Apo, neredesin?
“İmralıdayım!”
Şemdin, sen nerdesin?
“Diyarbakırdayım!”
Damat Ferit, nerdesin?
“Yurt dışında mezardayım!”
Sayit Molla, sen nerdesin?
“Ben de yurt dışında mezardayım!”
10 Ağustos 1920, sen neredesin?
“Ölmedim, öldüremediniz, hayinlerizle ayaktayım!”
Peki, senin öbür adın ne?
Emperyalistler adına üç kere söylüyorum, duyun ve işitin: Sevr,Sevr,Sevr!
İşte hayinler tayfası, tarihten günümüze...
Onlar, bu ülke sınırları dahilinde yetişmiş ve yetiştirilmiş hayinlerden sadece bir kaçı!
Onlar, Türk’e ve Türklüğe düşman olanlardır.
Yalnızca bu kadar mı?
Kardeşim, bu ülkede, bu kadar az hayin olur mu?
Onlar mikrop gibidir. O alanda sürekli ürerler.
Söylediklerimiz, sadece mezardaki ya da içerdeki tescillenmiş olan birkaç kişidir...
Ya diğerleri nerede?
Her yerde...
Nasıl yani?
Bak etrafına, basın diye adları anılan gazetelere...
Medya adını taşıyan bazı kuruluşlara...
Tahlil et bakalım onların içlerinde kaç kişi “piçsever”?
Ya da piç olmayı isteyen veya özleyen, belki de öz be öz piç olan, içlerinde kaç kişi var?.
Yine onların içlerinde kaç kişi, Sevr sever?
Kaç kişi Atatürk düşmanı?
Kaç kişi Türklük düşmanı?
Onlar kendilerini iyi bilir!
Sen de bil ve tanı onları!
Tanı vatanı ve atanı satanları!..
Hayin elle tutulmaz, gözle görülmez değil!
Burası, benim canım ülkem...
Güzel ülkem, falanca,filanca okuldaki kimya labaratuvarı da değil!
Dolayısıyla hayinler, gören gözlere görülür. Yakalamak isteyen ellere yakalanır. Yiğit kalemlere it olur, köpek olur,olur,olur!
Hayin bilin ki sadece; parayla, pulla, unvan ve makamla beslenir. Bu beslenmeyle kanlanır ve de yavşaklıktan bit haline gelen bedeni canlanır.
Bizdeki hayinler, bir de devletin dümen suyunda yıkanır, beslenir ve de yellenir.
Bizdeki hayinler; sıkılmaz, utanmaz, uslanmaz, arsız, hırsız ve de uğursuzdurlar.
Bizdeki hayinler, dünyanın tüm sürüngenlerine, yılanlarına, çıyanlarına ve kırkayaklarına dahi turlar bindirir ve bindirdikleri bütün turların sonucunda, ülkenin içine etmeye çalışır.
Peki,hayinler, bu ülkede nerede?
Hayinler, bu devletin tam içinde...
Devletin içi neresi?
Örneğin devletin içi, her hangi bir üniversitesi olabilir…
Orada hayin ne gezer?
Örnek vereyim: Al işte B.O’yu devletin parasını, yani senin, benim ve Türk milletinin parasını alıyor, daha doğru bir deyişle çalıyor. Ermeni şak şakçılığı yapıyor.
Dostum! Bil ki ülkede onlar olduğu sürece, bu ülke; ne adam, ne de rahat olur!
Bu ülke; onlar olduğu sürece; ya dağılacak ya da biz kırılacağız!
Ve ya onlar kırılacak; yani hayinler!
Şimdilik bizler kırılıyoruz!
Susmanın da Türk insanına, Türk milletine hiç bir faydası yok ki!
Hayinler sürekli ekranlarda ve devletin tüm kaynakları emirlerine amade...
Diyorum ya size, ya hayinler kırılacak ve o kırılma sonucunda onlar, bu ülkeden İzmir’de denize dökülen Yunanlılar gibi atılacak!
Ya da bizlerin soyu kurutulacak!
Bunda vebal, mücadele etmeyen bütün Türklerindir!
Al işte bir hayin! Üstelik kadın ve de bu ülkenin, bu milletin kesesinden beslenen bir kadın! Sözüm ona da üniversitede kariyer yapmış!
Şimdi satılmışlık modaya, o da uyacak, o modaya
Neyin modasına?
İstanbul’un Moda’sına değil!
Hiyanetin modasına...
Kadın üniversitede öğretim üyesiymiş(!) Üstelik hukukçuymuş(!) Hukukunu sevsinler.
Onun beslendiği üniversite ise devletinmiş. Yani; sizlerin, bizlerin kaynaklarından kesilerek ekmek yiyenlerdenmiş bu kadın da...
Zıkkımın kökünü yesin diyoruz ama, demekle olmuyor. Üstelik iş, bu sözlerle de bitmiyor.
Halimize ağlamalı mıyız, gülmeli miyiz belli değil?
Nerede hızlı YÖK’çüler?
Bu konu da nerede Gürüzler,Pürüzler, Teziçler?
Kayıp mı oldular? Yerin yedi kat deliğine mi girdiler?
Hayinler, demokrasi, insan hakları palavrasının altında cirit atarken; sağır mı, yoksa kör mü oldular?
Hayinlerden biri de, şişko göbeği ve lağım faresi suratıyla, yıllarca İstanbul Üniversitesinden beslenerek, Türkiye Cumhuriyeti’ne, Atatürk’e ve Türklüğe saldırmadı mı? Bu aşağılık saldırgan, ülkemizde Siyonizmin kontrolündeki medyada, her zaman yer bulmadı mı? Halen de bulmuyor mu?
Arkadaşlar! Hayinleri sadece yurt dışında aramayın!
Sadece Soros’tan, bilmem ne fonundan para alıyorlar diye sanmayın!
Hayinler içimizde, üstelik bunlar devletimize çöreklenmiş, devlet eliyle besleniyorlar. Hem de beslendikleri yerlerden yelleniyorlar ve iğrenç kokularını tüm ülkeye salıyorlar.
Bu hayinleri bu ülkedeki her aklı başındaki insan biliyor, tanıyor ve görüyor.
Fakat, ne yazık ki bunlarla açıktan sadece kaç kişi, mücadele ediyor?
Kimi korkusundan, kim aymazlığından, kimi de bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın edebiyatından dolayı, doğru dürüst bir şey yapmıyor. Üç beş yiğit insan, aralarda heder ediliyor. Bu bazen Kemal Kerinçsiz oluyor, bu bazen Ramazan Bakkal oluyor. Bu bazen üç beş temiz genç ya da yurttaş oluyor. Fakat onların da kaderleri değişmiyor. Malum medya tarafından, sözde kötü şeyler yapıyorlarmış gibi, teşhir edilip suçluymuş gibi topluma mal ediliyorlar. Oysa, onlar yiğit ve kahraman insanlar. Halbuki eskiden Cem Uzan’ın olan gazete şimdi kimindir? Bu gazetede Kemal Kerinçsiz’e saldıranlar kimlerdir?
Fakat ne çare ki, it ve itler, yiğit ve yiğitlerin halinden anlarlar mı? Elbette anlamazlar!
Peki, diğer mücadele etmesi gerekenler nerede?
Ülkeyi yiyenler, milletin emeğini ve de ekmeğini gasp edip, şişinerek gezenler ve onların soyu kuruyasıca nesilleri nerede saklanıyor?
Boğazda benim mi yalım var, onun mu?
Altımda benim mi son model lüks arabam var, yoksa onun mu?
Ben mi bijandan giyiyorum, yoksa o mu?
Bu devleti, ben mi soyuyorum o mu?
Bir elim yağda, diğer elim ya balda ya da havyarda olan ben miyim, yoksa o mu?
Bu devletin, bu milletin kaynaklarını iliklerine kadar sömüren asalaklar nerede?
İşadamları kılığındaki şerefsizler, çıkarı için günlük menfaat peşinde koşan politikacılar nerede?
Devletten kene gibi, sülük gibi yedi sülalesine kadar beslenen, çöreklenen üst düzey bürokratlar nerede? Bu kadar mı korkaklar? Bu kadar mı güçsüzler?
O unvanları, o makamları, o arabaları, o lojmanları, o imkanları kim kullanıyor bu ülkede? Bunları kullananlar beğenmiyorlarsa eğer, başkalarına bıraksınlar! Devletin kaynağını kullananlar, hayinlere karşı ne yaptı ve ne yapıyorlar?
Yoksa demokrat mı oluyorlar, soylarının geleceği için onurlarını ve gururlarını satmaktan çok mu mutlu oluyorlar? Piçseverlerle, düşüp kalkmanın mutluluğu ya da onlara göz yummanın tadı, onları en hassas yerlerinden mest mi ediyor?
Nelerini satarlarsa satsınlar, isterlerse en mahrem yerlerini satsınlar; fakat bu milletin yakasından düşsünler ve bu milletin geleceğini satmasınlar!
Hayinler nerede dedik? Sonuçta şunu gördük: hayinler içimizde...
Sadece hayinler, hayinlere göz kırpanlar, ceplerine parayla dolduranlar, devletin ve milletin bol kesesinden makam,unvan verenler hep içimizde...Bazıları konuyu bilmezden geliyor,saf tutmuyor. Sanırsın, olaylar bu ülkede değil! O saf tutmayanlar, sanki bu ülkeden beslenmiyor ve tarafsız olmaya çalışıyor. Neyin tarafsızlığı bu?
Devlet elden giderken, milletin çocukları tel tel dökülürken neyin tarafsızlığı, neyin demokratlığı bu?
Hayine karşı, tarafsız mı olunurmuş?
Hayine karşı, demokrasi ve insan hakları mı olurmuş?
Bu davranışlar, insan olana yapılır.
O zaman, hayinlere karşı kayıtsız kalanlar da, en az hayinler kadar suçludurlar. Onların suçlarına basamak oldukları, tavır koymadıkları ve “yan gelip yattıkları” için, tam anlamıyla suçludurlar!
Hayinin anladığı dil bellidir. Onlar kul olduğu taraftan sürekli para; ihanet ettikleri milletten ise papara isterler. Bu da tarihin bize gösterdiği bir gerçektir. Bundan ötesi palavra ve de hayinin ekmeğinin üstüne sürülen yağ-bal ve onun da efendisinin önüne konulan siyah havyar niyetine, Türkiye’nin kaynakları ve de geleceğidir..
Bilsinler ve işitsinler, hayinsever ve de onları korumayı seven bürokratlar, durumu duymazdan gelmemekle kurtulamazsınız. Artık millet duyuyor. Milletin evlatları ne diyor: “Vatan Sağolsun demem” diyor. “Türkiye’nin düşmanı ABD’dir.” “Benim çocuğum niçin öldü?” “Öldüğü yer Çanakkale değil ki”diyor.
Artık millet uyanıyor ve de uyanacak. Çünkü uyanmazsa, uyandırılmazsa; çocuklarının acısından veya kahrından ölecek!
Milletin önüne konulan, Siyonizme hizmet eden basın ve medyanın uyuşturmalarına, dini makamları da, cüzdanları için kullananların saltanatına rağmen, millet uyanacak ve de uyanmalı.
Hep beraber haykırmalı. Üniversitelere sızmış olan hayinler, işadamı kılığındaki hayinler, politikacı ve bürokrat ünvanlı hayinler, ayile boyu olarak derhal cepheye... Yani onların nesilleri, onların veletleri ve veledi zinaları doğrudan cepheye. Cephe uzak değil. Çünkü bu ülkede artık, hattı müdafaa kalmamıştır, sathı müdafaa vardır. Ve o satıh PKK’nın saldırdığı, mayınladığı ya da bombaladığı her yerdir. Sadece Doğu ve Güneydoğu da değil.
Bu satıh; Alanya’dır,Antalya’dır, Marmaris’tir,İzmir’dir,İstanbul’dur, Ankara’dır.
Sonuç olarak eylem yapılan her yerdir...
İşte Sevr’in piçleri, itleri ve her türlü halt yiyenleri ve her yerden hiyanet edenleri...
Karşımızdaki şer cephesinde, el ele vermişler, kimi “demokrasi” diyor, kimi yalandan “insan hakları” diyor ve Türkler dışında herkese ve her kesime, bu hakkı tanıyor. Türklere gelince “yandı keten helva” diyor.
Kimi “Ermeni soykırımı” diyor, bilmeden, utanmadan sayılar da veriyor; fakat mezarları ve belgeleri gösteremiyor, Ermenilerin tarih boyunca yaptıkları katliyamları aklıyor, paklıyor. Kimisi Kıbrıs’ı satıyor, kimisi Kerkük’ü peşkeş çekiyor, kimisi dini imanı sadece çıkara, paraya, pula endeksleyip, kolayca hayinlerle dayanışmaya giriyor. Kimisi de, ABD diyor, orayı ikinci ya da birinci adres yapıyor. Orada yatıyor, orada kalkıyor ve paraları bol ya, orada ameliyat oluyor...Canları çok tatlı. Ya yirmilik gençlerin canı, onların ki tatlı değil mi?
Ülkemizin gündemi bu süreçte, ne yazık ki böyle…