını anlayınca denizlere açılmışlardı. Türkçedeki “Aç it fırın duvarını deler” atasözü bu durumu izah eder, bunların hepsi eş zamanlı denize çıkmışlarlardı , 16.yy. sonu, 17.yy.başları. Ruslara gelince Çeşme’de donanmamızı yaktıklarına bakmayın siz, kılavuzları İngilizlerdi denir. Çar deli Petronun gizlice Hollanda’ya gemi tezgâhlarına çalışmaya gittiği rivayet edilir. Hatta bu “Çar ve Dülger” adlı Rus operasına konu olmuştur. Alim kaptanımız Pîrî Reisin esrarengiz haritası bir türlü ona mal edilmez, İspanyol vs. birforsadan alındı, Çin’den geldi falan denir, denir de onun çağdaşı İspanyol haritalarını veya bir yüzyıl sonraki Hollanda haritalarını bir şekilde görenler bu haritaların Piri Reis haritalarının yanında Ortaokul çocuklarının ki kadar basit olduğunu bilir. Pîrî Reis haritaları 5. Türk kültürü kongresinde Hacettepe Güzel Sanatlar Fak. Öğr. Üyesi tarafından bir grafik şaheseri olarak sunulmuştur. Emir Çakan’ a gelince, Oğuzların Çavuldur boyundan olduğu bilinen bu denizcimiz Bizans sarayında yetişmiştir, belki de bir rehin şehzadeydi.Ne yazık ki Bizansın entrikasıyla damadı I. Kılıçarslan tarafından öldürülmüştür. Damadının sonra vicdan azabı çektiği söylenir. 35 yıl kadar önce İzmir’in Gümrük meydanında büstü vardı; sonra kayboldu. Yıllar sonra onu Çeşme rıhtımında gördüğümde sevinmiştim.Bu yıl yine kaldırılmış, eski bir asker olduğunu duyduğumuz CHP’li belediye başkanının Çeşme’nin Meluncanlarla kardeş şehirliğini de iptal ettiğini öğrendik. Okuyucularımızdan bu iki olayın da görülen hangi lüzum üzre olduğunu www.cesmeonline.org a girerek sayın başkan Faik Tütüncü’den sormalarını önemle rica ederim. Cumhuriyet gazetesi bile bu yıl 9 Eylül ilavesinde Çaka Beğin büstünü kocaman bastı. Başkan, korsan kaptanımızdan utanıyorsa Monako pirensesleri de korsan Gırimaldilerin torunudur ama Avrupa basınının başlıca magazin malzemesidirler, hatırlatırım…Deniz Kuvvetlerimizin Çaka Beğ’in büstünün kaldırıldığından haberi yok mu acaba?.. Ayrıca Deniz Kuvvetlerimiz denizcilerin İstanbul mezarlıklarındaki şahidelerini yani mezartaşlarını toplayarak bir müze açmalı ve mütedeyyin İstanbul Belediyesinin zulmünden kurtarmalıdır, bir an önce. Bu iş şimdiye kadar çoktan yapılmış olmalıydı…Mezarlıklar müdürü bakım bahanesiyle Ekim başında Merkezefendi gibi tarihi bir İstanbul mezarlığında ağaç keserken kalın kütüklerle şahideleri kırdı. Acaba onların arasında hangi derya kaptanlarının mezarları da vardı?.. Ne dersiniz sayın komutanlar?..