Hayır ve dahi asla... Vahşet ile nurtopu kelimeleri bir cehaletin ürünü olarak yan yana getirilmemiştir... Doğum sancıları çeken ‘ılıman İslam’ın Irak’tan sonraki en esaslı operasyonu, bu başlığa yataklık etmiştir. Bombalanan bir köy... Beton yığınları altında kalan siviller... Ve 37 bebek cesedi. Çoğu kadın siviller... Kadın demişken, ülkemizin en tanınmış feminist gazeteci-yazarı Duygu Asena’yı da garip bir tesadüftür ki, Kana katliamının olduğu gün yitirdik. Güneri Civaoğlu ile birlikte, İsrail ordusunun derin birikimli, entelektüel generalleri hakkında hazırladığı röportaj halen hafızalardadır. Eminim yaşasaydı, Lübnan’da katledilen hemcinsleri için de kalem oynatacak, İsrail için bir iki kelam edecekti...
BOP gerçekten zor bir doğum. Rice, “Acil bir ateşkes çağrısı için erken” lafları ederken, biz Ortadoğu’nun krallarına, prenslerine, sultanlarına dikkat kesildik. İlk açıklama kimden gelecek? Petrol zengini bu liderlerden biri hamle yapıp “Çocuğa mavi boncuklu bir maşallah benden” der, diye bekliyorduk. Öbürü altta kalmamak için Çırağan’ı kiralayıp, 500 seçkin konuğu ağırlayacağı organizasyon yaptırabilirdi. Paris’ten zıbın, Brüksel’den çikolata siparişleri birbirini kovalayabilirdi.. Olmadı. Birleşmiş Milletler bile yavan bir ifadeyle ‘üzüntü’ duyduğunu açıkladı. Lübnan Başbakanı, Karaşahin Rice ile görüşmeyeceğini söyledi. Bir iki cılız ses, savaş suçu işlendiğini vs. mırıldandı...
Öyle ya da böyle, Büyük Ortadoğu Projesi’nin bugün itibariyle nurtopu gibi vahşeti var önümüzde. Yeni vahşetlere ne zaman girişilir, Suriye midir ilk hedef yoksa İran mı orası bilinmez. Cetvelle çizilmiş sınırların, kanla düzeltilmeye çalışıldığı coğrafyayı iyi tanıyanlar, nihai hedefin Türkiye olduğunu ısrarla belirtiyorlar. İşin doğası da bu teoriyi doğruluyor. Ağzımızla kuş tutsak, çatal solda, bıçak sağda kuşu iki hamlede midemize de indirsek nafile... Biz belli ki ‘ayrı dünyaların’ insanıyız. Bir yerde mutlaka açık veriyoruz. Olmuyor dostlar, bizden Batı’nın standartlarına uygun insan tipi çıkmıyor işte. E, bizden olmayınca Araplar’dan hiç mi hiç olmaz... Dolayısıyla körpecik bebelerin ‘BOP uğruna’ kurban edilmesi, çok garipsenecek bir durum değil (!) Hem bu yapılanların dünyanın selameti, insanlığın huzuru için olduğu düşünülürse, borçlu bile düşeriz.
Yarın öbür gün Pentagon bir tebligat çıkarıp, “BOP uğruna her evden bir kurban” derse şaşırmayacağız. Kolay değil demokrasiye (!) kavuşmak. Batı standartlarında bir yaşama ulaşmak fatura istiyor, bedel istiyor. Irak ve Lübnan bu bedeli karınca kararınca ödüyor.
Onlar bedel ödüyor, biz ‘medeniyetler ittifakı’ diye yırtınıyoruz. Kıçı kırık bir bölücü terör örgütünü, Lübnan halkının benimsediği ve tüm etnik-dinsel grupların arkasında durduğu Hizbullah ile aynı kefeye koyuyoruz. “İsrail eğer Lübnan’ı vuruyorsa, ben de Kandil dağını vururum” diyoruz. El insaf... İzandan, mantıktan bu kadar mı uzak olur insan. Kendi ayağına böyle ateş açar mı? Konu Türkiye ise olur. Oluyor da.
Ne desek boş... Her şey dünyanın gözü önünde oluyor. Herkes her şeyi biliyor...
Ya oturup sıranın bize gelmesini bekleyeceğiz, ya da bu oyunun bozulması için el ele vereceğiz...