Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir. Hepiniz mebus olabilirsiniz, vekil olabilirsiniz. Hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz. Fakat sanatkâr olamazsınız.
Atatürk
“Muhteşem İkili”den muhteşem bir güldeste
Aydil Erol
Sanat âleminde olduğu kadar, gönül dünyamızda da kutup yıldızı gibi parlayan, dünya durdukça da parlayacak olan günümüzün en büyük neyzeni Niyazi Sayın ile yine günümüzün en büyük tambur sanatkârı Necdet Yaşar, her verdiği konser ayrı bir sanat hadisesi meydana getirdiğinden ötürü “Muhteşem İkili” olarak anılır olmuştur.
Gerek Niyazi Sayın olsun, gerek Necdet Yaşar olsun, yalnız konser veya resital vermek, öğrenci yetiştirmekle kalmamışlar, sazlarının imkânlarını geliştirmenin, zenginleştirmenin yollarını da arayıp bulmuşlardır. Ney, Niyazi Sayın’ın sayesinde dünkünden daha zengin imkânlara sahiptir; tambur da Necdet Yaşar’ın elinde…
Niyazi Sayın Ney’in imkânlarını zorlar; gelenekten aldığını geliştirir. Taksim formunun da bir üstün yaratıcısıdır, yorumcusudur. İkinci dilimiz olan musikimizin inceliklerini yansıtan makamdan makama yaptığı sürprizli geçişlerle taksimi bir doğaçlama beste hâline getirir. Çok uzun süre bir taksim yapsa bile monotonluğa düşmez. Giriş veya ara taksimi olsun, daha ilk melodilerde dinleyenleri okunacak eserin dünyasına götürür. Sololardaki başarısını toplu icralarda da en üst seviyeye çıkarmasını bilir.
Niyazi Sayın’ın hayatında musikiden başka hat vardır, tezhip vardır, tesbih vardır; ebru yapar, tenis oynar. Kuş severler onu yalnızca bir kuş meraklısı sanırlar. Karşılarındakinin musikide erişilmez bir doruk, ender gelen bir sanatkâr olduğunun farkında bile değillerdir…
Ağa beğliğin inanılmaz örneklerini veren, sanatının ululuğu kadar, kişiliğinin yüceliğiyle de tanınan, Yahya Kemal’in “Benim küçük Cemil’im” dediği Necdet Yaşar, kelimenin tam anlamıyla “gani gönüllü”dür. Onun “Sanata pîr aşkına gönül verdiği, para-pul, şan-şöhret ihtirası duymadığı” en azından güneşin doğudan doğması kadar doğrudur; gerçektir. Yazdıklarını yayımlamasa da yaman bir hicivcidir. Yalnız tambur sanatçıları üzerinde değil, öteki sazendelerde de unutulmaz emekleri, etkileri vardır. Bu noktada da minnetle ve hürmetle anıldığına pek çok defa tanık olanlardanız.
Henüz bir lise öğrencisiyken “bağlama ustası” olarak anılır. 1950 yılında İÜ İktisat Fakültesi’nde okurken, Tamburî Cemil Bey’in oğlu Mesut Cemil Tel’in tamburunu dinleyince bu Türk sazına gönül düşürür. Yenikapılı Ziya (Özgener) Usta’ya koşar. Ondan bir tambur satın alır. Ziya Usta, Şehzadebaşı Camisi’nin müezzinlerindendir. Kemençe ve tamburu hem yapar ve hem de çalar. (İstanbul Erkek Lisesi’nden sınıf arkadaşı olmakla kalmayıp dost ve ahbap olduğu kemençe sanatkârı Ruşen Ferid Kam ve Mesut Cemil ile ustası Tamburî Cemil Bey’in mezarına gömülen Kadı Fuad Efendi’nin cenazesini taşır.)
Geleceğin büyük üstadı Necdet Yaşar, Süleymaniye’de kaldığı yurtta bir yandan tambur çalar, bir yandan da dünyanın en büyük mimarı Koca Sinan’ın muhteşem minarelerini ve kubbelerini seyreder. Tambur üstadı Yaşar ile ney üstadı Sayın’ın 1960’larda oluşturduğu ikilinin konserleri Türk musikisi çevrelerinde büyük bir ilgi ve heyecan uyandırır.
Aynı makamdan iki taksim yapsa bile tekrara düşmez. Nâdide makamlardaki icra ve taksimlerde gösterdiği başarı da onun en büyük özelliklerinden biridir. Zira nâdide makamların kendine özgü lisanını kullanarak taksim yapabilmek bir sazendenin en büyük hayalidir. “Son tamburî olmadığını” sık sık tekrarlayan, “Ben, son tamburî değilim. Pek çok tamburînin yetişmesinde yol gösterdim; ilham ve heyecan verici oldum.” diyen Yaşar, şöyle devam eder: “Tamburda bir şeyler yapabilmişsem, bu çetin sazı biraz yenebilmişsem, sazımı biraz olsun sevdirebilmişsem, bunu herkesten önce Tamburî Cemil Bey’e borçluyum. Başka türlü düşünmeme imkân yok…”
Yaşar, çalışmalarını şöyle anlatır: “Mesut Cemil Bey’in asıl etkisi tambur tekniği üzerinde oldu; mızrabın sivri ucunu değil, geniş ağzını kullanmam yolunda beni yönlendirdi. Sol elin kıvraklığını, mızrabın geniş ağzını kullanarak derin ve hacimli ses elde etmekle birleştirebilirsem tamburda daha başarılı olacağımı, ilerleyeceğimi söyledi. Bu teknik, Tamburî Cemil Bey’in en başarılı öğrencisi Kadı Fuad Efendi’ye, ondan da Mesut Cemil Bey’e aktarılmış bir bilgiydi. Tamburda mızrap geniş ağzıyla değil de sivri ucuyla vurulursa kıvraklık elde etmek pek güç değildir. Böyle bir teknikle istenilen kıvraklık çalışılarak elde edilebilir; lâkin tamburun geniş teknesinde yankılanan, bu saza has o yakıcı, derinlerden gelen ses çıkmaz; dolayısıyla tamburun sesi yalnızca göğüs üzerinde tınlar. Sazın sadece tellerinden gelen, küçük hacimli bir ses çıkar. Tamburda güç olan, hem mızrabı sazdan dolgun sesler elde edebilecek biçimde kullanmak; hem de gereken kıvraklığı, ajitileyi gösterebilmektir. Bu da çok uzun çalışmayı gerektirir. Ben de en çok bu yolda yıllarca çalıştım.”
Dünya çapında bir otorite ve erişilmez bir sanatkâr olan Necdet Yaşar, tambur ve tamburîler hakkında şöyle konuşuyor: “Öteki sazendelere göre tamburînin varlığını ıspatlaması, sanatını kabul ettirmesi son derece güçtür. Zira önünde Tamburî Cemil Beğ gibi dev bir sanatkâr ve efsanevî bir şöhret var. Buna rağmen, fırtına gibi yetişen gençler görüyorum. Onlarla kıvanç duyuyor, gurur duyuyor ve seviniyorum.”
Çanakkale’nin Çan ilçesini ve çevresini ihya eden, binlerce kişiye ekmek kapısı açan, iş sağlayan, ilim ve irfan sever, hayırsever işadamı İbrahim Bodur’un destekleriyle gerçekleştirilen, arşivlerin tozlu raflarından Aziz Şenol Filiz ve Birol Yayla’nın çalışmalarıyla kurtarılan, “Muhteşem İkili”nin 1950’li yıllardan 1980’li yıllara değin yaptıkları icralardan seçilenlerden oluşan, müzik severlerin hizmetine sunulan 2 cd’li bu görkemli albüme emeği geçenlere, sonsuz tebrikler, gönüller dolusu teşekkürler ve minnetler.
(Kalan Müzik, tel.: 90 212/ 512 35 13)
Mâniler
Dünya yıkılsa bile
Değişmez şiarımız:
“Tek millet, tek devlet … ve
Bayrağımız, Marş’ımız…”
*
Gündüzler oturmadım
Geceler uyumadım
Az milleti çok ettim
Aç milleti tok ettim.
(Orkun Yazıtları’ndan)
*
Tepe gibi et yığdım
Göl gibi kımız sağdım
Borçluyu rahatlattım
Yalıncakı donattım.
(Dedem Korkut’tan)
*
İnanılmaz sihir var
Sazının her telinde
Kanun başka konuşur
Sümer’imin¹ elinde
*
Dağlar bayırlar aşar
Aramızda kocamız
Musikide üstaddır
Handan Tunca Hoca’mız
*
Konya, Niğde, Bor gibi
Anlatması zor gibi
Fatoş Çal’daki gözler
Tutuşmuş bir kor gibi
*
Balığı kalmadı mı
O güzelim dalyanın?
Bir fiskeyle patladı
Balonları Balyan’ın…
*
Yolcu gider der misin
Yollar biter der misin
Birkaç mâniye Nazan
“Artık yeter!..” der misin?..
*
Bakın çayın demine
Gerek yoktur yemine
Ne sevimli insandır:
Vatansever Emine.
*
Has kumaştandır özü
Hem de tatlıdır sözü
“Edebiyatımızın”
Yardım’dır “Gülenyüzü”
*
Bağır ateş, kor sîne
Gönül yanıyor yine…
“Hızlı Okumak” için
Kadıoğlu Muhsin’e…
*
Hacıibrahimoğlu
Bizim avukat Zeki:
“Ben de mâni isterim…”
Biz de dedik ki: “Peki!..”
*
İyi çalış dersine
Herkes gider Mersin’e
Sayın bayım nedense
Daim gider tersine
*
Gereksiz işte yokuz
Dünkünden daha çokuz
Necdet Yaşar’ı yazar
Aşk ile Gonca Tokuz
*
Almış eline sazı
Çalıyor bazı bazı
Utanmadan söylüyor:
“Dostlar şehit, ben gazi…”
*
Bırak cilveyi, nazı
Dinle Agobun kazı
Senin alçaklığına
Allah olur mu razı?..
*
O ne kesim2 şal güzel
Yüzde olsa hal3 güzel
Yedik yedik doymadık
Pastırması4 bal güzel
*
Sanma onu simyacı…
Gazeteci-kimyacı
Mine Özgür billâhi
Derdimizin ilâcı
*
Sözünü geçirmeyen
Horoz imiş “kıl ibik”
Ses uyumuna uyup
Olmuş sonra “kılıbık”
*
Şimşir tarak kel alır
Parasını el alır
“Hayda5 yatma yel alır
Huyda6 yatma sel alır”
*
Yıkıldı geçti neden
İçimde nice dağlar
Nice bülbüller ağlar
Nice ırmaklar çağlar…
*
Çiçek çiçek dalımız
Pırıl pırıl şalımız
Arife malûm olur
Saklasak da halımız…
1) Kanun sanatkârı ve hocası Nevzat Sümer.
2) kesim: Güzel…
3) hal: Ben. Tende bulunan leke veya kabartı.
4) Lütfen yanlış anlaşılmasın, burada kastedilen Kastamonu pastırmasıdır.
5) hay: Bayır, kır.
6) huy: Çukur, dere. Burada “Haydan gelen huya gider” sözü hatırlanabilir.