Adı Baybars olan bu sultan avda tavşan kovalarken yandaşlarıyla birlikte Kutuz�u öldürüp yerine geçecekti. Kutuz ona Suriye Valiliğini vaat etmiş ama sözünde durmamıştı (Kölelerin İmparatorluğu, Jan Kılod, Epsilon Yayınevi.) Baybars şimdi kayıp Filistin�de Ayncallud denilen yerde Moğolları hezimete uğratan Kölemen ordusunun öncü birliklerinin komutanıydı ve onların da yenilebileceğini göstermişti. Daha sonra da onları Kayseri�ye kadar kovalayacaktı. Moğol çapulcuları Harzem ve Bağdat�ta yaptıklarını Suriye�ye yapamayacaktı. Çapulculukla devlet olunamayacağını sonunda anlayan Abaka, Suriye hâkimiyeti için yalandan da olsa Müslüman olmaya karar verse de Baybars�ın elinden o coğrafyayı alamayacaktı. Bu yüzden olsa gerek, ona yazdığı bir mektupta aşağılamak için �Sivas pazarından satılmış köle� ifadesini kullanmıştı (Kıpçak Türkleri Doç. Dr. Ahmet Gökbel Ötüken Neşriyat). Baybars�ın askeri bir dehadan öte ilmin ve sanatın da koruyucusu olduğu, 17 yıllık hükümdarlığı sırasında Kahire�yle Şam arasında düzenli posta seferlerini başlattığını tarih yazıyor. Kendisinden sonra yerine geçen sultan Kalavun da bir Kıpçak köle. Moğollarla iş birliği yapan Haçlıları ve Ermenileri sindirdiğini biliyoruz. Kahire�de yaptığı Mansuriye hastanesi çok ünlü. Hastaneyi açarken şarap kadehini kaldırarak �Bu hastaneyi benzerlerim ve kölelerim, kadın, erkek, çocuk herkes için açıyorum� dediğini Dr. Sigrid Hunke Avrupa Üzerine Doğan İslam Güneşi adlı kitabında anlatıyor.Yeri gelmişken genç okurlarımız için köleliğin İslam dünyasında 7 ila 9 yıl sürdüğünü ve kölenin efendiyi kadıya şikâyet hakkı olduğunu da belirtelim.
Kölemenler devletinde Türk dili edebiyatı ve grameri fıkıh, askerlik, okçuluk, baytarlık üzerine yazılı birçok kitap olduğu anlaşılıyor. Bunlardan bir kısmının da Türkiye�de Topkapı sarayı ve Beyazıt kütüphanelerinde olduğunu ve üzerinde çalışmalar yapıldığını Ahmet Gökbel yazıyor. Demek ki birileri �millî kitaplığımızın� farkında; ne güzel!
Kıpçak kölelerin bazıları da Hindistan�a gitmişti. Bunlardan Kutbeddin Aybek, Delhi Türk sultanlığını kurdu; daha sonra da Şemsiye ve Balaban hanedanlarıyla Kıpçak varlığı devam etti. Hintli tarihçilerin batı etkisiyle �Mughal dönemi olarak geçiştirmeye çalıştıkları Türk dönemi başlı başına bir tarih. Malatya Üniversitesinde Prof. Salih Cöhce �Hindistan Türk Tarihi� adlı bir dergi çıkarıyor.
Deşti Kıpçak�ta Kıpçaklar Rus pirensleriyle devamlı savaş halindeydiler. Önce bozkır galipti, daha sonraları bozkır ormana yenilmeye başladı. Rusların bu geçmişe ait efsaneleri olduğu bilinir. Hatta Rus beşlerinden Borodin�in Pirens İgor operasında �Poloveçlerin dansı� diye pek bilinen bir melodisi vardır. Poloveç, Rusların Kıpçaklara verdiği addır. Tabii biz bunun da Deşti Kıpçak gibi ne anlama geldiğini hayli geç öğrendik. Tarih ders kitapları Fransız ihtilali ve Reforma�yı anlatmaktan bunları yazmaya fırsat bulamaz. Kıpçak beylerinin kızlarının Rus pirensleriyle evlendiklerini ve Rus soylularının yarı yarıya Kıpçak olduklarını da. Moğol kasırgası kopunca Rus kinyasları Kıpçaklara iş birliği teklif etti. Savaşta Kıpçaklar bozgunu hissedince Rusları terk ettiler, Macaristan�a sığındılar, Rus pirenslerini de Moğollar öldürdü. Macar kıralı gelen Kıpçak kalabalığını şartlı kabul etti: �Silahlarınızı bırakacaksınız, Hıristiyan olacaksınız, saçlarınızı kestireceksiniz.� Kıpçakların canını en çok saç kesme işinin sıktığı söylenir. Kıpçakların Macaristan�da bazı bölgelerde geç y.y lara kadar dillerini koruduğu iddia edilir. Ve Sent Mikloş Naj�da bulunan Kıpçak hazinesinin de Viyana müzelerinde olduğu. Tabii Kıpçakların Avrupa�da yayıldığı tek yer Macaristan değil. Moğol kasırgasından çok önce Peçeneklerle birlikte Balkanlara sarktılar ve onlarla çok kısa ömürlü bir birlik kurdular. Ganimet paylaşımında anlaşamayınca Bizans�ın da entrikalarıyla Peçenekleri ortadan kaldırdılar. Vakanüvis Prenses Anna Komnena bu acı savaşı kaybetti. O ittifak yürüseydi şimdi Sırbistan adında bir ülke belki olmazdı� Balkan coğrafyasında pek çok yerde Kuman adı geçmektedir. Üsküp yakınlarındaki Kumanova�ya bir aralar İstanbul�dan her gün otobüs kalkardı. Balkan savaşından tiraji komik bir anıyı anlatmakta yarar var: Tarihimizin en büyük acılarından olan bu savaşta Selanik yakınlarındaki Kılkış adlı Türk yerleşmelerinden birine giren Bulgarlar Kumanları toplar ve �Siz eskiden Hıristiyandınız, şimdi yine Hıristiyan adları alacaksınız� der ve Kumanlara Bulgar adları verirler. Kılkış, Bulgara kalmaz tabii, Yunan varken! Ve bu Kumanlar da mübadeleye tâbi olur. Kılkış Atatürk� ün annesi Zübeyde hanımın çiftliğinin bulunduğu Sarıyar�dan çok uzak değil. Nasıl? Son Kuman Gazi Paşa mı sizce? Bence öyle. Güzelliğine, sarışınlığına bakarsak. Tarihteki insan güzeli tarifine uymuyor mu?
Kumanlar Balkanlarda galiba en çok Romanyadaydılar. 14. y.y kadar bu ülke Kumanya olarak anılmış çünkü. Nadya Komaneçi mi? Kemençe mi? İlhan Koman mı? Tabii batı ve doğu Trakya�da da varlar. Uzun zaman, tarihçi ve dilcileri Kıpçakla Kumanın aynı olup olmadığı meselesi meşgul etmiş. Son zamanlarda her ikisinin de aynı olduğu, Kuman adını Kıpçakları ilk gören Rusların onlara verdiği ileri sürülüyor. Dr. Yusuf Gediklinin Kuman adının kökeni üstüne ciddi bir yayını var. Hıristiyan olan Kıpçakların dili ve kimliği kaybetmesi birden olmadı tabii.
Osmanlı gelinceye kadar dillerini koruyabilen Kıpçak/Kumanlar onların gelişiyle �şerefi İslam ile müşerref oldular� (bu bir tarihi deyimdir, ben icat etmedim). Evlâdı fatihan ve Konyarlar�la karıştılar, Rumeli Türklüğünün baskı unsurunu teşkil ettiler. Şimdi �Darbukatör Baryam Türkçesi� zannedilen yayvan Rumeli Türkçesi onların hatırasıdır, biraz daha mübalağalı şeklidir o kadar! Zira Balkan çingeneleri Türkçeyi Kıpçaklardan öğrenmiştir. Bugün Bulgaristan çingenlerinin ana dili Türkçedir. Irkçı Ataka partisi çingene köylerini dağıtacağız diye boşuna mı bağırıyor? Zavallı küçük! Balkan kelimesi bile Türkçe ve senin son kralın Sitefan Şişman da Kıpçaktı. Sen önce çanak antenleri kaldır. Hem kaç bin köylünün burada kaçak işçi olduğunu biliyor musun? İyisi mi sen Türkçeni ilerletmeye bak, biz Lozan�da alacaklarımızı tahsil edemediğimizin farkındayız, geri de gelebiliriz yani� ve siz, tarih bildiğini zanneden sözde pırofesörler, Balkan Türklüğü sizin dedikodu kitaplarınızda yalan yanlış yazdığınız gibi ne devşirmedir ne de dönme. O kesimler zaten bellidir.
Selçuklularla geçinemeyen Kıpçakların bir kısmı Moğolların gelişinden önce Gürcü Kralı David�in ordusuna katıldılar. Atrak bey Davide kızını verdi. Gürcülerle birlikte Kafkasya�da yayılan Türkmenlere saldırdılar, 400 yıldır Müslümanların elinde olan Tiflis düştü. Kafkasya�da yerleşip Hıristiyan olan Kıpçaklar ise zamanla gürcüleştiler. Sanat tarih araştırmaları derinleştikçe Artvin Bayburt arasında Kıpçak kiliseleri ortaya çıkarılmaya başladı. Bu giregoryen Kıpçaklar üzerinde çok çalışmış olan merhum Pırof. Kırzıoğlu�nun kitabını TTK yayınlamıştır. Kıpçakların Ruslar ile ittifakı üzerine Alaattin Keykubat Kastamonu Uçbeyi Hüsamettin Çoban�ı bir donanmayla Kırım�a gönderdi. Rus Kıpçak ordusu mağlup edildi. Kıpçakların İslam öncesi Oğuzlar ile hiç arası olmamıştı. İslam sonrası Rumeli Türkleri ile Anadolu Türklerinin birbirlerini kalıplaşmış belli ifadelerle küçümsemeleri bunun günümüzdeki uzantısı olmalı.
Kıpçak Balballarından Dikilen Anıt: Pirens Igor Anıtı
Karadeniz Teknik Üniversitesi�nden Etnolog Dr. Erdoğan Altınkaynak Karadeniz Araştırmaları Dergisi�nin üçüncü sayısında 19. yy�da Volga ile Tuna arasındaki bozkırlarda 2000 mezar tespit edildiğini, bunlardan ancak 1400�ünün tahripten kurtulduğunu yazıyor. 1995�te Ukrayna�da Pirens Igor adına dikilen anıtın bu balballarla yapıldığını, proje sorumlusu Çumak�ın da üstelik heykeltıraş olduğunu tespit etmiş. (1970�de Lugansk Pedagoji Üniv. balbalların bir kısmı ziyarete açılmıştır). Bu Çumak her kimse gelse de bizim ufuksuz belediye başkanlarımız ve yol mühendislerimizle birlikte çalışsa. Balbalların bizdeki formu şahideleri birlikte ne güzel şok ederlerdi. Eloğlu Türk mezar taşının ne demeye geldiğinin farkında. Duyduğumuza göre Tarihi Türk Kitabelerini Derleme Heyeti�nin 1940�1945 arasında mezar taşlarıyla ilgili çalışmaları kasalarda duruyormuş. Unutulmuş olmalı. Türk Tarih Kurumu�na buradan hatırlatmak isteriz.
Deşti Kıpçaktan yalnız balballar kalmadı. Kitaplar da kaldı. Bunların en meşhuru Kodeks Kumanikus�tur. Asli Venedik�te San Marko Kütüphanesi�nde olan bu kitabı İtalyan tüccarlarla Alman keşişlerin yazıya geçirdiği biliniyor. Kuman Türkçesi ile söylenmiş hıristiyan ilahileri. Edebi değeri olan bir Türkçe hazinesi. Cennetin Kapısına Selam duasından bir dörtlük: Ave uçmakning kabagı/triliknig agacı/yemişning bizge teyirding/Yesus�nı kaçan tuurdung?... Günümüzün Türkçesiyle: Selam sana cennetin kapısı/diriliş ağacı/yemişini bize ulaştırdın/İsa�yı ne zaman ki doğurdun. Buradaki �uçmak� Doğu Anadolu, �haçan� Karadeniz ve �yemiş� Ege ağızlarında halen kullanılmaktadır. Bunun gibi başka dualar da vardır, merak edenler Ahmet Gökbel�in kitabında gerisini bulabilir. Anlayacağınız bizim akrabaları fena uyutmuşlar. Araştırmalar başka kitapları da gün ışığına çıkarıyor. Algış Bitik gibi İncil, Töre Bitik gibi hukuk kitaplarının varlığını öğrenmiş bulunuyoruz. Bu Töre Bitik 2005 yılı Türkiyat Kongresi�nde Gazi Üniversitesi�nde Prof. Dr. Reşat Genç tarafından tebliğ edildi. İlk basımı Polonya�da Lvov şehrinde 17. yy�da Ermeni harfleriyle yapılmış. Bunlar kanunsuz adamlardır diyenlere kızan Kıpçaklar bir hukuk kitabı yazmışlar. Bakalım neler demişler:
Burungisı (birincisi). Pampasal (dedikodu) ede yerler bizi töreleri yoktur deyi,
Ekinci ki: Ne öcün emdi yazdık ve kimi sebebiyle yazdık/
Üçüncü: Törelerin gücü hakkında yazdık diyelim, kimler töreciler bolmak gerek, ya kimge töre bolmak, ya töreni kimge ısmarlamak gerek/? Metin böylece devam edip gitmektedir. Bu kitap ermeni harfleriyle basıldığı için ermeniler şimdi bu kitap bizim diyorlarmış. Oysa kendi müverrihleri Kırım�da yaşayan ermenilerin dillerini bırakarak Kıpçak Türkçesi konuştuklarına kızmaktaydı. Töre Bitik�in yeni baskısının Kazakistan�da yapıldığını ve Gargavetes isimli bir Ukraynalı araştırıcının bu ülkede Deşti Kıpçak Enstitüsünü kurduğunu okuyuculara hatırlatalım.
Kıpçaklar için Kaybolan Millet: Kıpçaklar diye kitaplar yazıldı. Kaybolanlar Hıristiyan Kıpçaklar, Müslümanlara hiçbir şey olmadı. Kazakistan ve Özbekistan�da aynı adla yaşayan topluluklar olduğu gibi bu taraflarda kalanlar da var. Ve şimdi göçmen kimliğiyle tanınmakta. Hatta Elazığ ve Siirt�te bile Kıpçak olduğunu duymuştuk.
Bunlar tarih bilinci ile ilgili konular. Bizim için tarih yapan ama tarih bilmeyen millet diyenler haklı galiba. Geçenlerde Atatürkçü Düşünce Derneği�nin başkanlığına niyetlenen bir pırofesörün konuşmasına tanık oldum. Türkiye�nin tarihinin 1923�te başladığını iddia etmekteydi. Atatürk�ü hiç anlamamış bu Atatürkçülere göre coğrafyamız da Edirne�den başlar Kars�ta biter. Muhteremler, son Kuman, Lozan�da alacaklarımızın tahsil edilemediğinin çok iyi farkındaydı. 1925 mübadele antlaşmasıyla Trakya�daki Bulgar köylerini Bulgaristan�a def etmişti. Dahası sınır ötesi harekât yaptırıyordu. Haberiniz var mı sizin?.. O, tarihe ve arkeolojiye meraklıydı. 4000 yıl öncesini kazdırmıştı. Baltık Karayları�nın Türkçesini inceletmişti. Sizlerde hiç öyle bir merak göremiyoruz. Hem Deşti Kıpçak nedir hiç duydunuz mu? Tarih diye �beyaz� serileri okumaya devam ederseniz tabii ki duymazsınız.
Not: �Balyanlar mimar değil müteahhitti� adlı yazımda Prusyalı Alman mimar Jasmund, Rus mimar Dosmund olarak yazılmıştır. Ayrıca hapiste yatan Serkis Balyan imiş. Düzeltir; okuyucularımızdan ve değerli araştırıcı Dr. Selman Can�dan özür dilerim.