Kasım 2008

Ö T E S İ

 

30.12.2024 



gezi

 
Nazan Sezgin

Hassa Mimarları Ocağı ve Mimarîde 1. ve 2. Millî Dönemler


1. Millîyle beraber iç ve dış cephelerde kullanılan devlet ve kudret sembolümüz Mührüsüleyman da kültürümüzden dışlanmıştır. En son görüldükleri yerler, İzmir Birlik çarşısı kapı vitrayları, Ankarada Etnoğrafya Müzesinin çatı saçaklarıdır. Dışarıdan getirilen Alman-Avusturyalı kimi rejim kaçağı, kimi aksine Nazi sempatizanı, kimi sosyalist ve Yahudi mimarların Mührüsüleyman’ın Türk hükümdarlarının şeref madalyası olduğundan haberi mi vardı ki?

Yıl 1831, Tanzimatın ışıkları ufukta görünmüş, modernleşme süreci başlatılmış ve imparatorluğun köklü kurumlarından Hassa Mimarları Ocağı kapatılmıştır. Bosnada inşa edilecek köprüden Amasya Gümüşhacıköydeki Köprülü Külliyesine veya Hayfada Cezzar Ahmet Paşa’nın vakfettiği eserlere kadar sayısız yapının pilânlandığı imparatorluğun resmî mimarîsini belirleyen ocak yenileneceğine nedense lağv edilmiştir. (Hassa imparatorluk anlamındadır). Mimaride artık Balyan kalfalar dönemi başlamıştır ve daha ileriki yıllarda Tanzimat üslubu belirecektir. Böylece değişik etkiler almış, fakat kendine mahsus olarak doğmayı bilmiş “Bin Kubbeli Mimari” resmen bitirilmiştir. Hâlbuki o mimarlar ocağı Batıdan gelen Barok ve Rokok üsluplarını yeniden yoğurup şaheserler yaratmıştır. Bir müddet sonra muhtemelen camileri onaracak mimar bulunamadığı için İsviçreli İtalyan Fossati’nin eline teslim edilen padişah camilerinin akustik özellikleri bozulacaktır. Yabancı mimarların tavana gömülen cam ve toprak küpçüklerin ne işe yaradığını anlamadıkları için tahrip ettikleri bilinmekte. Zaten devlet büyüklerinin de Osmanlı mimarisinin korunması gibi bir tasası yoktur. Aksi halde 1912-1914 yılları arasında yani 2. Meşrutiyette Şehremini (belediye reisi) olmuş Operatör Dr. Cemil Topuzlu Paşa şehir pilânlarını Horsik ve Kavafyan adlı gayri müslim mimarlara teslim etmez, onlar da yolları kasten Osmanlı eserlerinin üzerinden geçiremezdi. (5.Vakıf haftası, 2004 Prof. İnci Birol’un Tebliğinden). İstanbul Divan yolundaki katliam bu devirde yapılmışsa da Cumhuriyet döneminde de 300’den fazla Sinan eserinin tahribi söz konusu (aynı tebliğden). Anlayacağınız yıka yıka bitiremedik.1939-1958 yılları arasında ve özellikle Demokrat Parti döneminde mimar Hanri Prost’a yaptırılan mimari katliam daha yeni farkedilip dillendirilmeye başladı. Şimdi ağıt yakılıyor.
İttihat ve Terakki döneminde Dr. Cemil Topuzlu’nun iki yıllık Şehreminliği esnasında yıkımlar yapılmaktayken geçmişe özlem duyan Kemalettin bey, Vedat ve Koyunoğlu Hikmet bey gibi mimarlar güzel, abidevî binalar inşa etmektedir. Aralarında Culyo Monceri ve Azaryan (Büyükada vapur iskelesinin mimarı) gibi İtalyan ve gayri Müslimlerin de yer aldığı bu akım mimarimizde “1. Millî Mimari” dönemi olarak adlandırılmış ve 1908 -1930 yılları arasında etkili olmuştur. Bugün İstanbul, İzmir, Bursa, Eskişehir vb. gibi şehirlerdeki Neo-Osmanlı binalar bu akımdan elimizde kalan güzel anılardır. Erken Cumhuriyet döneminde İzmir’in yangınlığında bir caddenin neredeyse tamamı bu tarz binalarla doludur ve cadde Mimar Kemalettin beyin adını taşır. Merhum Belediye Başkanı Ahmet Piriştina bu yapıları restore ettirerek Kemalettin beyin heykelini diktirmiştir. Fakat heykelin kaidesindeki harfler kısa zamanda döküldüğü için şimdi çoğu insan bu heykelin kime ait olduğundan habersizdir A. Piriştina bu heykelle Mimar Kemalettin beye bir vefa borcu ödemiştir. Erken Cumhuriyet 1.Millî’yi dışlamıştır (Kemalettin bey, 1927 yılında şantiyesinde ölü olarak bulunmuş, üzüntülü günler geçirdiği söylenmiştir). 1. Millî, o günlerin üzülerek tanığı olmuş Purof. Sedad Hakkı Eldem’in ifadesi ile Viyana Kübizm’ine karşı savaşı kaybetmiştir (Mimaride Türk Millî Üslubu Semineri, 1984, tebliğden). 1. Millîyle beraber iç ve dış cephelerde kullanılan devlet ve kudret sembolümüz Mührüsüleyman da kültürümüzden dışlanmıştır. En son görüldükleri yerler, İzmir Birlik çarşısı kapı vitrayları, Ankarada Etnoğrafya Müzesinin çatı saçaklarıdır. Dışarıdan getirilen Alman-Avusturyalı kimi rejim kaçağı, kimi aksine Nazi sempatizanı, kimi sosyalist ve Yahudi mimarların Mührüsüleyman’ın Türk hükümdarlarının şeref madalyası olduğundan haberi mi vardı ki? Şimdilerde onu mimarî mirasımızda görenler siyon sembolü zannetmektedir ve bu yüzden tahrip bile edilmektedir (Türk–İslâm sanatında 6 kollu yıldız: Mührüsüleyman, Purof. Nusret ÇAM, Ankara İlah. Fak. İslâm Sanatı ve Tarihi Böl. Baş.) Aslında bu Orta Avrupalı mimarlar gelirken yanlarında İtalyan taşçı ustalarını da getirmişlerdir. Taş işçiliğinin şaheserlerinin yaratıldığı bir ülkede Altıok’un Milliyetçilik ve Halkçılık ilkeleri işte böyle çiğnenmiştir (5.Türk Kültürü Sem. 2002,Prof. S. Mülayim tebliğinden). Bu Viyana Kübik (!)leri hiç değilse Kayseri çevresinde gezdirilselerdi kendilerinin icad ettiklerini sandıkları Kübik mimarinin bu ülkede yüzlerce yıldır bilindiğini fark ederlerdi. Onlardan bir çeyrek yy. önce İstanbulu güzel Ar-Nuvo köşklerle dolduran ve bu tarzın İstanbul’a mahsus şeklini yaratan Vallori ve D’Aranko gibi mimarlar onların yaptığı saygısızlığı yapmamış, bu ülkenin zengin mimarî mirasını değerlendirerek yerli teknik ve malzemeyi, yani bağdadîyi ve ahşabı kullanmışlardır (Bıraktıkları eserler özellikle 1950-60’tan sonra yap-satçılığa kurban edilmiştir, kurtulabilenlerin bir kısmı Yeşilköy ve adalardadır. Ar-Nuvo’yu merak edenler İstanbul, 1900 adlı kitaba bakabilir).
1. Millî’nin fikir babasının Ahmet Vefik Paşa olduğu söylenirse de bu üslup İttihat ve Terakki ile özdeşleştirilmiştir ve onları sevmeyenlerin hücumlarına maruz kalmıştır. Şair Ahmet Haşim Gurebayı Lâklâkan adlı kitabında 1.Millî’yi “Mürteci Mimarî” olarak adlandırmakta, bu tarzda maziye dönüşü “irtica” ve “soysuzlaşma” kabul etmekte, cami biçiminde sinema, türbe şeklinde hal mi olurmuş? demektedir. İlgi çekici de bir tespiti vardır, Sinanın en hakiki hayranlarının güvercinler olduğunu, onların Evkaf Hanlarının ve vapur iskelelerinin saçaklarına konmadığını, bu yüzden Güzel Sanatlar Kuruluna bir de güvercin aza seçilmesi gerektiğini yazmaktadır. Haşim yalnız değildir, Medreseyi hatırlatıyor diye 1. Millî’yi eleştiren başkaları da vardır. Hâlbuki Medrese Karahanlıların yarattığı bir Türk icadıdır ve pilanları Budist Uygurlardan alınmıştır (Türk Sanatının ABC’si Doç. Dr. Yaşar Çoruhlu,1993, Simavi yay.), kubbeye gelince adı Arapça ve kendi Bizanstan gelmiş zannedilse de onu kasnağa oturtmak için kullanılan üçgenlere mimaride Türk üçgeni denir (bazılarında kubbe ve kemer takıntısı hâlâ var). Kemalettin bey nasıl üzülmesin? 1.Millî binalar Ankara’nın Ulus semtine kimlik kazandırmıştır, ama Viyana Kübizmi için aynı şey söylenemez, sivil örnekleri yap-satçılar tarafından yok edildiyse de Türk hümanizmasından eser taşımayan ruhsuz, sevimsiz resmî örnekler duruyor, Sinan Ağa’nın veciz sözüyle “Akıl sahipleri anlasın diye!”. Yerleri Nazi Almanyası olmalıydı. Maalesef bugün bazı mimarlar bu yapıları Ulusal Mimarlık akımı örneği sanarak üzerinde yazı yazmaktadır, bu mimarlara Holsmayster mimarları denmesi yerinde olur. Can Yücel bir mısrasında bunu güzel anlatır: Bütün mimarlar yüksek Sinan/ Bir sen alçak kaldın. Bazı mimarlık fakültelerinde mimarlık tarihinin ya hiç okutulmaması, ya da yarım yamalak okutulması bu sonucu getirmiştir.
Dışarıdan getirilen mimarlar K. Holsmayster, E. Egli, B. Taut, P. Bonatz ve diğerleridir, bazıları da heykeltıraştır ki marifetleri ayrı bir konudur. Bu Viyana kübiklerine gösterilen ve hiç de hak etmedikleri ilgi kısa zamanda tepki yaratacak ve 2. Millî Mimarlık akımı doğacaktır. İçlerinden bir tek Pol Bonatz geleneksel mimarlığımızın değerini anlamış ve sivil mimarimizin etkisindeki Ankara Saracoğlu mahallesini inşa etmiştir. Türk mimarisinin hayranı olan bu mimar 2.Millî’nin doğuşuna da katkıda bulunmuştur. 2. Millî’nin saltanatı 1940-1950 yılları arasında sürmüşse de doğuşunu hazırlayan 1934 senesinde Güzel Sanatlar Akademisinde başlatılan Millî Mimarlık Seminerleri’dir. Bu seminerlerle akademik çevrelerde Türk sivil mimarlığına bir yöneliş ve araştırma başlamıştır: Seminerlere katılan mimarların “Modern Türk mimarisinin temelleri eski mimarimizde esasen mevcuttur, eskinin güzel vasıfları günün icablarıyla meczedilmeli. Türk mimarlığı müdahale görmediği zamanlarda layık olduğu merhaleye yükselmiş ve millî karakterini bulmuştur” ifadeleri Viyana kübiklerine tepkidir (Purof. İnci Aslanoğlu, Mimaride Milli Üslup Semineri, tebliğden). Bu düşüncedeki mimarlar 1940-50 yıllarında Ankara ve Eskişehir’de pek güzel binalar inşa etmişlerdir, ne yazık ki 1965’ten sonra gözleri doymayanlar bunların çoğunu yıktırmış ve bu şehirler özellikle Ankara yakaladığı kimlik şansını kaybetmiştir, o sıralarda mimarlar odası siyasetle meşgul olduğundan bu yapıların tescil ettirilmesi gibi bir faaliyetleri görülmemiştir. Neyse ki şimdi mimari mirasın farkında olan akıllı bir başkanları var. 2. Millî’nin öncülerinden biri de Purof. H. Eldem’dir. Bugün onu da eleştirenler var belki, ama bıraktığı Ankara Fen Fak. ve İstanbul Edebiyat Fak. abidevî eserlerdir.
Günümüzde Holsmayster etkileri sürüyor (hafızam beni yanıltmıyorsa kendisi Nürnberg mahkemesinde yargılanmıştır), onun takipçilerine bir çift sözümüz var: Konut ihtiyaçsa da mimarlık sanattır. Yaptıkları çirkinlikleri bize seyrettirmeye hakları yok. Şimdi de bir post modern icad ettiler, tıransatlantik gibi binalar yapıyorlar, daha kârlı tabiî. 2. Millî’nin de takipçileri var. Az sayıda olsa da, işte asıl Türk mimarı onlar bence. İçlerinden biri sessizce Beşiktaş’a bir iskele konduruvermiş, Barbaros iskelesini, sadelik içindeki bir güzelliği, boğaza en layık olan üslupta, demek ki göçebe zevki ölmemiş, ama tevazu gösterip adını bile yazmamış (sonra sahi sanacaklar). Onların seslerinin daha gür çıkacağını umuyoruz, “Niye? Biz öldük mü?” demelerini. Duyduğumuza göre İstanbul’a yabancı marifeti “Dubai Kuleleri” dikilecekmiş de!
sevimnazan@g.mail.com

KAYNAKLAR: Türk sanatı Purof. Oktay Aslanapa
17.yy.da Hassa Mimarları Ocağı, Fatma Afyoncu
Gurebahane-i Lâkâakan, Ahmet Haşim
Osmanlı Barışı, İlber Ortaylı
Türk Sanatının ABC si, Yaşar Çoruhlu
Mimaride Türk Millî Üslubu Semineri, Kültür Bakanlığı Yayını
5.Vakıf Haftası Sempozyumu,2004, Bildiriler
5.Türk Kültürü Sempozyumu,2002, Bildiriler
Türk-İslâm sanatında altı kollu yıldız: Mührüsüleyman, Purof. Nusret Çam, Ankara İlahiyat Fak. İslam sanatı ve tarihi A.B.B


ufuk@ufukotesi.com

Bu yazı toplam defa okunmuştur.

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.

UFUK ÖTESİ.COM

BU YAZIYI TAVSİYE EDİN

Adınız  Soyadınız

E-posta adresiniz
Arkadaşınızın e-posta adresi

 

Yazdır  - Sayfanın Başına Dön 

 

 Sayı :79

 KÜNYE
 
 ARŞİV
 
 ABONELİK
 
 REKLAM
 
 
  YAZARLAR
 Ali Arif Esatgil
Bayrak gibi yaşamak...
 Alptekin Cevherli
En zor yazım…
 Doç. Dr. Fethi Gedikli
Şimşek gibi çakıp geçen ülkücü
 Dr. Yusuf Gedikli
Sevgili Kemalciğim, candaşım, kardaşım, arkadaşım…
 Kemal Çapraz
Son söz...
 Olcay Yazıcı
Asil Neslin Son Temsilcisi: Kemâl Çapraz
 Bayram Akcan
“BOZKURT” Kemal ÇAPRAZ
 Aydil Erol
Bu çapraz, kimin çaprazı?!!
 Şahin Zenginal
Sensiz hayat zor olacak
 Ünal  Bolat
Sevdiğini Türk için seven Alperen
 Hayri Ataş
“YA BÖYLE ÖLÜM DEĞİL Mİ ERKEN”
 Mehmet Türker
Türk Dünyasının dervişi
 Mehmet Nuri Yardım
Kemal Çapraz diye bir kahraman
 Prof Dr. Ali Osman Özcan
Ufuk Ötesinde Çapraz Ateş
 Orhan Seyfi Şirin
Çapraz doğuştan ‘Reis’ti
 Rasim Ekşi
Kardeşim Kemal’in Vasiyeti
 Dr. Orhan  Gedikli
Sevgili Kemal Kardeşimin Ardından
 Özdemir Özsoy
Seni unutamayız
 Dr. Ünal Metin
“Ufuk Ötesi” yaşıyor
 Aybars Fırat
Kastamonu Beyefendisi
 Süleyman Özkonuk
Öteki Ufuk
 Zeki Hacı ibrahimoğlu
30 yıllık dostumdu
 Coşkun Çokyiğit
Kemal Çapraz “Tek Ağaç”lardandı
 Baki Günay
Kırım Meclisinde Kemal Çapraz sesleri
 Ahmet Tüzün
İz Bırakan
 Cem  Sökmen
Metropoldeki dâvâ adamı: Kemal Çapraz
 Hüseyin Özbek
Kemal Bey
 Asuman Özdemir
Sermayeye kurban gittin…
           
       
 
   

Karahan 2002