Türkiye’nin önündekiler sanki Türkiye’nin ufkunu açmak, milleti kalkındırmak için değil, ufkunu karartmak, ceplerini doldurmak için çalışıyor. (İspanya’da zeytinliklerin kuruduğu, Avrupa’nın zeytinyağı ihtiyacını karşılamak için, meçhul kişilerce önümüzdeki günlerde Türkiye’deki zeytinliklerin çok ucuza kapatılması konusu gündemdedir. Çitçilerimiz sakın zeytinliklerini satmasın.)
Kısa bir ayrılıktan sonra biriken konularla karşınızdayım. Akıp giden gündemi ben oluştursaydım belki gündeme yetişebilirdim. Ama ben, gündemi oluşturmuyor, oluşturamıyor, ancak arkasından takip etmeye çalışıyoruz. Sebebini biliyorsunuz, bunun için tekelleşme noktasında onlarca televizyonunuz, gazeteleriniz, radyolarınız, mecliste adamlarınız, konunuzu gündeme getirecek vekiller, bakanlar filan olmalı. Türkiye’de gündemi oluşturma da bir işe yaramıyor. Dünyanın bir yerlerinde karikatür meselesinde olduğu gibi düğmeye basılıyor. Siz ne olduğunu anlamadan kilisenizde bir papaz öldürülüyor, futbolda dışlanıyor, Hamas’la görüştürülüyorsunuz. Sonrasında bir de bakıyorsunuz ki yüzlerce protesto, bayrak yakma vs. içinde bulunmak istemeyeceğiniz bir sürü işin içinde, hatta önünde gidiyor, bunu da kendi iradenizle yaptığınızı düşünmeye başlıyorsunuz.
Soğuk savaşın arkasından göstermelik tehdit Sovyetler olmaktan çıkmış, Müslümanlar ve İslam haline getirilmiş, Medeniyetler Çatışması olarak adı konulan bu savaş için de artık düğmeye basılmıştır. Türkiye’de bir ABD ve Batı bunun yanında da İran aleyhtarlığı oluşturulacak gibi görülüyor. Açıklamaya çalışayım. Sinekten yağ çıkarmaya çalışan düşmanlarımız ABD ve Batı aleyhtarlığını bahane ederek neden kaşının üzerinde gözün var demeye hazırlanıyor. Şimdilerde Hamas’la görüşmeler, ABD ve İngilizlerin, Batılıların PKK ile görüşmelerine karşı gerekçe haline getirildi. Hatta ABD’deki Yahudi Lobisini kaybetmemize sebep oldu. Ermeni yalan ve iddialarının gittikçe daha fazla kabul görmesi, devletimizin Kıbrıs, Ermeni meselesi, Yunanistan ve benzeri konulardaki zayıf, güdük politikaları ve askerimizin sessizliği sayesinde sürekli mevzi kazanan Batı, ilerlemesine devam ediyor. Kırmızı çizgilerden bahseden asker ise şimdi çizgiden bile bahsedemez oldu. (Kilis eski Valisi Aslan Kütükçü’yü “koltuğundan” eden, mayınlı arazilerin İsrail tarafından değil Türk Devletince temizlenmesi meselesinde, sorulan soru üzerine Milli Savunma Bakanı "Kara Kuvvetlerimiz bunu kendisi yapabilir mi diye gayret sarf etti. Aşağı yukarı 1 senelik çalışma sonucunda bunun Kara Kuvvetleri tarafından yapılmasının, icabında yeni şehitlere yol açacağı anlaşıldığından vazgeçildi.” diyebiliyor. Milyarlarca dolarlık bir kayba karşı çıkan Kilis Valimiz bir aydır Ankara’da imiş. Üzerindeki baskılara dayanamamış. Gerçekten 'bu işi 29 milyon dolara yaparım' demiş. Söz konusu kişi Hrant Dink olsaydı olaydan bu kadar geç haberdar olmazdık. Askerlerimiz hala bu konuda suskun. Sınır arazilerinin mayından temizlenmesi, daha doğrusu bu toprakların “yerli-yabancı” farkı gözetmeksizin “temizleyicilere” 49 yıllığına devredilmesi hadisesi hakli kaygılara neden oluyor. Kaygıların temelinde, “milli güvenlik” var şüphesiz. Çünkü söz konusu olan vatan toprağı, üstelik sınırlarımızdır. Konunun önümüzdeki günlerde nasıl gelişeceğini merakla bekliyoruz. ) MERNİS projesinin de Yahudi firmasınca gerçekleştirildiğini okumuştum.
Türkiye’nin önündekiler sanki Türkiye’nin ufkunu açmak, milleti kalkındırmak için değil, ufkunu karartmak, ceplerini doldurmak için çalışıyor. (İspanya’da zeytinliklerin kuruduğu, Avrupa’nın zeytinyağı ihtiyacını karşılamak için, meçhul kişilerce önümüzdeki günlerde Türkiye’deki zeytinliklerin çok ucuza kapatılması konusu gündemdedir. Çitçilerimiz sakın zeytinliklerini satmasın.) İran aleyhtarlığı konusuna gelince, devletimizin hayati çıkarları konusunda kafalar çok karışık. Bu karışıklığın bir sonucu olsa gerek, ABD’de hükümet mensupları yerine Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri görüşmelerde bulunuyor. (Siz buna hükümetin es geçilmesi de diyebilirsiniz.) MGK Genel Sekreteri hangi sıfatla ABD Dışişleri Bakanıyla ne görüşüyor meçhul. Dünyada ve Türkiye’de sistemli bir şekilde Türkiye-İran arasında bir savaş için kamuoyu hazırlanıyor. Kamuoyunun hazırlanması da sadece Batı güdümlü, Soros destekli basının çabalarıyla sınırlı kalmıyor. Devasa kurumlarımızın, kaçınılmaz bir savaşmış gibi Türkiye-İran savaşı için kafa yorduklarını duyuyoruz. Acaba MGK ABD’de Türkiye-İran savaşını mı görüştü? Tayyip’e çelme, paşaya madalya ne demektir? Türkiye’nin Kuzey Irak’a çekilmesi gündemde iken bu çok tehlikeli senaryo gündeme geliyor. Burada önemle altını çiziyorum. Türkiye-İran savaşı senaryosunun arkasında Kaviros Locası vardır. (Bilmeyenler bilenlere anlatsın!) ABD’de Türkiye’nin İran’a saldırması veya bu konuda ABD’yi desteklemesi kararlaştırılmışsa durum çok vahim demektir. Türkiye’yi ve bölgeyi güçsüz bırakacak daha etkili bir senaryo var mı bilmiyorum. Türkiye’de tehlikeli gelişmeler beklenmelidir. Önümüzdeki günlerde Türkiye’de sivil hedeflere Hizbullah saldırıları olabilir. Siyasi cinayetler işlenebilir. Kışlalı, Mumcu gibi bir şahsiyet öldürülebilir. Hedef de gayet açık olacaktır. Kim yaparsa yapsın ”İran yaptırdı!” denilecek hedef İran gösterilecektir. İran’daki Türkler maşa olarak kullanılabilir. İran’daki PKK kampları (hala var mı yok mu belli değil) gündeme getirilebilir. Bununla birlikte Mart ayından başlayarak PKK terörü azdırılıp hayali Kürt (gerçekte Ermeni) devleti haritasının gerçekleşmesi için düğmeye basılabilir. Yeni papaz cinayetleri ile AB baskılarına yol açılabilir. Muş havaalanından kalkan bir ABD askeri uçağı İran’ı bombalayabilir!..
Türkiye ile İran’ın dört yüz senedir savaşmamış olması çok da önemli ve doğru da değildir, İran’ın nüfusunun yarıdan fazlası Türk’tür. Türk nüfusun Fars şovenizmi altında inim inim inletildiği doğrudur. İran’ın Ermenistan’ın en büyük destekçilerinden olduğu da doğrudur, ancak şimdi savaştırılmak istenmesi çok manidardır. ABD gazetelerinde “İran nükleer silaha sahip olursa Türkiye tehdit altında kalacağı” yazılmaya başlandı. ABD bir yandan İran’daki nükleer faaliyetleri kösteklemeye, uluslar arası topluma İran’ı dışlatmaya çalışır, savaş için zemin hazırlarken, diğer yandan Ermenistan’daki nükleer faaliyetler için, seçim için milyonlarca dolar para yardımı yapıyor. Bölgede Türkiye’nin kuşatılmasına ramak kalmış bulunuyor. Türkiye kendi öz kaynaklarına güvenerek Kuzey Irak’taki kardeşlerini cendereden kurtarmayı düşünür ve bunu Irak’a girmeden gerçekleştirebilirse İran’la ilgili konuların gündeme gelmesinde bir mahsur olmaz. Ancak senaryo Türkiye’nin Irak’ta İran’la kapıştırılması şeklinde de geliştirilebilir. Irak’ta onlarca yıl Kürt Devleti için taşeron olarak kullanılan Türkiye, bir sınır kapısı bile açacak güçten yoksun bırakılmıştır. Yahudi kökenli Kürt ağalarına milyarlarca dolar haraç verilmektedir. Yirmi yıldır Kuzey Irak’ta dolaşan Türkiye şimdi oraya girememektedir. İskenderun’dan kendi yükünü kendi kamyonlarıyla taşıyan Barzani’nin kamyonlarına dur denilmelidir. Sınır kapatılmalı, adı konmamış Kuzey Irak Kürt Devletini besleyen damar kurutulmalıdır. Türkiye Türkiye’de sayısını bilmediğimiz ABD üslerine karşılık Irak’taki Türkmenlerin hayatını garanti altına almalıdır. Sayısı belirsiz diyorum, çünkü bizim dikkatimize sadece İncirlik getiriliyor. Kaç ABD üssü var belirsiz. Konuyu takip edecek vekillere ihtiyaç bulunuyor. Erhaç, Muş… Üslerine ilave olarak şimdi de İtalya’daki NATO üssü’nün Akdeniz’in şirin bir ilçesine getirilmesi söz konusu. İngiliz askerleri binlerce ev kiralamaya başladılar bile. Her bakımdan sömürgeleştiriliyor, irademiz elimizden alınıyor. Sağlıklı düşünebilen bütün beyinler, nesillerimiz hasta ediliyor. Her taraf misyoner kaynıyor. Uyuşturucu ilkokullara indi. Aile göçmek üzere. Yüzlerce koldan çökertme türküsü dinliyoruz. Her türlü tehlikenin üstünde Türkiye İran Savaşı geliyor. Buradan tarihi bir ikaz yapmak istiyorum: Kim ki Türkiye İran Savaşı için çığırtkanlık yapıyor. O Türk Milleti’ne ihanet içindedir. Kim ki ABD ve Batı’ya karşı göstermelik hamasi düşmanlık içinde olup bunun gereğini yapmıyor, demokratik, ilmi yolla, akılla, düşünce ve projeyle hayata geçirmiyorsa gaflet içindedir.