Hele de oyunlar içinde yaşadığımız şu dönemlerde Ortadoğu’da sahnelendiğinde, ısrarla başrol oynamak durumunda kalıyoruz.
AKP iktidarının Kasımpaşalı Başbakanının politik alt yapısının olmayışı kimi zaman sahnede büyük potlar kırmasına sebep olsa da, kendine özgü kabadayıca çıkışlarıyla gerek sahneyi kurgulayanlara gerek izleyicilere gerçekten heyecanlı dakikalar yaşatıyor.
Türkiye, oyun oynayan ülkelerin sahneye koyduğu hemen her oyunda kendine rol verilen vazgeçilmez aktörlere benziyor.
Hele de oyunlar içinde yaşadığımız şu dönemlerde Ortadoğu’da sahnelendiğinde, ısrarla başrol oynamak durumunda kalıyoruz.
AKP iktidarının Kasımpaşalı Başbakanının politik alt yapısının olmayışı kimi zaman sahnede büyük potlar kırmasına sebep olsa da, kendine özgü kabadayıca çıkışlarıyla gerek sahneyi kurgulayanlara gerek izleyicilere gerçekten heyecanlı dakikalar yaşatıyor.
Bu arada sahnede rol yapmayı da iyi becerecek gibi gözüküyor.
***
En son örnek Hükümetin Hamas lideriyle yaptığı yarı resmî görüşme. Dileriz ki bu ele yüze bulaştırılan görüşme, AKP iktidarı için, gelecekte kaçınılmaz olan Büyük Ortadoğu projesinde üstleneceği kaçınılmaz rolün veya rollerin bir provası olur.
İçeride her ne kadar, kimi ucu dışarıda olan kalemlerin abalı olarak görüp yüklendiği ve “Ahmet Davutoğlu işgüzarlığı” olarak lanse ettiği bu görüşme, aslında art niyetsiz düşünüldüğünde, eğer duygusal yakınlık sebebiyle olmadıysa, aktif dış politikanın reel ve güzel bir örneği olarak değerlendirilebilir.
***
Türkiye’nin Ortadoğu’da duygusallıktan öte, kurumsal anlamda ve gerçekten “büyük bir devlet”e yakışır ağırlıkta “rol” almasının zamanı gelmiş de geçmektedir. Tabii bu “rol”, halk arasında denilen şekliyle “artistlik yapma” gibi olmamalıdır.
Hükümet, eğer üstlendiği veya üstlenmeye karar verdiği bu ilk rolü, iç kargaşadan etkilenmeyip devam ettirir, dünya kamuoyuna ve Hamas’a şu mesajları verebilirse, hem aktif dış politikada 12’den vurmuş olacaktır. Hem de yıllardan beri sürdürülen ürkek veya güdümlü politikadan kurtulmada tarihî bir başlangıç yapmış olacaktır.
Dünya kamuoyuna ve İsrail’e verilecek mesaj şu olmalıdır:
“Hamas, Filistin halkının demokratik bir seçimle “seçtiği” siyasî bir gelişme ise ki öyle olmuştur; kendileri de bu siyasî sorumluluğun gereklerini yerine getirirse, onları yine de ısrarla dışlayıp “terör örgütü” kategorisinde tutmak isteyen bir tavır içersinde olmak yerine Hamas’a demokratikleşme yolunda fırsat tanıyıp, onu meşru siyasî zemine çekmek, Filistin’deki tıkanmış görüşmelere bir kapı aralamak için bulunmaz bir fırsattır.”
Hamas’a verilecek mesaj veya büyük devlet olarak verilecek öğüt ise şu olmalıdır:
“Başlangıçta verdiğiniz mücadelenin şekli ve dünya kamuoyundaki algılanış biçimi ne olursa olsun, yapılan bir seçimle Filistin’in iradesinde söz sahibi olmanız, Filistin’i, gerek İsrail’le yapacağınız görüşmelerde, gerek dünya kamuoyunda, siyasal zeminde, demokratik bir yaklaşımla temsil etmenize, meşru zeminde yapacağınız görüşmelerle de konunun çözümüne önemli bir katkı sağlamanıza vesile olacaktır. Dolayısıyla bu seçim sonucunu, eski anlayışların bir devamı değil, makul bir değişim sürecinin başlangıcı şeklinde değerlendirmelisiniz.”
***
Ama AKP bu konuda, sadece dış siyasî tecrübesizliğin acemiliğini değil, içteki -meclis içi ve dışı muhalefetin- art niyetli baskılarını savuşturmadaki acemiliğin sıkıntısını da yaşamaktadır.
Bu sebeple, hükümet dış politikada yaptığı görüşmelerde, duygusal zeminden süratle uzaklaşmalı, millî menfaatlere odaklı kurumsal bir duruş sergilemelidir. Bu konuya, hiç olmazsa Galataport ihalesi ve ikiz kule projelerine verdiği önem kadar kafa yorması lazımdır. ***
Şimdi Türkiye’yi doğrudan etkileyecek olan en sıcak gelişme ABD-İran gerginliğidir.
İran, Irak ile asla kıyaslanmayacak nitelikte bir devlettir. Irak’ta tek başına başarılı olamayan ABD, İran’da hiç başarılı olamaz. İran halkı, tarih boyunca her türlü dış müdahaleye karşı, tıpkı Türkler gibi millî mücadele vermede kenetlenebilmiş bir millettir.
İran’a ekonomik baskı da uygulanamaz. İran’ın petrollerine vurulacak darbe, dünya petrol fiyatlarını ve global ekonominin büyüme hızını kesinlikle olumsuz etkileyecektir.
Türkiye’nin İran ile karşı karşıya gelmesinde neleri kaybedeceğine dair tek bir örnek bile yeterli olacaktır. Geçtiğimiz dondurucu kış günlerinde yaşanan doğalgaz sıkıntısında Ankara’nın nasıl felç olduğu unutulmamalıdır.
***
Dolayısıyla Türkiye, Hamas için her ne kadar acemice bile olsa yaptığı cesur arabuluculuk rolünü İran - ABD veya NATO için de yapmalıdır.
ABD ve AB’ye veya diğer bir deyişle Batı’ya demelidir ki:
“İran’a ister sıcak savaş ister soğuk savaş hangisini uygulamak isterseniz isteyin, sonuca ulaşamazsınız. Çünkü İran Ortadoğu’yu şekillendiren çok uluslu güçlerin Ortadoğu’da cetvelle çizdiği ve başına da kerametleri kendinden menkul şeyhlerin oturtulduğu kukla bir devlet değildir. İran’a yapacağınız müdahale belki III. Dünya savaşını ateşlemez ama bölgedeki istikrarı alt üst eder. Sizin İran’a yapacağınız tek şey, akıllı bir yaklaşımla İran halkının sevgisini kazanmanızdır. Bunun da yolu yine demokratikleşme sürecidir. Biz de ancak bu süreçte üstümüze düşen rolü yerine getirmeye hazırız.”
***
AKP’nin dünya kamuoyuna yapacağı bu çıkış hem iç hem dış politikada AKP’yi bulunduğu konumdan tekrar zirveye taşıyacaktır.
Çünkü Türk halkı da İran halkı gibi dayatmaya alerji duymaktadır. Nitekim AKP iktidarını da kendine dayatmaya inat olarak iktidara getirmedi mi?