Turar Rıskulov, Komünist partisi saflarında çalışmaya başladıktan sonra iki önemli tez geliştirdi. Üzerinde uzun yıllar çalıştığı ve son olaylarla olgunlaştırdığı tezleri, onun partide ve politik hayatında ileride yapacağı çalışmaların belirlendiği belgeler oldukları için dikkat çekicidir. Tezlerin birincisi; Türkistan’daki milli kuruluşların tek çatı altında toplanması tezidir. İkincisi ise; Türkistan’ın otonomluğu ve ileriki aşamada bağımsızlığı tezidir.
Turar Rıskulov
Rusya’da gerçekleştirilen büyük Ekim Devrimi sonrasında, Komünist partisine giren, Aul-Atin bölge yöneticiliği görevinden başlayarak Sovyetler Birliği Milli Halk Komiserliği başkan yardımcılığı, Türkistan Komünist Partisi sekreterliği, Türkistan Devlet başkanlığı, Müslüman Bürosu başkanlığı, Savnorkom ve Komitern başkan yardımcılığı gibi çok önemli görevlerde bulunan, Bakü Birinci Doğu Halkları kongresini toplayan komitede yer alan ve kongrede bir konuşma yapan, Türkistan Komünist partisi beşinci kongresine, o günler için akıl almaz öneriler sunan Turar Rıskulov, Molla Nur Vahidov, Sultan Galiyev, Neriman Nerimanov, Münevver Kari gibi milli Komünizm ekolünün en önemli temsilcilerinden biridir.
Rıskulov, etkilediği birçok kişi ve olayla ilgili, çok yönlü sonuçlar ortaya çıkarmasına rağmen en az bilinen ve tartışılan tarihi şahsiyetlerden biridir. Vatanı Türkistan da dahil olmak üzere Türk dünyasının hemen her köşesinde az bilinmesinin en önemli sebebi, Stalin komünizmi tarafından Pantürkist olarak suçlanması ve 1938 yılında, bu suçu yüzünden idam edilmesidir. O tarihten itibaren Stalin’in emri ile Rıskulov adı, Sovyetler Birliği tarihinden silindi ve ona hiç yaşamamış muamelesi yapıldı.
Turar Rıskulov, çar zulmünü içinde yaşadığı için bu insanlık dışı yönetimden kurtuluş çaresini Komünistlerle iş birliğinde bulmuş ve Komünistlerle birlikte çarlığın yıkılması için mücadele etmiştir. Çok kısa bir zaman dilimi içinde, bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi ve üstün yetenekleri sayesinde, Türkistan Komünistlerinin fikri ve örgütsel lideri konumuna gelmiş, Türk gibi düşünen ve Türkçe konuşan ender kişiliklerden biri olmuştur. Ekim devrimi fırtınasının tüm Rus çarlığını derinden sarstığı bir dönemde, hızlı ve değişken olayların içinde, önemli bir konuma sahip olması, destansı ve trajik bir yaşamın kahramanı olmasına yardımcı olmuştur. Yaşamının en güzel yılları, inandığı felsefenin devlet felsefesi olması yolunda, Ekim devriminin zaferi ve dünya devriminin gerçekleşmesi için mücadeleler içinde geçmiş, yirmi bir yaşında bir bölge yöneticisi olarak başlattığı devrimci savaşımı 1938 yılında sona erdiğinde, arkasında şan ve şeref dolu bir tablo, başarılarla dolu bir hayat, eğilmez bir karakter, halkının sebil olmuş sevgisinden başka bir şey bırakamamıştır.
Stalin Komünizminin tarihten silme yolundaki bütün çabalarına rağmen, aradan geçen elli yılın ardından yeniden doğmuş ve günümüze kadar süren Türklük mücadelesinin, özgürlüğün ve bağımsızlığın en önemli halkalarından biri olma şerefini kazanmıştır. Yani Rıskulov, Nerimanov’un deyimi ile “öldükten sonra da yaşayan” insanlardan biri olmuştur. Yaratıcı özellikleri, yetenekleri, otoritesi, saygınlığı ve başarıları ile, Komünist dünyasının en önemli liderlerinden biri olduğu halde, Sovyetler birliği tarihinden adının silinmesi, o tarihte yer bulamaması, sadece Türklük şuuru içinde hareket etmesinden dolayıdır.
1917 yılında Aul-Atin bölge başkanı olarak başladığı siyasi hayatında, Ekim devriminin ortaya çıkardığı bir çok yeni kurum ve örgütte önemli ve yetkili yöneticilik görevlerinde bulunmuştur. Türkistan Komünist Partisi Merkezi komite üyeliği, Türkistan Komünist partisi başkanlığı, Milliyetler Halk Komiserliği (NARKOMNATS) başkan yardımcılığı, Halk Komiserler Kurulu (SOVNARKOM) üyeliği, Uluslar arası Komünist Partiler Birliği (KOMİNTERN) üyeliği, Türkistan Müslüman Bürosu başkanlığı gibi önemli görevleri başarıyla yapmasına rağmen, Stalin uygulamaları çerçevesinde tutuklanması ve idam edilmesi, adının unutturulmasının birinci sebebidir. Devrimin ilk yıllarından itibaren ortaya çıkan ve Lenin’in ölümünden sonra, Stalin tarafından sistemleştirilen ve remzi politika haline getirilen, şovenist ve ırkçı büyük millet, büyük devlet politikasına karşı amansız bir mücadele vermiş ve taviz vermez bir kişilik olarak tarihin kendisine hazırladığı trajik bir son ile yaşamını tamamlamıştır.
Sovyetler Birliği Halk Komiseri başkan yardımcısı görevinde iken 1937 yılında tutuklanmış, kendisine sekiz ay boyunca manevi işkenceler yapılmış, büyük baskılara rağmen dostlarına ihanet etmemiş, bütün suçlamaları kendi üzerine alarak sözde itiraf etmiş, 10. Şubat. 1938 günü, kuruluşunda büyük hizmetleri bulunan kendi devletinin yöneticilerinin emri ile kurşuna dizilerek idam edilmiştir.
Bu büyük trajedinin birbiri ile iç içe iki önemli boyutu vardır. Birincisi, Çarlık Rusya’sı içinde yaşayan Türk-Müslüman halkları arasından çıkan bir komünist olması ve onun, köle ve sömürge halkların kurtuluşu ve dünya devrimi üzerine kendine özgü düşüncelerinin olmasıdır. İkincisi ise, bu düşüncelerinden hiç taviz vermeden, doğru bildiği bir yolda, sonuna kadar, hayatı pahasına mücadele etmesidir.
Sovyet devletinin önemli yöneticileri, dünya devriminin Avrupa işçileri vasıtasıyla gerçekleşeceğine inanmışlar, bütün çalışmalarını o istikamete yöneltmişlerdi. Rıskulov, onların düşündüklerinin tam tersini düşünmüş; sömürge doğu halklarına yönelerek emperyalizmin can damarını kesmeyi ve emperyalizmi en büyük desteğinden yoksun bırakmayı teklif etmiş, yöneticileri ikna etmek için epey uğraşmıştır. “Öncelik, doğunun devrime hazır köle halklarında olmalıdır. Çünkü, batı burjuvazisi, kendi işçilerini de burjuvalaştırdığı için, onlardan bir şey beklemek mümkün değildir. Bu istek, tarihi bir yanılgıdan başka bir şey değildir” (Genç Komünist Gazetesi. 23. Ekim.1922)
Bu görüş ayrılığı daha sonra boyutlarını genişletmiş, Komünist yöneticilerin, doğu halklarına karşı izledikleri dil, din, tarih, örf, âdet ve geleneklere uzanan saldırı politikaları ile çatışmaya dönüşmüş ve Turar Rıskulov’u, kendi bağımsız Sovyet devletini kurma isteği aşamasına kadar getirmiştir.
Turar Rıskulov, Komünist partisi saflarında çalışmaya başladıktan sonra iki önemli tez geliştirdi. Üzerinde uzun yıllar çalıştığı ve son olaylarla olgunlaştırdığı tezleri, onun partide ve politik hayatında ileride yapacağı çalışmaların belirlendiği belgeler oldukları için dikkat çekicidir. Tezlerin birincisi; Türkistan’daki milli kuruluşların tek çatı altında toplanması tezidir. İkincisi ise; Türkistan’ın otonomluğu ve ileriki aşamada bağımsızlığı tezidir. Bu tezlerini 12/17.Ocak.1920 günlerinde yapılan Türkistan Komünist Partisi ve Komünist Müslümanlar Bürosunun kongresine sundu. Daha sonra, her başarısının ardından önüne sürülecek şu önerilerde bulundu:
1.Türkistan’ı oluşturan Sır-Derya, Semerçiya, Fergana, Semerkant ve Hazar civarı bölgeleri ile bir Türk Cumhuriyeti kurulmasını,
2. Bu bölgelerde yaşayan yerli Kırgız, Kazak, Özbek, Türkmen, Tatar, Kıpçak, Karakalpak ve Tarançilerin bu devletin yerli Türk halkını teşkil etmesini,
3. Bölgeye sonradan gelen ve halen bölgede yaşayan Rus, Ermeni, Yahudi, Ukrain ve Tacikler gibi halkların, bu devletin vatandaşları olmasını,
4. Bu devletin sınırları içinde yaşayan tüm halkların eşit vatandaşlar olarak kabul edilmesini,
5. Kurulacak yeni devletin adının Sovyet Türk Cumhuriyeti olmasını,
6. Türkistan Komünist Partisinin adının Türk Komünist Partisi olarak değiştirilmesini, kongre genel kuruluna teklif etti.
On dört madde olan bu önerilerin içinde, yeni cumhuriyetin para biriminin Türk lirası olması, kurulacak ordunun adının Türk ordusu olması, isteyen Türk halklarının ileride bu cumhuriyete katılmalarının sağlanması, yabancı askerlerinin tümünün bu cumhuriyetin sınırları dışına çıkarılması gibi radikal kararlar, Rıskulov’da, Türk Birliğinin kurulması düşüncesinin olduğunun somut kanıtlarıdır.
1894/ 1896 yılında bugünkü Alma-Ata şehrinde doğan ve 1938 yılında Stalin terörüne kurban edilen Turar Rıskulov, hemen herkesin, bilhassa göbeğinden Rusya’ya ya da Çin’e bağlı solcuların öğrenmeleri ve ders almaları gereken bir şahsiyettir. Bu şahsiyet hakkında şimdiye kadar yapılan çalışmalar yetersiz olmasına rağmen sürdürülmeli, mektupları ve makaleleri de ortaya çıkarılmalıdır. O zaman Rıskulov, daha iyi tanınacak ve Türk milletine yaptığı hizmetler, daha iyi anlaşılacaktır.