Kasım 2008

Ö T E S İ

 

29.03.2024 



Gerçek

 
Özdemir Özsoy

Nelerle uğraşıyoruz


Son günlerde “vatan elden gidiyor” diye yollara düşenlere şöyle bir göz attığımızda içlerinde gerçekten bir kaygı duyanları gördüğümüz gibi vaktiyle bu konuda duyarlılık gösterenleri hafife almış olan bazı gafiller de gözünüze takılır. Belki bunlardan biri koalisyon hükümetine ortak etmeyi düşündüğü bir siyasi partinin maneviyatını yıkarak her dediğini kabul ettirmek maksadıyla onlara “eli kanlı kişiler” demekten hicap duymayan bir hanım da olabilir.

         Mensup olduğu çevre (artık hangi yönden bakarsanız bakın) ona böyle bir düşünceyi telkin etmiş ve benimsetmiştir. Bu aşağılamaya muhatap olanların temsilcileri, kendi başlarına bir azınlık hükümeti kurma girişiminde bulunarak ya da bir başka koalisyonun başına geçerek ülkeyi aydınlığa çıkarma umudu varken çeşitli kuşkularla- belki de çeşitli baskılarla- bu sorumluluğu göze alamadıkları için sesleri çıkmamış olabilir. Bozuk düzeni korumak isteyen çıkarcı çevrelerin onları böyle bir emri vakiye boyun eğmeye zorlamış olduğu da düşünülebilir. İşte asıl gözü pek ve özverili olmak böyle durumlarda önemlidir. Gerçi yönetimde yetkisi olanların davranış biçimleri ve sonuçları henüz tam olarak, ayrıntıları ile tartışılmış değildir. Şimdilik şu cümlenin altını çizmekle yetinelim: Bu bahis konusu olay, Türkiye için, kaçırılmış büyük bir fırsattır.


            Böyle acıklı bir oyunun baş aktrisinin gündemde kalabilme arayışlarını ciddiye almayıp ilgisiz durmak, doğru bir tavır olmakla beraber, artık kıymet-i harbiyesi kalmadığından kıvanç verici bir tarafı da yoktur. Çünkü kendisini kabul ederek havaya giren parti başkanları bile onu diplomatik nezaket sınırları içinde geri çevirmişlerdir.


            Vatandaşlarımızın ağzı çok yandığından mıdır yoksa–her zaman şikâyet etiğimiz-umursamazlığından mıdır bilinmez, bazı olaylara ilgisiz kaldıklarını son zamanlarda daha çok görmekteyiz. Cumhuriyet tarihinde ilk defa yolsuzluk iddiasıyla yüce divanda yargılanan bir eski başbakanın davalarından birinin düşmesini diğerinin de beş yıl boyunca aynı suçu işlememek kaydıyla tecil edilmesini “aklanma” gibi gösterme gayretlerini anlamazlıktan geliyorlar. Bu konu aslında siyasi ve sosyal düzeyimiz bakımından çok önemlidir. Niçin, nerede durduğumuzun ve nelere layık olduğumuzun göstergelerinden biridir. Toplumu hafife alan bir zihniyetin hala takipçileri olduğunun delilidir. Sanığın beraat ettiği havası, günlerce öncesinden estirilerek mahkeme kararının açıklanacağı gün için beş bin arabalık konvoy hazırlandığı haberi yayılıyor. Hâlbuki nümayişçilerin araba sayısı bunun yüzde birini ancak buluyor.


            Yine biz burada olayın siyasi, hukuki yönlerini bırakalım (zira bu tartışmaların sonu gelmez) sosyal tarafına bir bakalım. Bir kere bu insanlar destek vereceklerini belirttikleri herhangi bir kişiyi nasıl da kolayca terk ediyorlar. Kendilerini, o lider dedikleri kişilerin fiillerine (yaptıklarına) ortak olarak görüp suçlamaktan mı korkuyorlar? Yoksa “ölen öldü, ortaklık ayrıldı” diyerek ortalıkta fazla görünmekten mi çekiniyorlar? Bunların içinde o dönemlerde büyük sermaye edinmiş, korkunç rant sağlamış iş adamları, büyük bankerler yok muydu? Hele sen bir TV programına konuk ol, bakalım vefakâr halkımız ne diyecek? “Gözlerimiz yollarda kaldı” mı diyecek yoksa bir magazin programının düğmesine mi basacak? Medya-adı üstünde-zaten araç demektir. Onun aracılığı ile kamuoyunu istediğimiz yöne çevirebilirsek kaldığımız yerden devam ederiz. Yok eğer, “Bor’un pazarı geçti” demeye başlamışlarsa biz de başka bir kapı ararız diyenler çıkabilir.


            Bu noktada “gerçek dost” kavramı önem kazanır. Varsa, bu gerçek dostlar “Gel vazgeç, hiç değilse belki bir süre ortada görünme!”derler. “Kolay bir iş değil ama kendini unutturmaya çalış!” derler.


            Çünkü bu ülkede kimin adının hangi olaylarla beraber anılacağını önceden kestirmek mümkün değildir. İyi insan için de, kötü adam için de…


            Bakın ülkenin sıkıntılarını, hatta dertlerini ortada bırakıp yakın çevresine ikbal sağlamakla uğraşanların yanında yer almak, sanıldığı gibi pek <<akıl işi>> değildir. Bu kişiler bakanlık, başbakanlık ve hatta cumhurbaşkanlığı bile yapmış olsa…


            Dünyamızın, maddi gücü (silahı, petrolü) ele geçirmiş bulunan orta oyuncularının insafına terk edilmiş. Birleşmiş milletler teşkilatını adam yerine koymayan bazı ayrıcalıklı üyeler her türlü insanlık suçunu işliyor, katliam yapıyor. Ortalık öyle kararmış ki bunların gönüllü bülbülleri bile suspus olmuş. <<Büyük>> denilen devletler de olaylara korku içinde bakıyor. Çünkü asıl saldırganların <<korku içinde olması>> onları korkutuyor.


            Onun için nereden, nasıl bir tokat geleceği bilinmeyen şu karışık ortamda artık yeni aktörlerin sahne alması ihtiyacı belirmiştir. Nefsimizden fedakârlık edelim. Denemişsiniz,olmamış ısrar etmeyelim. Eski tüfekleri (kullanılabilir bile olsa) hatıra eşya olarak saklayalım.


            Bilmem ki tekrar tekrar saymaya gerek var mı? ABD de kırk kişi uygun adım yürüse bizim borsada deprem oluyor. Sıcak para ile ısınan kişiler ceplerini hemen yurt dışına boşaltıyorlar. ABD merkez bankası enflasyonu “önlemek için birkaç puan faiz yükseltti mi bizim borsamız yüzde 25 düşüyor. Paramızda değer kaybı (ya da kur artışı) yüzde 17 yi geçiyor. Bu oynaklıklar en fazla da bizde oluyor. İç piyasaya baktığımızda üretici fiyatlarındaki küçük bir artışın, inşaat sektörüne “girdi” sağlayan ürünlere ortalama yüzde 60 gibi korkutucu bir oranda yansıdığını görüyoruz. Bu sektörde, konutlarda daha şimdiden maliyet artışları başlamıştır. Bu yüzden vatandaşlarımız da, bankalara borçlanarak ipotekle aldığı meskenlerin borcunu nasıl ödeyeceğini düşünmeye başlamıştır. Toplu halde kredi taleplerinden vazgeçilirse bankaların hesaplarının da alt üst olacağı bellidir. Yabancı sermaye yandaşlarına müjdeler olsun; yakında bu sektörde de yok pahasına yabancılara satışların başlamasıyla, birçok firmanın elden çıkmasıyla övünebilirler.


            Bütün bunları görmezlikten gelip tatile devam eden iktidara da onların “biricik” muhalefetine de “iyi uykular” dilemek içimizden gelmiyor.


            Bizden söylemesi…


ufuk@ufukotesi.com

Bu yazı toplam 3061 defa okunmuştur.

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.

UFUK ÖTESİ.COM

BU YAZIYI TAVSİYE EDİN

Adınız  Soyadınız

E-posta adresiniz
Arkadaşınızın e-posta adresi

 

Yazdır  - Sayfanın Başına Dön 

 

 Sayı :79

 KÜNYE
 
 ARŞİV
 
 ABONELİK
 
 REKLAM
 
 
  YAZARLAR
 Ali Arif Esatgil
Bayrak gibi yaşamak...
 Alptekin Cevherli
En zor yazım…
 Doç. Dr. Fethi Gedikli
Şimşek gibi çakıp geçen ülkücü
 Dr. Yusuf Gedikli
Sevgili Kemalciğim, candaşım, kardaşım, arkadaşım…
 Kemal Çapraz
Son söz...
 Olcay Yazıcı
Asil Neslin Son Temsilcisi: Kemâl Çapraz
 Bayram Akcan
“BOZKURT” Kemal ÇAPRAZ
 Aydil Erol
Bu çapraz, kimin çaprazı?!!
 Şahin Zenginal
Sensiz hayat zor olacak
 Ünal  Bolat
Sevdiğini Türk için seven Alperen
 Hayri Ataş
“YA BÖYLE ÖLÜM DEĞİL Mİ ERKEN”
 Mehmet Türker
Türk Dünyasının dervişi
 Mehmet Nuri Yardım
Kemal Çapraz diye bir kahraman
 Prof Dr. Ali Osman Özcan
Ufuk Ötesinde Çapraz Ateş
 Orhan Seyfi Şirin
Çapraz doğuştan ‘Reis’ti
 Rasim Ekşi
Kardeşim Kemal’in Vasiyeti
 Dr. Orhan  Gedikli
Sevgili Kemal Kardeşimin Ardından
 Özdemir Özsoy
Seni unutamayız
 Dr. Ünal Metin
“Ufuk Ötesi” yaşıyor
 Aybars Fırat
Kastamonu Beyefendisi
 Süleyman Özkonuk
Öteki Ufuk
 Zeki Hacı ibrahimoğlu
30 yıllık dostumdu
 Coşkun Çokyiğit
Kemal Çapraz “Tek Ağaç”lardandı
 Baki Günay
Kırım Meclisinde Kemal Çapraz sesleri
 Ahmet Tüzün
İz Bırakan
 Cem  Sökmen
Metropoldeki dâvâ adamı: Kemal Çapraz
 Hüseyin Özbek
Kemal Bey
 Asuman Özdemir
Sermayeye kurban gittin…
           
       
 
   

Karahan 2002