Birkaç gündür gazete ve televizyonlardan İsrail’in Lübnan’da gerçekleştirdiği sınır ötesi operasyonu seyrediyoruz. 3 günde 360 sivilin öldüğü hava saldırıları ve topçu ateşine karşılık bir insanın kayıtsız kalması ve derin bir üzüntü duymaması elbette imkânsız. Netice henüz öldüğü bile şüpheli kayıp bir kişiye karşılık 360 can gitmiş. Üstelik de ölenlerin hepsi sivil… Kolay hazmedilebilir bir hadise değil!
Bir yandan da bakıyorsunuz devlet olmanın gereği ve caydırıcılığı herhalde böyle bir şey olmalı diyorsunuz. Aynen Hürriyet gazetesinin 18 Temmuz 2006 tarihli birinci sayfada PKK’yı kast ettiği manşeti gibi: “Biz de İsrail gibi yaparız!...”
Tabii bir de şu var; gerçekten de İsrail gibi yapar mıyız? Yahut tarihimizde böyle bir kara leke hiç var mı? El cevap “HAYIR!”Yoksa sadece Türk toplumunun İsrail’in bölgedeki Müslümanlara yaptığı baskıya karşı tepki duyan kesimleri manipüle etmek için; PKK ile Hizbullah’ı bir tutup kavram mı karıştırılıyor? Bu konu özellikle dikkatle irdelenmesi gereken bir husus… Bir tarafta seçimle işbaşına gelmiş ve dünyanın çok önemli bir bölümünün (ki buna Türkiye de dâhildir) resmen tanıdığı Filistin Devleti’nin Hizbullah partili Hükümeti, diğer yanda ise iki günde 15 şehit verdiğimiz kanlı terör örgütü PKK…
Ne tesadüftür ki, aynı zamanda Hürriyet’te yine bir haber: “Kuzey Irak’taki Irak Kürdistan Demokrat Partisi (IKDP) lideri ve ’Kürdistan Bölge Başkanı’ Mesut Barzani, Kürtler’in kendi devletleri olmasının doğal bir hak olduğunu, bunun ancak uygun bir zamanda gerçekleşebileceğini belirterek; "Kürdistan Bölge Hükümeti de dış devletlerin desteğini arkasına alacak nitelikte olmalıdır" dedi. Neticede PKK ile Kürt Türkleri özdeşleştirilirken, bir yandan da bu açıklamayı Haham soylu Barzanların elebaşısı yapıyor. Fark ettiyseniz sapla saman birbirine iyice karıştırılmış durumda…
Oysa hatırlarsanız Kuzey Irak’ta sıcak takip hakkımız bulunduğunu ifade eden Başbakan Erdoğan’ın açıklamasını ardından ortalık bir anda karışıvermişti…
ABD ve sözde Irak hükümetleri bunun iç işlerine müdahale anlamı taşıdığını dile getirdiler. Aslında ABD’ye bu konuda diyecek fazla bir şey yok. Adam zaten fiilen bir ülkeyi işgal etmiş ve çoğu mahlûkun yaptığı gibi, öldürdüğü avından pay vermemek için hırlıyor. Bu anlaşılabilir… Ya sözüm ona Irak hükümetine ne demeli? Herifin ülkesi işgal altında, iç savaşa girmiş, her gün onlarca insan pisipisine ölüyor. Ondan sonra kalkmış, “iç işlerim” diyor. Önce adam olsaydılar da ülkelerini işgal ettirmeselerdi. Üstelik Irak aynı zamanda Türkiye’nin de iç işleridir. İnanmayan Irak sınırımızı belirleyen antlaşmaya bakar. Türkiye’nin hukuken Musul ve Kerkük üzerinde hâlihazırda hakkı vardır! Ama hak sahibi olmak bir şey ifade etmiyor tabii. Çünkü biliyorsunuz, “hak verilmez alınır…” Hak dedik de aklımıza geldi… Ne tesadüftür ki, tam bu dönemde Amerikan ordusunun gayri resmi haber dergisi Armed Forces Jonurnal adlı savunma sanayi bülteninde Emekli Albay Ralph Peters imzasıyla bir yazı ve haritalar yayınlanıyor. ABD ordusundan emekli albayın yazdıklarını okuyunca diyorsunuz ki, Allah’tan bu herif emekli edilmiş. Peters bir BOP neticesi kaybedenlerin listesini hazırlamış ki, evlere şenlik… Afganistan, İran, Irak, İsrail, Kuveyt, Pakistan, Katar, Suudi Arabistan, Türkiye, Birleşik Arap Emirlikleri, Batı Şeria (Filistin)… Bir de ayıp olmasın diye İsrail’i de oraya ilave etmiş. İsrail’in de kaybı 1967 sınırlarına geri dönmesiymiş. Kayba bakın. Heriflerin silah zoruyla işgal ettiği yerleri bırakması kayıp sayılıyor. Türkiye’nin ise toprakları sözde özgür kürdistan ve Ermenistan tarafından paylaşılıyor. Ağrı Dağı Ermenilere verilirken Artvin de Haham Barzanlara terk ediliyor. Oh ne alâ; Türkiye’nin böyle müttefikleri varken zaten düşmana ihtiyacı yok!
www.armedforcesjournal.com/2006/06/1833899 isimli internet sitesinde de yayınlanan makale öyle fütursuzca kaleme alınmış ki, insanın sorası geliyor. “Arkadaş bu dünyanın dayısı sen misin?” Tabii bunun bir de şu açılımı var: Biz de meydanı, epey zamandır boş bırakmışız demek ki! Hani meşhur sözdür “kurt kocayınca köpeklerin maskarası olur” diye. ABD de Türkiye’yi kocamış kurt sanıyor anlaşılan.
Ama oldukça yanılıyor. Türkiye daha yeni yürümeye başlayan bir çocuk gibi genç ve dinç. Yeter ki önüne hedef konulsun…
Çok değerli üstadımız, hocamız sayın Mustafa Necati Sepetçioğlu’na Yüce Allah’tan rahmet dilerim…