Zamanla Türkiye ve Azerbaycanın güneyini ayıran dikenli teller kalktı. Umut köprüleri açıldı. Azerbaycanın güneyi de kuzeyi de birleşti. İki can biri birine kavuştu. Bağımsız, vahit bir devlet olarak birleşemesek bile… Bu tarih hafızalarımıza ve takvimlerimize altın harflerle yazıldı. İşte 31 aralık Dünya Azerbaycanlıları Hemreylik (Dayanışma) Günü olarak bayram günü ilan edildi. Yıllardır o günlerde olduğu gibi, serhat boyu aynı coşku yaşanıyor.
Hayata yeni yeni adım atmakta, yeni yeni çocukluktan çıkmakta, ilk gençliğin kapısına yeni yeni ayak basmaya hazırlanmaktaydık. Doğup büyüdüğümüz ana yurdumuzun ağır bir tarih yaşadığı günlerdeydi. Azerbaycan Halk Cephesi’nin (AHC) her tarafta halkı birlik, beraberlik ve bu güzel ülkemizi savunmaya çağırdığı günlerdendi. Herkes heyecanlıydı. Analarımız evlerde toplanır, babalarımız kültür evlerinde, okullarda veya kahvelerde bir araya gelerek o zamanın yürekli, inançlı, fakat tecrübesiz sayılan vatansever aydınlarının talimatlarıyla hareket ediyorlardı.
Bir gün tüm kasabayı sardığını hissettiğim bir hareketlenme vardı. Herkes aynı hadiseyi değişik kelimelerle anlatıyordu. “Cepheciler serhatlerdeki telleri sökmüşler”, “dikenli teller kalkacak…” Ve buna benzer onlarca heyecan dolu yorumlar. Biz yaşımızın az olmasından dolayı Aras nehrinin öteki yakasında yaşayan kardeşlerimizin olduğunu daha bu günlerde öğrenmiştik. Aras nehrini dikenli tellerle hapsedenlerin niyetinin ne olduğunu daha sonra öğrenecektik. Biz bu tellerdeki dikenlerin bir milleti ayrı salmak niyeti taşıdığını öğrenecektik. Bu dikenler Aras nehrine değil halkımızın kalbine batıyormuş…
Dikenli tellerin kasaba meydanına sökülüp getirildiği haberi bir anda her tarafa yayılmıştı. Herkesle beraber biz de koşup seyretmeğe gitmiştik. Kasaba meydanında üzerinde dikenli teller takılı olan bir kaç direk uzatılmıştı. Her kes bir araya toplanmış, cepheciler elleri çizilmiş, parçalanmış, kanı kurumuş halde bu sancılara hiç aldırmadan heyecanla yakında Azerbaycanın güneyindeki kardeşlerimize kavuşacağımızı anlatıyorlardı. Biz yeni nesil bu hasretin, bu ayrılığın ne olduğunu pek hissedemesek de, bu görüntüler bir ömür boyu hafızalarımızdan silinmeyecekti. Dedelerimiz bu direklere sanki düşmanmış gibi bakıyor, yıllardır ayrı düşürülen bir halkın hasretinin suçlusuymuş gibi nefretle seyrediyorlardı.
İşte AHC serhat hareketinin ilk adımları atılmış, Milli Uyanış Harekatının ilk meyvesi derilmişti. Her ne kadar sonu bu milletini sevenlerin mutsuz sonuyla neticelenecek olmuş olsa bile…
O günleri yaşayan kimse unutmamıştır eminim. Milletine yol beyilik ederek halkını arkasına alan önder Ebulfez Elçibey bir vuruşta iki yüz yılı aşkın bir süredir Azerbaycan topraklarında zalimce hüküm süren gaddar Rus ordusunu kovabilecek cesareti gösterdi. Sınırlarda duran Rus asker ve subaylarını halkıyla beraber ezip geçen, yıllardır halkımızın kalbine batan bu dikenleri hiç acı duymadan koparmış, direkleri yerinden sökmüşlerdi. Bu cesaret dolu adımları atan ayaklar, özgürlüğümüzün simgeleri ne yazık ki, bunun bedelini yıllar siürecek hapisle ödeyeceklerdi. Vatan savunmasında önde gelen aydınlarımız zindanlara mahkum edileceklerdi…
Zamanla Türkiye ve Azerbaycanın güneyini ayıran dikenli teller kalktı. Umut köprüleri açıldı. Azerbaycanın güneyi de kuzeyi de birleşti. İki can biri birine kavuştu. Bağımsız, vahit bir devlet olarak birleşemesek bile… Bu tarih hafızalarımıza ve takvimlerimize altın harflerle yazıldı. İşte 31 aralık Dünya Azerbaycanlıları Hemreylik (Dayanışma) Günü olarak bayram günü ilan edildi. Yıllardır o günlerde olduğu gibi, serhat boyu aynı coşku yaşanıyor.
Yıllardır Tebriz hasretiyle yanıp tutuşmakta olanlar Tebrize gittiler. Ama maalesef en büyük Tebriz sevdalısı Tebriz’i göremeden aramızdan ayrıldı. Kasabamızın meydanında serhat boyundan toplatılan direkler, kimilerinin evine tavan oldu, başlarının üstünde yer aldı. Birleşik Azerbaycan sevdalıları bu direkler kadar sevilmedi… Onlara sahip çıkılmadı… Başımızın tacı yapılması gereken özgürlüğümüzün savaşçıları unutturuldu…
Parçalanmış bir milletin kavuşma günü devletin milli bayram günü olarak kutlanmaktadır. Ama Azerbaycanda her alanda olduğu gibi bu günü de mevcut iktidar kendi marifetiymiş gibi tebliğ etmektedir. Oysa bu ulu önder rahmetli Ebulfez Elçibey ve dava arkadaşlarının en büyük başarılarından ilkiydi. Her firsatta geçmişte yapılan başarıları gölgeye almanın bir manası olmadığını unutuyorlar. Bu gün bu yakın tarihi bir takım aydınlarımızın kendi çıkarları için yalan yanlış yazmaları, Ebulfez Elçibey gibi bir liderin arkasından hoş olmayan makaleler ve tezler oluşturmaları gerçekten korkunç bir tarihi saptırmadan başka bir şey değildir. Unutmamak lazımdır ki bu vatan evlatları tarihe kanları ve canları pahasına isimlerini kırmızı hariflerle yazdırmışlardır. Onları halkının, milletinin kalbinden ve hafızalarımızdan kimse söküp atamaz.
Onlar bu tarihi mücadelelerine hemreylik (dayanışma) adı verirken umdukları şey halkımızın reylerini daim birleştirip beraber olmaktan başka bir ideal değildi. Ama maalesef bu gün birleşmekten ve beraber olmaktan söz edenlere rastlamanın zorluğunu yaşıyoruz… Azerbaycanın bu gün düşürüldüğü durumdan çıkmasının tek bir yolu bulunmaktadır. Bu yol da yalnız ve yalnız milletın birlik ve beraberliğinden geçer. Boyalanmış ve süslendirilmiş “sovet sayağı (tarzı)” bayramlardan kurtulmak zorundayız. Halkın bazı “aydınları” kendi çıkarlarından vaz geçmeli, milletinin ve devletinin kudretli olması namına çalışmalıdır. Yoksa Azerbaycan daha çok dayanışmanın olmadığı dayanışma günü kutlar…