Herkes izlemiştir sanırım. Tvde tekrar tekrar defalarca oynatılıyor. Trende geçen bir banka reklamından bahsediyorum. Hani bir Japon, bir İsveçli, bir de Türk’ün rol aldığı cep telefonlarının marifetlerini sergiliyorlar. Dikkatli ve kültürlü seyirciler hemen bu filmdeki garipliği ve ülke gerçeklerimizle ne kadar örtüştüğünü farketmiştir. Bön bön izleyenlere ise lafım yok.
Onlar zaten benim yazılarımı da okumuyordur veya okusa da anlayacak kapasiteye sahip değildir.
Tv reklamında önce İsveçli kağıt gibi incecik ve şeffaf cep telefonunu çıkarıp diğerlerine hava atıyor. “Erikson’un” “restini” gören Japon cebinden bir ufak top çıkartıyor, top uçuyor, bir robota dönüşüyor ve telefon işlevi görüyor. Böylece, “Sony” de “havasını atıyor”. Türk bunları izliyor. Herkes sanıyor ki bizim aslan, koç “Mehmet” de cebinden “Aselsan” cep telefonunu çıkartıp ağızlarının payını verecek! Ama yanılıyorsunuz. Bizimki diğerlerini bile şaşırtan (!) bir “aymazlık” örneği göstererek, yabancı ve sıradan bir cep telefonu çıkartıp, bankasından 20 dakikada kredi alabildiğini söylüyor. Söylediğini de yapıyor.
Olayın analizini yaparsak şöyle bir sonuç ortaya çıkıyor; yabancılar teknoloji üretiyor, biz onlardan teknolojiyi satın alıyoruz, sonra yine yabancılardan borç alıyoruz ve bu teknolojiyi kullanarak aldığımız dış borcu içeriye borç olarak veriyoruz. Faizi kâr kalıyor. Yani, iki kez borçlanmış oluyoruz. Ama kaybımız üç kat oluyor. Çünkü, bizim Aselsan cep telefonları artık üretilmiyor ve ihraç edilmiyor; dolayısıyla, milli gelirimizi artıracak bir imkandan mahrum kalıyoruz. Yani, merhum Sakıp Sabancı’nın dediği gibi “üçün birini” alıyoruz!
Yıllarca döviz kuru farkından, hazine bonolarının yüksek faiziyle, hazine garantili dış sendikasyon kredileriyle ve devlet yardımlarıyla beslenen sözkonusu banka ve mensubu bulunduğu holding, dışarıdan aldığı borcu içeriye borç verip, kendisi kâr ederken, devleti yoksullaştırmıştır. Bu holding, sanayi yatırımı yapsın diye devletten yardım alıp, ucuza mal edip yüksek kârâ satabileceği “yoğurt” üretmiştir.
Senaryolu reklamlar başladığından beri bu kadar anlamlısı çekilmemiştir. Aşağı-yukarı 10-15 yıl kadar önce, dönemin popüler komedyeni Kaan Girgin’in rol aldığı, bir askerin başından geçen kredi kartıyla “ilişkilendirilmiş” komik olaylar reklamları, espirisi dışında dikkati çekmemişti. Ama ABD’deki “orijinal” CNN’de konu olarak işlendiğinde, o zamanlar biraz düşündürücü bulmuştum. Kredi kartının işlevlerini toplumun değer yargılarıyla birleştirip, “şirin gösterme” operasyonu olup olamayacağı aklıma takılmıştı. Yıllar sonra kredi kartı borçları yüzünden intihar eden askerleri gördükçe insanların “akıllanmasını”, kredi kartı “soygununun” sona ermesini dilemekten başka çare yok!
Senaryolu reklamı film izler gibi izleyenler elbette bir şey anlamayacak, sadece espiriye gülüp geçecektir. Belki de “tecavüz kaçınılmazsa zevk al” sözünü hatırlatır şekilde, zevk almaya alıştığımızdan gülüyoruzdur! Anlayana davul zurna az, anlamayana sivri sinek saz!