Polis, hükümetle ters düşmemek, meslekten atılmamak ya da sürgüne gönderilmemek-soruşturmaya uğramamak adına “yumuşak” davranmakta; bu nedenle de, son günlerdeki gösterilerde, yaralanan-ölen güvenlik güçlerimizin sayısı, yaralanan-ölen militan sayısını geçmekte... Demokles’in kılıcı teröristin-anarşistin üzerinde sallanacağına, güvenlik güçlerimizin üzerinde sallanmakta... Giderek küçülen dünyada bunları herkes izliyor... Batının “Bravo! Türkler uygarlaşıyor” diye düşüneceğini sananları “acı gerçek”lere davet ediyoruz.
PKK savunuculuğu-övgücülüğü, Güneydoğulu kimi militanın tekelinden çıktı, yöreyi yöneten belediye başkanlarının “söylem”i oldu... İstanbul varoşları da içinde olmak üzere, güzel ülkemizin birçok yöresinde “başkaldırı provaları” başladı; güvenlik güçlerine karşı gelmeler alışkanlığa dönüştü... Hükümet, belki AB programı aksamasın diye, belki de bildiğimiz-bilmediğimiz başka başka nedenlerle suskun kalmakta; elini masaya vurması beklenen içişleri bakanlığı, güruhların elindeki Öcalan posterlerini tv’den izlemekte yetinmektedir... Polis, hükümetle ters düşmemek, meslekten atılmamak ya da sürgüne gönderilmemek-soruşturmaya uğramamak adına “yumuşak” davranmakta; bu nedenle de, son günlerdeki gösterilerde, yaralanan-ölen güvenlik güçlerimizin sayısı, yaralanan-ölen militan sayısını geçmekte... Demokles’in kılıcı teröristin-anarşistin üzerinde sallanacağına, güvenlik güçlerimizin üzerinde sallanmakta... Giderek küçülen dünyada bunları herkes izliyor... Batının “Bravo! Türkler uygarlaşıyor” diye düşüneceğini sananları “acı gerçek”lere davet ediyoruz. Düşündükleri şudur: “Yasalarımızla güvenlik güçlerinin elini-kolunu iyiden iyiye bağlamak üzereyiz... Bundan sonra işimiz daha kolay!..”
“Yasal siyasî parti” maskesi altındaki oluşumların yöneticileri de içinde olmak üzere, tv’lerde “naklen yayın” yapan vatan düşmanları giderek çoğalmakta... Biz, bu tiplerin “Türkçe”sine hayranız! Adam konuşmayı seviyor ama, Türkçe bilmiyor! “Hâlâ” diyeceğine, -“teyze” dercesine- “hala” diyor... Türk’e saygısı yok ki Türkçe’ye olsun! Bu gibiler -örneğin- “Kârımı herkesle paylaşırım”ı nasıl der acaba?.. Bir deseler de duysak!
Adamlar Türkçe bilmiyor ama, “Demokratik açılım / insan hakları” diye diye, “halklar...” gibi dilbilgisi kurallarını altüst ede ede, belli yerlere mesaj göndermeyi iyi biliyor. “Halk” sözcüğü, “Bir ülkede yaşayan ve o ülkenin yurttaşı olan insan topluluğu” demektir; dolayısıyla “çoğul”luğu kendi içinde barındırır. “Halklar” diye bir sözcük yoktur!
Demokrasi ve insan hakları gibi kavramlar, bir süreden beri anarşistin, teröristin, vatan hainlerinin ve “Türkiye’yi pazarlama yükümlülüğü”nü üstlenenlerin, yurtseverler üzerinde baskı kurma aracı olarak kullanılmaya başlandı. Özellikle son üç yıldır, yurdunu sevmek ve elden gitmemesi için düşünce üretmek, belli birilerince “tutucu”luk, “statükocu”luk, “faşist”lik karalamalarıyla ödüllendirildi...
Ulusal Egemenlik Bayramı’nda sevimli miniklerimizin Meclis ziyareti bile rafa kalktı; miniklerin yerini, siyasî tavırlı koca adamlar aldı... Oysa Atatürk bu bayramı “çocuk”lara armağan etmişti. Bilmeyenler için söyleyelim: “Çocuk” demek, “18 yaşını bitirmemiş birey” demektir!
Yazımızı Çetin Altan biçemiyle (üslup) noktalayalım:
Bektaşi’ye (ya da İncili Çavuş’a) sormuşlar: “Bu işler ne zaman düzelir?”
Yanıt: “Analarını alıp gittikleri zaman!”