Aslında Gerze daha önce kısa bir süreliğine de olsa epeyce yoğun bir biçimde gündemimizi kaçak konuğu beyaz balina Aydın ile bir hayli doldurmuştu. Yerel ve ülkesel olarak diplomasimizi bile ayaklandıracak kadar Aydını geri vermemek için bu kasabanın sakinleri ile mücadele etmiştik. Buradaki bütün oteller ve hatta misafirperver halkın evleri bile gözlemciler bilim adamları ile dolmuştu. Günde 40 kilo balık yiyen bu dev kaçağı beslemek için bütün halk seferber olmuştu.
Sinop’a araba ile yarım saat uzaklıkta, bütün Anadolu mütevazılığının eve, bahçeye, sokağa, kente bürünmüş hali ile şirin mi şirin küçük bir limancık burası. Doğu-batı istikametinde Karadeniz sahil yollarında ilerlerken gördüğümüz onlarca tabeladan birisi idi. Sadece bilenlerin özellikle sapacağını düşündüğüm tabeladan biz tesadüf eseri bir çay molası için döndük ve bizi kuş cıvıltılarına boğulmuş günün son ışıklarının denizin üstünde çalkalandığı limanı ile cennetten bir köşe karşıladı. Karadeniz’in haşmetinin aksine huzur dolu havası, tertemiz geniş sokakları, bir düzen içinde özenle sıralanmış evleri ve gül bahçeleri etrafımızı sararak en güzel çay molasını sundular bize.
Aslında Gerze daha önce kısa bir süreliğine de olsa epeyce yoğun bir biçimde gündemimizi kaçak konuğu beyaz balina Aydın ile bir hayli doldurmuştu. Yerel ve ülkesel olarak diplomasimizi bile ayaklandıracak kadar Aydını geri vermemek için bu kasabanın sakinleri ile mücadele etmiştik. Buradaki bütün oteller ve hatta misafirperver halkın evleri bile gözlemciler bilim adamları ile dolmuştu. Günde 40 kilo balık yiyen bu dev kaçağı beslemek için bütün halk seferber olmuştu. Bütün çocukların bir anda oyun arkadaşı olan balina için İngiltere 25.000 pound göndermiş ve para hemen iade edilmişti. Fakat iki buçuk ay süren bu macera Rusların geri alması ile bitmişti. Böylesi bir sevgi ve ilgiden sonra Gerze’yi evi olarak benimseyen balinacık 7 ay sonra kaçarak festivalin başlangıç günü Sivastopol’dan dostlarının yanına geri döndü. Limanda taklalar atarak tekrar bir infiale yol açtı ve o gece dönmemek üzere kayboldu. Bir daha da kimse görmedi. Bunun üzerine kentin simgesi beyaz balina ilan edildi. Onun ismi için park yapılarak heykeli konuldu ve altına hikâyesi yazıldı. Fakat maalesef bir süre sonra ne heykel ortada kaldı nede yazılar. Yine de buraya geldiğinizde halkın en bayılarak anlattığı hikâyelerden biridir.
Gerze tarihi de kendi kadar sakindir. M.Ö 15. yy’da Gaşgalılar tarafından balıkçı köyü olarak kurulur. Bir sonraki Pafgolonya iktidarının ardından Hitit, Frig, Kimmer, Lidya, Pers, Makedonyalı İskender, Roma ve Bizans İmparatorlukları tarafından idare edilmiştir. 1214 yılında I.İzzettin Keykavus zamanında Selçuklu Devleti'nin hâkimiyetine giren Gerze, bir ara Trabzon Rum İmparatorluğu'nun eline geçmiş, 1459 yılında da Fatih Sultan Mehmet tarafından Osmanlı İmparatorluğu'na bağlanmıştır. Kayıtlardan ilçenin eski adının Zagora, Gürzühatun, Savetova, Argibete olduğu anlaşılmaktadır, Paflagonyalılar Kızılırmak'ın batı yöresine mızraklılar ülkesi anlamına gelen Gezonolit adını vermişlerdir. Gerze adının buradan geldiği sanılmaktadır. Günümüze ulaşabilen arkeolojik, tarihi açıdan bir kalıntı bulunmamaktadır. İlçe içerisinde göze çarpan ziyaret noktalarının başında dilek dilemek için uğranılan Çeçe Sultan Türbesi bulunur. Türbesinde bulunan sancak ve kılıçtan da anlaşıldığı üzere 1071 yılından sonra Anadolu’ya dağılan akıncılar arasındadır. Türbe dışında İskelede bulunan caminin yapım tarihi bilinmemekle beraber görülmeye değerdir. Bunların yanı sıra Gerze’nin simgesi haline gelen deniz feneri özellikle fotoğraf çekmeyi sevenler için denize doğru uzanmış bir gelin gibi salınarak birbirinden güzel görüntüler vermektedir.
Buraya geldiğiniz zaman saat kaç olursa olsun içiniz denize girme isteği ile dolup taşıyor. Temizliği, kıyılarının ve plajlarının düzenliliği, güzelliği adeta insanı içine çekiyor. Çam ormanlarının beyaz köpük köpük kıyıya vuran dalgalar ile buluşmasını seyrederken insan mitolojinin neden bu coğrafyadan çıktığını daha bir iyi anlıyor. Ormanları, kızılcık, defne, fındık, böğürtlen, kocayemiş, ormangülü, bodur ardıç ve kavak ağaçları ile dolu etrafı zeytinlikler ve meyvelikler ile bezelidir. İklim olarak da mevsimlerin uç noktalarından uzakta ortalama yazın 20, kışın 7 derece olarak seyreder. Halkı balıkçılık ve ekim dikim ile uğraşmaktadır. 70’li yıllarda bir hastalık yüzünden zarar görmeden önce dünyanın dört tarafına gönderilen Gerze tütünü bugün hâlâ pek çok hanenin geçim kaynağıdır.
Gerze’nin bir de dünya literatürüne kendi adı ile geçmiş horozu var. Denizli horozu kadar meşhur olmasa da simsiyah tüyleri üzerinde yükselen kıpkırmızı ibiği ile hemen ayrılıyor. Bir de padişahın horozunu bile yendiğini anlatan öyküsü.
Helesa geleneği ise Sinop ve Gerze’ye özgü ilgi çekici bir öyküye dayanır "Çok eski devirlerde, gemiler yelken ile çalıştığı zamanlarda Karadeniz'de sığınacak üç liman varmış. Bunlar Temmuz, Ağustos ve Sinop'muş. Yani Karadeniz sadece Temmuz ve Ağustos aylarında fırtınasız olur, diğer zamanlarda da gemiler ancak Sinop limanında barınabilirmiş.
Yine böyle bir kış mevsiminde, bir yelkenli gemi Sinop limanına sığınmış. Haftalarca burada mahsur kalındığından kumanyaları tükenmiş. Açlık baş göstermiş.
Dilenmek istemediklerinden kimseden bir şey isteyememişler. Bir gün kaptanın aklına feneri alıp ev ev dolaşarak mâni söyleyip yardım istemek gelmiş. Filikayla şehre çıkıp gece feneri de yakarak ev ev dolaşıp, mâni söyleyerek yiyecek toplamışlar. Bundan sonra Sinop ve Gerze'de bu olay gelenek haline gelmiş ve her Ramazan ayının 15'inden itibaren helesaya çıkılır, bahşiş toplanır olmuş." Eğer Ramazan’ın 15’inden sonra oralarda olma şansınız olursa hâlâ gençlerin süslenmiş mumlarla aydınlatılmış kayıkları mahalle mahalle taşıyarak mâniler okumalarını ve ev sahiplerinin nereye gittiği belli olsun diye uçlarını yakarak içlerine para koydukları mendilleri atmalarını görmenizi dilerim.
Bismillahla başlayalım
Ayva dalı taşlayalım
Bu yıl burda kışlayalım
Helesa yelesa
Heyemola yusa hop
Benim ise burada öncelik ile dikkatimi çeken alan ve nüfus olarak çok büyük olmayan ilçede okul sayısının fazlalığı oldu, hem de Sinop şehir merkezine bu kadar yakın olmasına rağmen. Farklı programlarda eğitim veren tam beş lise bulunmakta. Daha sonra fark ettiği şey ise hareketliliğin burada hiç bitmemesi. Gece geç vakitlere kadar sahildeki kahvelerde çay içip muhabbet eden yöre insanları, bahçelerden birbirlerine uzanan eller, iskele başındaki çekirdekçi amcadan külâhlarını doldurup iskele ve dalgakıran boyunda yürüyüş yapan insanlar. Burası küçük, huzurlu ama asla kasaba monotonluğu içinde yaşamın gözle görünmeyecek şekilde saklandığı yerlerden değil. Cıvıl cıvıl ve neşe dolu.