“Toplumu germeyin!”
Kim diyor bunu? Uzaktan kumandalı saldırı ve eylemleri bahane edenler.
Ne istiyorlar? Bir an önce seçime gidilsin.
Niçin? Tansiyon ancak erken seçime gidilerek düşer iddiasıyla.
Böylelerine toplumda “ iş misin sipariş misin?” derler.
Bu iş, bir sipariştir… 28 Şubat dönemindeki gibi hem de.
O zaman da böyle olmamış mıydı? AKP’nin radikali diye nitelenen RP iktidara büyük ortak olmayı başarmış ama Refah’a alerji duyan kesim bunu kabullenememişti.
İkazlar “fasa fiso” sayılmış, ama rakipler demokrasiyi bile militanlaştırmışlar ve onları yönetimden alaşağı etmişlerdi.
Toplum hem nasıl gerilmişti… Bugün o gerginliğe çanak tuttuklarını itiraf ederek günah çıkartanlara rağmen kaybolan yıllar geri gelmiyor, gelmeyecek…
Bu kez ılımlı olarak meydana çıktı AKP… Gerçi Başbakan biz din eksenli bir parti değiliz açıklaması yapmak zorunda kalıyor.
Bu açıklamayı yapmak zorunda kalması bile AKP’nin nasıl algılandığının ispatı. CHP’ye niçin kimse böyle söylemiyor değil mi?
Hoş ayıp bir şey mi?
Değil. Önemli olan kurum ve kurallar çerçevesinde olması…
Nitekim AKP de demokratik yollarla seçime girmişti. Bu kez toplum onları yönetime hâkim kıldı.
Hazmetmesi oldukça zor bir dört yıl yaşandı. Bu sürede AK Pati inkâr edilemez nice başarılara imza attı. Nice tansiyonları yükseltti. Nice badireler geçti.
Ama yönetimi militan demokrasiyle de olsa elinde tutmak isteyen “güçler” için hiçbir başarı önemli değildi. Demokratik başarılar dahi…
Önemli olan, hazmetmesi zor bu hükümetten sonra bir de Cumhurbaşkanlığını kaptırmamaktı.
Cumhuriyetin kalelerini birer birer zapt ettirmemekti.
Cumhuriyet bir tek onların değil miydi? Hem bu halkın kimi seçeceği belli olmaz demiyorlar mıydı?
Hatta bu halk donla denize giren olarak algılanmıyor muydu?
İşte bu halkın seçtiği iktidar, Cumhurbaşkanını seçecekti?
Bu hazmedilemezdi.
Dolayısıyla gerekirse demokrasi bir kez daha militanlaştırılmalı, Radikal’in manşetinde olduğu gibi, bu kez de siviller darbe yapmalı, cumhuriyet ve laiklik tekrar kurtarılmalıydı.(!)
Nitekim onun için Baykal, daha menfur saldırı yapılır yapılmaz, ülkenin kötüye gittiğini ve herkesin aklını başına alması gerektiğini hatırlattı.
Anlayana sivrisinek saz idi…
Ama AKP davul zurnayı bile az görüyordu.
Peki, AKP bu güce karşı neyine güveniyordu?
“Gerilemez”, “yönlendirilemez” zannedilen topluma mı?
Oysa toplumların akut hareketlerde güvenirliği yoktur. Toplumlar aksine böyle durumlarda rahatlıkla provoke edilebilmektedir.
AKP gelmiş geçmiş hiçbir Türk hükümetinin gösteremediği AB gayretkeşliğine mi güveniyor?
Oysa AB sürece neredeyse dağılmaya yüz tuttu. Ülkelerin yönetimleri kan kaybediyor.
AKP’nin elinde bu güce karşı AB argümanı da yok artık.
ABD ise, AKP’den umduğunu bulamadığını açık açık beyan ediyor.
AKP’nin en büyük yanlışlığı, halefi gibi bu “gücü” ve temsilcilerini “bir avuç azınlık”, “hortumcu”, “vurguncu”, “geçmişi kirli” vb. olarak değerlendirmesiydi.
Halk onları değil bizi seçti diyerek bu gücü ve temsilcilerini hiçe saymasıydı.
İlk başlarda beyan ettiği “ulusal uzlaşma” çağrılarını söylemez hale gelmesiydi.
AKP’nin içinde de, bu zor gelişmelere ilaveten, rakiplerine koz, dostlarına şaşkınlık veren nice manşetlik uygulamalar yaşandı ve yaşanmakta.
Adeta kendi içinde kendi kalesine gol atan atana.
Bu bir gaflet miydi? Yoksa gerçekten insana pes dedirtecek anormallik mi belli değil.
Tesadüftür, rast gelmişliktir vb. denilemez. Sonuç aynı kapıya çıkar.
Kendine candan destek veren nice aydının sözlerine itibar etmeyecek derecede yanlış icraatlar. Yanlı ihale dedikoduları, parti için kayırmacılık vb. söylentileri…
Bakan ayrı eşi ayrı masada görüntüler… Törende sakız edebiyatı… İkinci değil üçüncü kadın yüzünden eşine dayak atma haberleri vb…
Bunlar halk gözünde asla unutulmayacak ayrıntılardı.
Nihayet içte bu tür iç yıpranmalar yaşayan AKP, dışarıda da hızla yalnızlaşan, kabuğuna çekilen “rol” alamayan bir hükümet imajı vermeye başladı.
AKP şu haliyle, üstünlüğü elinde tutan ama bir an önce maç bitsin de kazanayım diye oyalama taktiği yapan takım gibi. Rakipler ise bastırıyor.
Bir yıl kaldı seçimlere… Ama bu bir yıl, en azından siyaseten çok çetin geçecek.
Çünkü bu bir yılın içinde bir de Cumhurbaşkanlığı seçimi var.
AKP’nin akıllıca yapacağı şey, savunmaya geçmek değil tekrar derlenip toparlanıp maça heyecan katması…
Bu anlamda asla vazgeçilmez argümanı samimi olarak seslendirmesi ve uygulamaya geçirmesi gerekir.
Nedir o?
Ulusal konsensüs.