Akupunktur belki insanlık tarihinden beri öneminden hiç kaybetmeden günümüze dek kullanılagelmiş klâsik bir tedavi metodudur. Genellikle hiçbir yan etkisi de yoktur. Üstelik akupunktur tedavisi vücudun denge sistemini düzenleme noktasında mutlaka ama mutlaka hastaya yardımcı olur. Dengesi yerine gelen vücut kendine lâzım olan ilacını zaten kendisi üretir. Tıp dünyasının içinde bulunan herkes bilir ki, doktor reçetesi ile kullandığımız ilaçların çoğunu aslında vücudumuz kendisi üretmektedir.
Bazı okuyucularımız, akupunktur tedavisi olanların ilaç kullanmayı azalttıklarını, hatta kimi kronik vakalarda örneğin beş ilaçtan ikisini artık hiç kullanmadıklarını söyleyerek diyorlar ki:
Akupunktur, ilaca karşı bir tedavi mi?
Kesinlikle hayır... Bazıları bu konuşmalar üzerine sanki akupunktur felsefesinin ilaçla tedaviyi reddettiğini düşünebilir. Bu düşünce kesinlikle yanlıştır. Bunu söyleyen her kim olursa olsun, bilime ve bilim ahlâkına aykırı konuşmuş olur.
Hastanın acil durumlarda, doktor kontrolünde ilaç kullanması gerekiyorsa elbette kullanmalıdır. Biz sadece ilaçların da yerinde ve zamanında ve gerektiği kadar kullanılmasını öneririz. Çünkü ilaçlar da insan içindir. Tabiî ki gerektiğinde, ilaçların hayatî önemi vardır.
Ancak akupunktur dünyasının bir faydalı önerisi daha vardır. Şöyle ki; bir ilacı önerirken yan etkisinin de en az ilacın faydası kadar gözden geçirilmesi gerekir. Dolayısıyla hastaya illâ ki ilaç vermek yerine aynı rahatsızlığı doğal yöntemlerle, bitkisel ilaçlarla veya diğer tedavi yöntemleriyle hatta folklorik tedavilerle iyileştirmek mümkün mü, araştırılması lâzımdır. Hastaya öncelikle bu tür yan etkisi olmayan tedaviler önerilmeli, ilaç tavsiyesi en son akla gelmelidir.
İlaç mı önemlidir, yoksa hastanın sağlığına kavuşması mı?
“Elbette her ilacın istenmeyen bir de yan etkisi vardır. İnsan çaresiz kalınca yan etkisine de razı olarak o ilacı kullanır.”
Burada belirtmek istediğimiz çok önemli birkaç husus vardır. Eğer hastalık ilaç kullanmadan da iyileşebiliyorsa, hastayı ilacın yan etkisinden korumak gerekir. Sonra her hastalığa ilaç vermek çözüm müdür? Çözüm olmadığı bilindiği hâlde ilaç vermeye devam etmek etik midir? Her insan ilaç kullanabilir mi?
Örneğin, alerjisi ve yüksek tansiyonu olduğu için veya boyun ağrısı olduğu için ilaç kullanması gerektiği hâlde, öte yandan böbrek ve karaciğer rahatsızlığı da olduğu için ilaç kullanamayan kimseler vardır.
Bu kimseler ne yapacak?
İlaç kullansa böbrek elden gidiyor. Kullanmasa boyun ağrısı dayanılmayacak derecede?
Eğer bu insan, sağlığına alternatif bir tedaviyle kavuşabiliyorsa, illâ ona ilaç önermenin anlamı var mı?
İnsanların, alternatif tedavi yöntemlerine ve özellikle en bilinen ve etkini olan akupunktur tedavisine koşmalarının en önemli sebeplerinden biri bizce bu arayıştır.
Netice olarak şu nokta çok önemlidir:
“Tedavide amaç, herhangi bir hastalığa illâ ki belli bir yöntem uygulamak değil, o hastalığı iyileştirecek, yan etkisi olmayacak her türlü bilimsel metoda müracaat etmektir.”
Eğer temel amaç bu olursa, önyargılar atılır, hiç vakit geçirmeden hasta için faydalı olan tüm tedavilerden yararlanılır.
Akupunktur belki insanlık tarihinden beri öneminden hiç kaybetmeden günümüze dek kullanılagelmiş klâsik bir tedavi metodudur. Genellikle hiçbir yan etkisi de yoktur. Üstelik akupunktur tedavisi vücudun denge sistemini düzenleme noktasında mutlaka ama mutlaka hastaya yardımcı olur. Dengesi yerine gelen vücut kendine lâzım olan ilacını zaten kendisi üretir.
Tıp dünyasının içinde bulunan herkes bilir ki, doktor reçetesi ile kullandığımız ilaçların çoğunu aslında vücudumuz kendisi üretmektedir.
“E o zaman niye üretmiyor?” diyen olursa ona da şu soruyu sormamız gerekir:
“Şimdiye kadar hayatınızda hep reçete ile ilaç kullanarak mı yaşamıştınız?”
Demek ki doğuştan bu ana gelene kadar ve bundan sonra da, kalbimiz nasıl kendi kendine çalışıyorsa, akciğer nasıl kirlenen kanı temizliyorsa; adrenalin gibi, kortizon gibi, histamin gibi birçok ilacı da vücut kendi kendine üretiyordu ve üretmeye devam edecek. Bu durum insanın yaratılışında var olan bir özellik.
Buna somut birkaç örnek vermek gerekirse, ağlarken veya gülerken gözden akan yaşın kaynağı da ağızdaki tükürüğün kaynağı da vücuttur. Korktuğumuzda yüreğimizin ağzına gelmesi ve nabız atışının hızlanması, adrenalin denilen salgının anında salgılanması hep vücudun oto kontrolü sayesindedir.
Çünkü vücut, tâ doğuştan itibaren bir bütün olarak kendi hayatiyetini devam ettirebilmesi için ne gerekiyorsa hepsini yapmaya muktedir bir varlık olarak yaratılmıştır. Dolayısıyla vücut, belirli sebeplerle (rahatsızlandığı için) aksatmak zorunda kaldığı ilaç üretimini, uygun bir tedaviyle kendine geldiğinde yine kendisi tekrar üretmeye muktedirdir.
Sağlıklı ve mutlu günler dileğiyle.