Sevindirici ve güzel bir karardı. Ancak burada, adeta kaşıkla verip kepçeyle alma tarzı bir uygulama da beraberinde başladı. Bir aylık bir süre içinde yeni bir karar alındı: “Fiziksel özrü % 40 ve üzeri olan çocuklarla IQ’ su 70’in altında olan çocukların eğitim ve rehabilitasyondan faydalanmaları için ödeme yapılacaktır.” Bu konuyu, çalışmalarına bizzat şahit olduğum fizyoterapist Hakan Özdemir şöyle değerlendiriyor:
Eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde çalışan fizyoterapistler, sosyal hizmet uzmanları, çocuk gelişimcileri, psikologlar vb. bilirler ki eğitim ve rehabilitasyonda, en üst seviyede istifade edebilecek grup, özür derecesi % 40 ve altı olan çocuk grubuyla, IQ seviyesi 70 ve üzeri olan çocuk gruplarıdır. Bunun dışındaki grupların eğitim ve rehabilitasyondan istifadesi yok denecek kadar azdır. Bu gerçeğin altını çizdikten sonra diyorum ki: “Sakın bu merkezlerde çocuklarla ilgilenilmiyor sanılmasın. Aksine hemen bütün fizyoterapistler, sosyal hizmet uzmanları, çocuk eğitimcileri çocuk sevgisiyle dolu. Hepsini yürekten kutlamak gerekiyor. Bunda hiç kimsenin kuşkusu yok.
Sorun ne peki?
Sorun, zihinsel ve bedensel engelli çocukların eğitim ve rehabilitasyonunun, gerektiğinde tıbbi tedaviyle birlikte yapılmaya çalışılmasında.
Sağlıkta çok ileri sayılan Batılı ülkelerde bile tedavili rehabilitasyon hizmeti ya yok, ya da yeteri derecede değil. Örneğin Almanya’dan yazan bir hastam diyordu ki:
“Hocam, benim 21 yaşındaki kızım doğuştan ruhsal özürlü. Bir de on yaşında spastik özürlü yeğenim var. Her ikisi de konuşamıyor, yeğnim ayrıca yürüyemiyor.”
Bu hasta, Almanya’da gerekli rehabilite hizmeti almakla birlikte arzu ettiği iyileşmeyi görememiş. Çünkü bu tür çocukları olan aileler iyi bilir ki, nörolojik, spastik ve genetik hastalıkların tedavisinde günümüz tıbbı halen bir çıkmazın içindedir.
Bu tür vakalara değerlendirme yapılırken gözden kaçırılmaması gereken husus, hastaların genel bağışıklık sistemleri ve bünyelerinin allerjik olup olmadığının değerlendirilmesidir. Bu değerlendirme yapıldığında sonucun çok şaşırtıcı olduğu görülecektir. Dikkat edilirse, görünüşte aynı şikâyet olan hastalarda, rahatsızlığın şiddet ve seviyeleri yani genel durumları çok farlılık göstermektedir. Örneğin çocuğun, *Omurga yapısının gelişimi veya yetersizliği, *Bağışıklık sisteminin güçlü veya zayıf olması, *Kulak-burun-boğaz yolları ile sinüslerin genel durumunun iyi veya problemli olması, *Beyin kan ve oksijen dolaşımının yeterli olup olmaması, *Bağırsakların çalışmasının düzenli olup olmaması, *Alerjik rahatsızlıklarının olup olmaması, *Havale veya nöbet olup olmaması,
*Sık sık antibiyotik ve kortizon gibi anti epileptik gibi ilaç kullanıp kullanmaması vb. hep farklılığa sebeptir.
Hastaların hepsinde bu şikâyetlerden en az birkaçı olmaktadır. Örneğin çocuğun sinüsleri tıkalı ve iltihaplı durumdaysa, sinüsleri yeterince havalanmayacağı için burun tıkanıklığı, gece horlaması veya uykuda nefes zorlanması, hırçınlık, stres ve beyin oksijenlenmesinde yetersizlik oluşur. Beyin yeterli oksijen ve kan alamadığından vücut üzerindeki kontrolü de yetersizleşir. Buna bağlı olarak çocukta ya kaslarında zayıflık ya denge problemi ya da sinir iletimlerinde aksaklıklar oluşur. Modern tıp bu durumlarda hastaya yeterli yaklaşım sunamazken, lazer akupunkturu tedavisi ile bu durumlardaki vakalara çok daha ileri seviyede çözüm sunulabilmektedir. Lazer akupunkturu destekli yapılan tedavilerdeki başarı oranı da haliyle bu olumlu etkenlerden dolayı yükselmektedir.
İşte bu noktada yine imdada akupunktur ve lazer akupunkturu yetişiyor. Çünkü akupunktur ve lazer tedavisi beyin oksijenleşmesini arttırarak beynin, vücudun tüm organ ve dokularına doğru komutlar vermesini sağlıyor. Bu çocukların en temel problemi olan bağışıklık sistemlerini güçlendiriyor. Mide ve bağırsakların düzenli çalışmasını sağlıyor. Hormon ve enzimlerin daha dengeli salgılanmasını sağlıyor. Kabızlık problemlerini ortadan kaldırıyor. Beyin ve bağırsaklardan serotonin adı verilen hormon salgılatarak bünyenin aktif, dinamik ve zinde kalmasını sağlıyor. Beyinden endorfinleri salgılatarak ağrı kesici etkileri ortaya çıkartıyor. Karaciğer ve böbrekleri uyararak vücuttaki toksinlerin atılmasını sağlıyor. İlaçların vücutta oluşturduğu yan etkilerin giderilmesinde oldukça faydalı oluyor. Lokal olarak tüm kasların kanlanmasını arttırarak o kaslara oksijen girişini hızlandırıyor. Kasların koordineli çalışmasını sağlıyor. Bağışıklık sistemini güçlendirdiği için vücudun bakteri ve viral enfeksiyonlara yakalanmasını önlüyor; yakalanmada da direnci arttırarak kolay atlatılmasını sağlıyor. Vücudun tam ve koordineli şekilde çalışmasını sağlıyor. Doğal bir tedavi yöntemi olduğu için yan etkisi bulunmuyor.
Sağlık ve mutluluklar dileğiyle.