“Çözümsüzlük çözüm değildir” diyenler Kıbrıs’ta da elimizi kolumuzu bağladı. Rauf Denktaş’ı hedef tahtasına oturtanlar, kendi elleriyle seçtirdikleri Mehmet Ali Talat’ı bile çileden çıkardı…
Kuzey Irak’ta “kırmızı çizgi” kalmadı, resmen kürt devleti kuruldu. Kerkük ile bütün bağlar koparıldı…
Terör olayları arttı… Her gün birkaç şehit cenazesi kaldırılır oldu…
Son günlerde yaşananları gördükçe “Türk milletine ne oluyor?” demekten kendimi alamıyorum… 3.5 yıllık AKP iktidarında yaşananlardan bazılarını hatırlatalım…
AKP iktidara gelir gelmez acil eylem plânı açıklamıştı… Hatırlayanınız var mı?
AB fırtınası koparılmıştı… AB’ye girecek sorunlarımızın büyük çoğunluğu çözülecekti… Hatta bu uğurda, yüzde 99’u Müslüman olan Türkiye’nin Başbakanı, Papa heykelinin ayağının ucunda, hem de “29 Ekim” tarihinde, son cümlesi “gökte bir baba var” ile biten ve özü “baba-oğul-kutsal ruh” üçlemesine dayanan Avrupa Birliği marşını kabul eden imzayı attı.
Bununla da yetinilmedi… AB’nin bize dayattığı ve hiçbir şekilde kabul edilmesi mümkün olmayan “ek protokol” de imzalandı ve “Rumları” kendi elimizle “Kıbrıs” olarak tescil edip bu imzayı Türkiye Cumhuriyeti’nin Resmi Gazetesi'nde dahi yayımladık. 500 yıllık “Kıbrıs’ta var olma savaşımızı”, “Ege Denizi bir Yunan denizi değildir” iddiamızı kendi imzamız ile yok ettik… Karşılığında ise sadece kuru nasihat aldık!
“Çözümsüzlük çözüm değildir” diyenler Kıbrıs’ta da elimizi kolumuzu bağladı. Rauf Denktaş’ı hedef tahtasına oturtanlar, kendi elleriyle seçtirdikleri Mehmet Ali Talat’ı bile çileden çıkardı…
Kuzey Irak’ta “kırmızı çizgi” kalmadı, resmen kürt devleti kuruldu. Kerkük ile bütün bağlar koparıldı…
Terör olayları arttı… Her gün birkaç şehit cenazesi kaldırılır oldu… Tam bu arada Terörle Mücadele Yasası adı altında terörist başının affedileceği konuşulmaya başlandı…
Kapkaç olayları çığ gibi arttı… Şiddet okullara dayandı, öğrenciler birbirlerini bıçaklamaya ve öldürmeye başladı…
Türkiye, Çin istilasına uğradı… Çin askerleriyle değil ama Çin mallarıyla…
Ekonomideki pembe tablolarla halk kandırılırken, ekonomik kriz kapıya dayandı…
İşsizlik, 2002 yılına kadar yüzde 6’larda seyrediyordu… Önce yüzde 10 oldu, şimdi de yüzde 11.2… Resmi rakamlar böyle diyor ama görünmeyen işsizlik ise yüzde 20…
İç borç, 2002’de 89 milyar dolar iken 2005 yılında 180 milyar doların üstüne çıktı. 2002’de 115 milyar olan dış borç da 165 milyar dolar oldu…
Önceki hükümet döneminde çıkarılan emeklilik yaşını beğenmediler… Kadınların 58, erkeklerin 60 yaşında emekli olmalarını çok gördüler ve yaş sınırını 65 yaptılar… Geçmişte üst düzey memurları 61 yaşında zorunlu emekli etmek isteyenin kendileri olduğunu unuttular bu arada…
İşçilerin, çiftçilerin, memurların emekli olmaları için 7 bin prim gününü az gördüler, en az 9 bin prim günü lâzım dediler. Yani bir fiil 25 yıl çalışmayana emeklilik yok. 25 yıl çalışma da yetmez, 65 yaşını da tamamlayacaksın, ömrün yeterse…
Özelleştirme furyası esti gürledi… Elde ne varsa satıldı… Türk Telekom’dan Tüpraş’a, Erdemir’den aklınıza gelen ve para getiren ne varsa… Bir kısmı yargı engeline takıldı ama yılmadılar inatla yine sattılar… Üstelik “Babalar gibi sattılar”, hem de yabancılara…
Bu arada kendilerine villa aldılar, alamayanlar da kendilerine villa yaptırdı…
Gelir dağılımı tabana yayılmadı ama yolsuzluk tabana yayıldı… Ali Dibo’lar Türkiye’nin değişik illerinde görüldü…
Başörtülü bakan ve milletvekili eşleri Meclis’e gidemez oldu, hatta protokol tribününde de oturamaz oldu… Daha da ileri giden hükümet, önce konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşıyarak, oradan da “türbana yasak” kararını çıkarttı… Uluslararası sözleşmeler ve dolayısıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını da kanunlarımızdan üstün sayan Anayasa değişikliği de yapıldı…
Ben saymaktan ve yazmaktan yoruldum. Bunlar ilk akla gelenler… Daha o kadar çok ki, bir yazıya değil bir kitaba bile sığmaz…
Peki, biz ne yapıyoruz…
Fenerbahçe Başkanlığı’ndan istifa eden Aziz Yıldırım’ın geri dönmesi için miting düzenliyoruz… Daha ne yapalım!
Fenerbahçe’den daha önemli ne olabilir!..