Medyanın abartı kültürü, palavraları ve her fırsatta topluma dayattığı yabancılaşma ideolojisi her gün bulduğu yeni malzemelerle tazeleniyor. Hiç ummadığınız şekillerde, adeta sinekten yağ çıkaran bir gayretle Türkiye’de bilinç ve değerler sistemi dönüşümünü gerçekleştirmek için organize çalışılıyor. En son geçtiğimiz günlerde yabancı bir futbolcu kullanılarak mensup olduğu milletin dini bayramının ne kadar önemli olduğu Türkiye kamuoyuna anlatılmış oldu.
Buna belki nabız yoklaması belki de bütün ölçülerin hiçe sayıldığı nokta diyebiliriz. Artık “haber değeri” diye bir ölçü söz konusu değildir, sadece küresel hegemonyanın uyuşturma ideolojisinin haber değeri vardır. Bu ülkede en önemli ve en çok konuşulan hadiseler bu toplumun çoğunluğunu ilgilendiren hadiseler olmalıdır. Fakat biz uzun bir zamandan beri bunun tam tersini yaşıyoruz.
HAÇLILAR SADECE BATI’DA OLSA!
Eylül ayı içinde Ömer Lütfü Mete “Yerli Haçlılık Nasıl Dengelenir?” başlıklı yazısında mevcut anlayışı şöyle ifade ediyordu: “Mesele ideolojik tavrın yansıtılmasındaki farkta... Beyaz Türk azınlığın güdümündeki yayınlarda İslam karşıtı ‘Yükseltilen değer ideolojisi’ sinsice işlenir. Böylece bu yayınlar sanki milletin ortalamasına hitap ediyormuş gibi doğal pazar şartlarında satın alınan ürünler gibi görünürler.”
Buradaki orta yolculuk asla serin duruş değil kitleler halinde uyuşturulmanın kapitalistçe söyleniş biçimidir.
Bu medya ortamının karşısında ise belli kalıpları ezberlemiş ve yeni bakış açılarıyla tanışmaya yeni bilgilerle donanım sağlamaya kapalı büyük bir okumuş/diplomalı kalabalığı bulunuyor. Medyanın ve kapitalist hayat tarzının dayattığı abartı kültürünün tesiriyle en sığ sularda dolaşan, sadece kendisiyle meşgul olan ve bu durumdan rahatsızlık duymayan bir insan tipi, genel kanaatin sahibi ve ortalama kişilik olarak sunuluyor. Bütün bunlardan sonra, yerli düşünmek, yerli yaşamak isteyenlerin derdi kendi gündemimizi oluşturmak olmalı. Malumat istifçiliğini iş edinerek topluma hiçbir şey söylemeden yaşamaya devam edenlerle, sadece doğruları söylemek için yaşayan gerçek aydınların arasına kalın bir çizgi çekmek gerekiyor.
NASIL ORGANİZE OLACAĞIZ?
Seyyid Ahmed Arvasi şöyle diyor: “Kafalarda billurlaşmayan, gönüllerde heyecan uyandırmayan idealler, yapma ve zorlama organizasyonlarla başarıya ulaştırılamazlar. Bütün mesele böyle organizasyonlar yerine, kitleleri, çeşitli açılardan cezbeden bir ruh ve şuur etrafında, kendi kendine oluşan organizmalar halinde büyümektir. Böyle olunca sizlere şunu tavsiye edebiliriz: Her şeyden ve herkesten önce bizzat siz davanızı, en iyi şekilde öğreniniz; bu konudaki kültürünüzü derinleştiriniz; büyük bir iman ve aşk halinde benimsediğiniz davanızı, bilfiil yaşayarak etrafınıza canlı bir örnek olunuz.”
Marifet, vitrindekileri veya sadece vitrinde görünmeye yönelik iş yapanları tanımak değildir. Böyle bir haberdarlık aldatıcıdır. “Çok şeyden haberim var” zannederken, hakkında bilgi sahibi olduğunuz konular, yüzeysellikleri yüzünden sizi sadece seyretmeye ve bilinçsizce taklit etmeye sürükler. Vitrinci anlayışa karşı durabilmek için asıl yapılması gereken iş ise, olup bitenleri sorgulayarak kendilerini bulmuş ve derinlik sahibi olmuş isimleri layıkıyla tanımak, onların düşüncelerini iyi anlamak ve kendi zihninin imkânlarını harekete geçirmektir. Kendi gündemimize sahip olabilmenin yolu ortak kitaplığa ve değerler sisteminin hayat tarzına yansıtılmasından geçiyor. Alternatif bir gelişme yolu takip edilmezse dezenformasyondan etkilenmemek mümkün değildir. Hayatlarının geçmişteki bir dönemini “altın devir” telakki edip ona takılıp kalmış, yeni olgular ve yeni bağlantılar keşfedip bunlardan bugünün sorunlarına cevap üretmek gibi bir derdi olmayanlarla yüzeysel birliktelikler sergilenebilir ancak. Gerçek birlik hayat tarzlarındaki birliktir, tüketim kalıplarındaki ve hedeflerdeki birliktir.