Sezarlar Roma ordularını her zaman çıplak bacakla denetlediğinden, sorun yoktu!... 2000 yıl sonra Turgus Zalus aynı şeyi çağdaş bir orduya uyguladığından, senato ve halk dehşete kapılmıştı… Kurallar ve toplumsal eğilimler bir kere yıkılmaya başladı mı, sıra yasaların yıkımına gelirdi. Sonuçta “işini bilen memur”lar, “yürümekle aşınmayan yol”lar, “bir kez delinmekle bir şey olmayan Anayasa”lar
Nerede kalmıştık?... Evet! Yedi tepeli bir kent olan Roma’nın 2000 yıl önceki “mutlak hâkim”leri Jül Sezar’lardan 2000 yıl sonra; bu kez yedi tepeli bir başka kent olan İstanbul’da Gül Sezar'lar Tayyus Sezar’lar serpilip gelişti ve kısa sürede ülke egemenliğini –büyük ölçüde- elde etti. Buraya dek öyküyü biliyoruz. Aradaki 2000 yılda güneşin altında hiçbir şey değişmediğini de biliyoruz. İktidar hırsı, büyüklük sabuklamaları, ruhsal hastalıklar, insanları köleleştirip kullanma sanatının arenalar dolusu aslanın eğitmenliği eşliğinde geliştirilmesi, zenginlik ve ölümsüzlük arayışları, günümüze dek gelen yığınla patoloji olgu ve duygu…
Sezarlar Roma ordularını her zaman çıplak bacakla denetlediğinden, sorun yoktu!... 2000 yıl sonra Turgus Zalus aynı şeyi çağdaş bir orduya uyguladığından, senato ve halk dehşete kapılmıştı… Kurallar ve toplumsal eğilimler bir kere yıkılmaya başladı mı, sıra yasaların yıkımına gelirdi. Sonuçta “işini bilen memur”lar, “yürümekle aşınmayan yol”lar, “bir kez delinmekle bir şey olmayan Anayasa”lar çıkardı.
Bu “vecize”lerden hiçbiri Tayyus Sezar’lara ait değildi! Tıpkı “din” gibi bir kutsalın parasal amaçlara ve çıkarlara alet edilmesinin “Tayyus’ların keşfi” olmadığı gibi…
“Tarih tekerrürdür” özdeyişi kimilerine göre enikonu kabul edilen bir görüşse de; gerçekte;”tekerrür” eden “tarih”in kendisi değil, o süreçte yapılan ahmaklıklardır…
Kimi ülkelerden ve o ülke mensuplarından söz ederken “onurlu”, “kişilikli” gibi tanımlar kullanırız. Bir ülke nasıl onurlu olur?... Şöyle olur:
Adam Japon bir tıp Profesörü Asistanlarından biri yanlışlıkla hastasını öldürüyor… Profesör kendi yetiştirdiği birinin böylesine geri dönülmez bir yanlış yapabileceğini kabullenemiyor ve intihar ediyor…
Böyle bir Türk Profesörü tanıdık mı? Hayır! Hoş! Japon Profesörün yaptığına olağan demek de, su katılmadık bir düşünce bozukluğu olur. Başka! Amacımız abartılı bir “onur” ve sorumluluk örneği sergilemekti…(Ayrıca yaptığı salaklıklar da olsa, böyle bir Türk Profesörü tanımak isterdim doğrusu…)
Dünya internet aracılığıyla küçüldükçe, kitleler her şeyi öğrenmeye başladı… Falanca Medya patronunun, çıkar ilişkileri nedeniyle Falanca haberi gündeme taşımaması, artık bir haberin duyulmayacağı anlamını taşımıyordu. 17 yaşındaki bir internet çocuğu(!) bile haberi pat diye istediği ekrana koyabiliyordu…
Ve halk görüyor ki 2000 yıl önceki Roma gibi bugünde kendi yanıyor…
İçten içe ve yurtsever bir kahırla…
Önümüzdeki günler, “Her karanlık gecenin aydınlık bir sabahı var” gerçeğine inanarak yaşamamız gereken günler olmalıdır.