Yaklaşık 2000 yıl önce, dünyadaki en ünlü sülale Sezar’lardı.. “Caesar” sözcüğü, büyük kitlelerce bir “soyadı” gibi algılanmışsa da, Roma, Bizans ve Alman imparatorlarının kullandığı “san”dan(kayser) başka bir şey değildi !.. Caius Julius Caesar ve ötekilerin “ün”ü, Roma’nın başına “topluca” değil de, tek tek gelmiş olmalarına karşın, önce Roma’nın sonra sırasıyla öteki ülkelerin “içine etme” konusundaki başarılarından kaynaklanmaktaydı...
Megalomani, psikopati, kundakçılık, sadizm ve “bilumum” ruhsal hastalıkları “genital” olarak taşıyan sülalenin hobilerinden biri de insanları diri diri aslanlara atmaktı...
Tarih(ve Shakespeare) gerekeni yaptı, her birinin kuyruğuna teneke bağlayarak, kitaplara, sinemaya tiyatroya vb. taşıdı; insanları yıllar yılı eğlendirdi...
Sezar’lardan 2000 yıl sonra, bu kez sülalece değil, “tek tek” değil, “aşiret / tarikat” olarak “topyekün” Sezar’lar türedi... Avrupa’ya benzeteceklerini söyleyip giderek Asya’laştırdıkları toprakları yönetir gibi yapıp satanlar arasında Tayyus Sezar, Gül Sezar, Unaktus Sezar, Koçus Sezar, Babacus Sezar, Zapsus Sezar, Çiçus Sezar, Aksus Sezar, Akdagus Sezar, Fıratus Sezar, Arınçus Sezar; akıl “hoca”ları olduğu söylenen Fethus Sezar ve bilumum “imamus Sezar”lar vardı... Arada Geçenus ve Çömezus gibi “Sezarlaşmayın lan !” gibi uyarılarda bulunan arkadaşlar çıktıysa da, ödülleri “dışlanmak” oldu...
Günün birinde Tayyus Sezar “Ülkede iki noktalı kurt sorunu vardır” diye bir laf etti... Oysa başta imparatorluğun dahiliye ve duhuliye nazırı Aksus olmak üzere, kökeni iki noktalı kurt olan sayısız yurttaş, “sorun”suz yaşamaktaydı... En önemli siyasetçiler arasında, en “önemli” değilse de en ünlü ve paralı şarkıcı-oyuncular arasında iki noktalı kurtlar vardı; bir de “militan ve kaşıngan” lar vardı ki, bunlar her fırsatta zaten azgınlaşmaktayken, Tayyus Sezar’ın “bu ülkede iki noktalı kurt sorunu vardır” lafından sonra daha bir azgınlaştı...
2000 yıl sonraki bu Sezar’lar insanları diri diri aslanlara atmıyorduysa da, çalışanların ücretini kısarak “enflasyon canavarı”nın önüne atıyordu; “hızlandırılmış tren” gibi hiç duyulmamış ölüm makinelerinin önüne atıyordu; kendi çizgisinde ders kitapları yayımlayarak, var olan kitapların da sağlam bilgilerini sakatlayarak “cehalet”in önüne atıyordu; -az önce yaptığımız gibi- “bilgisizlik” yerine “cehalet” sözcüğü ve benzeri “geriletme”lerle en “aydın”ını bile karanlıklara gömüyordu...
2007’de gökten üç yüz otuz üç elma daha düştü; hepsi de Sezar’ların başına...