Hatta Birleşmiş Milletler adıyla maruf ama Amerika'nın kontrolünde olduğu her zaman bilinen uluslar arası müessese bu saldırıyı usulen bile olsa kınayamadı. Çünkü Büyük Ortadoğu Projesi için bu saldırı da önemli bir kilometre taşıydı.
Nitekim ABD Dışişleri Bakanı Rice, kan gölüne dönüştürülen Ortadoğu�ya, adeta müteahhidini kontrol eden işveren edasıyla gitti ve işlerin hangi aşamaya geldiğini öğrendikten sonra dünya kamuoyuna açıklama yaptı: �Yeni bir Ortadoğu için zaman geldi� Hemen akabinde, dünyaca yıllardır bilinen yeni bir Ortadoğu haritası taslağı medya aracılığıyla kamuoyuna duyuruldu. Bu taslağı yıllar öncesinden hemen herkes bildiği halde kimse dile getirmedi. Anlı sanlı köşe yazarları bu konuda sus pus oldular. Bu gerçeği ortaya çıkartmak için kaleme sarılanlar komploculukla, paranoyaklıkla, hayalcilikle hatta daha enteresanı istismarcılıkla suçlandı. Ama bu harita ve haritanın oluşması için öngörülen gelişmeler adım adım yanı başımızda oluşturuldu. İşte zamanın geldi. Ve dünyanın jandarmasının dışişleri bakanı Ortadoğu�da yeni bir coğrafyanın oluşturulacağını deklare etti� Bu harita, Türk medyasında birçok hassas gazete ve dergilerde yer aldı.
Hayret�
Türkiye�de hiç konu bile edilmedi� Sanki bu ülkenin meclisi tatilde miydi ne?
Başbakanına tatil keyfi mi bağışlamışlardı? Muhalefet liderleri hâlâ kendilerini sağlama almanın mı telaşındaydı? Medya, kuşkanadına yazıldığı söylenerek timsah gözyaşlarına benzeyen mektupları yayınlamakla mı meşguldü? Kimseden ses çıkmadı�
Bir devlet �İster savaş ister barış / Vermem ondan ben bir karış� dediği ülkesinin neredeyse yarısını kendinden almak isteyen bir harita taslağına karşı sessiz kalmayı tercih etti� Hiçbir yetkili, kamuoyuna böyle bir saçmalık olamaz diye açıklamada bulunmadı. Çünkü bu haritayı çizenler Mahir Kaynak�ın dediği gibi, Barzani veya Talabani değildi. Ortadoğu�da özellikle Müslüman coğrafya yeniden şekillendiriliyordu. Şekli verenler Amerika, İsrail ve İngiltere�den oluşan üçlü müttefikti.
Bu şekillendirmede, Türkiye�nin ABD ile müttefik olduğunu söylemesi dikkate alınmıyordu. Zaten ABD�nin müttefiki olduğumuzu söylememiz kendimizi kandırmaktan öte bir şey değildi. Çünkü haritada Türkiye için ayırım gözetmemeleri şöyle dursun özellikle bizim topraklarımıza çekidüzen verilmek isteniyordu. Hem de bu gelişmelerin yapı taşları döşenirken Türkiye�den bir de asker isteniyordu.
Nereye?
Lübnan�a� Hükümet ise, güya irade sahibiymiş gibi, Lübnan�a ateşkes olmadan asker göndermeyiz diye iç kamuoyuna mesaj vermeye çalışıyordu. Lübnan�da ateşkes var denildiğinde olup olmadığını kontrol edecek yetkinliği varmış gibi�
Bu coğrafyaya yeniden nizamat vermek isteyen güçler, hem Güneydoğu�da askerimizi şehit etmekten geri kalmayan bir terörizme alenen destek oluyordu. Hem de sınır ötesindeki operasyonunda kullanmak üzere Mehmetçik istiyordu.
Bu ne biçim bir bağımsızlıktı ki, ne askerimizi şehit eden terörist örgütle mücadele için müttefike yaptırım uygulayabiliyor, ne istenen askerimizi göndermeme konusunda hayır diyebiliyorduk? O terörü önleme bahanesiyle dünyanın bir ucundan kalkıp ülke işgal ederken, biz ülkemize bizzat tasallut olmuş terörizmi, onbinlerce şehit vermemize rağmen ona ispat edemiyorduk.
Niçin?
Çünkü güç bizde değildi�
Osmanlı döneminde olduğu gibi güç bizde olsaydı, Müslüman mahallesinde kimse salyangoz satamaz, satmaya kalkışanlara da dur denilebilirdi.
Şimdi gelişmelere sadece seyirci kalan bir Türkiye var. Seyirci kalmaya da mecbur. Çünkü kendi de ABD�ye muhtaç duruma düş(ürül)müş.
Bu ülkenin imkânlarını kullanarak bir yerlere gelenler, tıpkı Tanzimat dönemindeki beyni yıkanmış aydınlar gibi, gelişmeleri hep o ittifakın menfaatlerine göre değerlendiriyorlar. Kendileri de bu değerlendirmeler sayesinde menfaatleniyorlar.
İsrail�e karşı Lübnan�da yapılan savunmayı terörist hareket, Irak�a yapılan Amerikan saldırısını barış ve demokrasi, Güneydoğu�da Mehmetçiğe saldıranları da kuşkanadına mektup yazma edebiyatıyla Mehmetçikle aynı değerde gösteriyorlar. Mayınları döşeyenleri değil de mayınları lanetliyorlar.
Bu yanıltıcı haber ve yazılara bu ülkenin medyası ön ayak oluyor. Bu hakikatleri yazmak söylemek isteyenler kendilerine medyada yer bulamıyor.
Bu ülkeyi yönetmek üzere siyasete atılanlar da iyi biliyor ki ABD�den icazet alınamadan bu ülkede siyaset yapılamıyor. ABD�den icazetsiz siyaset yapmaya çalışanların siyaseti de sadece kendinden menkul kalıyor.
Ülkenin dört bir yanında aklınıza gelen hemen her konuda, örneğin bankacılıkta, kâğıtçılıkta, borsada, kuyumculukta, tekstilde, denizcilikte, inşaatta, sağlıkta, turizmde, reklâm ve organizasyonda vs. uluslararası sermaye yerli yatırımcıya ve vatandaşa iş yapma ve büyüme hakkı tanımıyor. Bu ülkede gayrisafi milli hâsıla dedikleri gösterge, halkın cüzdanıyla hiç uyuşmuyor. Halkın büyük çoğunluğu herhangi bir sosyal güvencesi olmayan, açlık sınırı denilen yüz kızartıcı barajı zar zor aşan bir seviyede, deyim yerindeyse günübirlik bir hayat sürüyor. Ama bu insanlar niçin bu halde olduklarını hiçbir zaman yargılayamıyor. Zaten onlara bu fırsat da verilmiyor.
Çünkü�
Ekranlar vur patlasın, çal oynasın programlarla süslenerek vatandaş eğlendiriliyor. Burada eğlendirmek fiilini çocukları avutmakla eş anlamda değerlendirmek gerekiyor. Bu eğlendirme işine şimdi uluslararası televizyonlar da dâhil oluyorlar.
İşte Büyük Ortadoğu Projesi böyle yürüyor� Yeni bir Ortadoğu böyle kuruluyor.