Çavuş ilçede buzdolabının bulunmadığı o yıllarda, dondurma için kar kuyular, kuyudan çıkardığı karla dondurmasını soğuturdu. Dondurması çam ve süt kokardı.
Osman Çavuş ekmeğini taştan çıkaran adamdı. Dondurmanın süyümünün olmadığı aylarda kahvecilik yapardı. Gemi Köyündeki çiftini çubuğunu da boşlamayan Çavuş, müşterisini diliyle ağırlardı. İşlettiği kahvehanelerde müşteri sıkıntısı olmazdı.
Anadolu�da askerliğini çavuş, onbaşı olarak yapanlar, muvazzaflıktan sonra da bu rütbelerini lakap olarak taşırlar. Bu rütbelerin itibar sıfatı olarak ömür boyu sürmesi, Türklerin derin bilinçaltlarında yaşattığı askeri kültürle ilgilidir.
Çavuştan sonra çok dondurmacı tanıdım. Ama hiçbirinde Çavuşun dondurmasının ne tadını, ne çam kokusunu bulabildim. Dondurmasını çamdan güvleğinde, kol gücüyle, saatlerce çevirerek öyen Çavuş�un emeği , kekik sütünün, çam rayihasının yanında tadın sihirli kimyasıydı belki de.
Aile olarak gittiğimiz pastanelerde, kızlarım Aslı ve Şirin kendi siparişlerini verdikten sonra garsona beni göstererek;�Babama Osman Çavuş�un dondurmasından� derler. O gün bu gündür ben sade dondurmayı tercih ederim. Kastamonu Araç�a her gidişimde gözlerim Halkevinin köşesinde Osman Çavuş�u arar. Birden karşıma çıkacak, o sıtma görmemiş sesiyle ortalığı çin çin öttürecek sanırım.
Çavuş terki dünya edeli yıllar oluyor. Benim kuşağımın damağında, hâlâ Çavuşun kekik sütlü, çam kokulu dondurmasının tadı var. Çavuş, kuşkusuz gurbette, askerlikte gördüğünü kapan, öğrendiği zanaatın hakkını veren Türk insanın somut bir örneğiydi. Kısacası Türk yaratıcılığının, namerde muhtaç olmadan çoluk çocuğunu yetiştirmenin, Nasrettin Hoca�nın, İnicili Çavuş�un, Keloğlan�ın esintilerinden birer parçayı kişiliğinde taşımanın sayısız örneklerinden biriydi Çavuş.
Tadı, Çavuşun dondurması gibi olmasa da, hiç olmazsa rengi tuttuğundan, ben yine Osman Çavuş�un dondurmasına devam edeceğim. Anamın Oğmaç çorbasına, kaplıca bulğuruna, ak denesine devam ettiğim gibi.