Günümüzün giderek karmaşıklaşan ürün geliştirme ve üretim süreçleri şirketlerin boyutlarını aşan özellikler kazanmıştır. Bir firmanın yeni ürünlere, yeni teknolojiye veya yeni bir pazara girme kararı vermesi durumunda şirketin performansını etkileyecek değişimleri iyi yönetmesi gerekir. Böyle bir durumda, şirketlerin o güne kadar olan kuralları, yapılanması, stratejisi ve kültürü de hiyerarşik bir şekilde değişime uğrayacaktır.
Teknolojik değişimin beraberinde getirdiği öğrenme ve uyum süreci, yeniden yapılanma süreci şirketin gelişmişlik düzeyi ve bu konudaki kararlılığına bağlı olarak değişir. Değişim stratejisinin oluşturulması ve uygulanması uzun zaman alsa da asıl güçlük şirket kültürünün değişmesidir. Değişikliğin radikal olması durumunda dahi kültürel değişimin gerçekleşmesi yıllar alabilir.
Günümüzde teknolojiyi iyi yönetenler ve bilgi teknolojilerini etkin bir biçimde kullananlar kazanırken teknolojiyi iyi yönetmeyenleri ise teknolojinin kendilerini yönetmesi tehlikesi kapıda beklemektedir. Peki, teknoloji yönetimi nedir? Nasıl gerçekleştirilir? Şirketler arası rekabetin odak noktasının yeni ve yenilikçi ürünlerin doğru zamanda, istenen kalitede, ucuz fiyatla pazara çıkartılabilmesi gerçeğine kaydığı günümüzün üretim dünyasında bu üstünlüğün sağlanması bütünsel bir yönetim becerisi gerektirmektedir. Bu becerilerin bütünü teknoloji yönetimi olarak adlandırılabilir. Amerikan Ulusal Araştırma Kurumu’nun raporunda teknoloji yönetimi “ Bir organizasyonun stratejik ve taktik amaçlarının şekillendirilmesinde ve bunlara ulaşılmasında ihtiyaç duyulan teknolojik kapasitenin planlanması, geliştirilmesi ve uygulanması” olarak tanımlanmıştır. Teknoloji yönetimi, yöneticilik ile teknik uzmanlık arasındaki bağlantıyı kurmak, teknoloji transferi, teknoloji pazarlaması, teknolojik planlama, Ar-Ge, innovasyon, tasarım, imalat, test gibi teknoloji sağlama ve geliştirmeye yönelik faaliyetlerin planlanması, koordinasyonu ve kontrolü ile ilgili etkinliklerin tümüdür.
Teknoloji nasıl tanımlanırsa tanımlansın, hayatımızı kolaylaştıran, verimliliği artıran sihirli bir değnektir. Bu sihirli değneği insanların mutluluğu ve/veya refahı için kullanmak onun en iyi şekilde yönetilmesi ile mümkündür. Bu noktada üniversite-sanayi işbirliğinin önemi bir kez daha öne çıkmaktadır. Gerek üniversite, gerek sanayi bilim-teknoloji-üretim zincirinin birer halkası olup birbirinden soyutlanamaz. Yaşadığımız yüzyılda küreselleşen ve bilgi çağına giren dünyada başarının yolu rekabetten, rekabetin yolu da teknoloji yönetiminden geçmektedir. Hızlı ve zorlu rekabetin hâkim olduğu günümüzde, iş dünyasında ancak teknolojik güce sahip ve teknolojiyi iyi yöneten kurumlar ayakta kalacaklardır. Teknoloji yönetimi konusunda iki farklı yaklaşım söz konusudur: Birincisi, mikro yaklaşım; teknolojiyi firma bazında planlama, koordine etme ve yönlendirmeyi içerirken, makro yaklaşım; ülke genelindeki bilim ve teknoloji politikalarını, ülke genelinde teknoloji planlama, koordinasyon, uygulama adımlarını kapsamaktadır. Bir başka deyişle, makro yaklaşımda teknoloji yönetimi, ülkenin sosyo-ekonomik kalkınma hedeflerine bağlı olarak bilim-teknoloji planlanması, politikanın belirlenmesi, ülkenin teknolojik altyapısı ile ilgili etkinliklerin yürütülmesi konularını ele almaktadır. Hâlbuki mikro yaklaşımda, asıl hedef şirketin karını ve üretimini artırma hedefine bağlı olarak, teknik olanaklarla insan gücü kaynaklarını en uygun şekilde planlama ve koordine etmek suretiyle yönetim etkinliğini gerçekleştirmektir. Teknolojik gelişme ve teknolojik yeniliklere sahip olabilmek rekabette en güçlü silahtır. Teknolojik yenilikleri birikimleriyle birlikte yeni ürünlere dönüştüren ve ekonomik kazanç sağlayan şirketler rekabette önemli avantajlar elde ederler. Bu nedenle Ar-Ge faaliyetleri şirketlerin gündeminde küçümsenemeyecek kadar önemli bir yer tutmaktadır.