Kasım 2008

Ö T E S İ

 

4.12.2024 



-

 
Ahmet Özdemir

Bir Halk Filozofu: Erzurumlu Sümmanî


Gelenektendir. Her âşığın bir bâde içme öyküsü vardır. Hüseyin de kendini aşkın engin ummanlarına ulaştıran bâdeyi, yani doluyu çobanlık yaparken içmiş. Doğup büyüdüğü, gezip, çalıp söylediği atıştığı yerlerde türlü rivayetleri anlatılır. Biz bu öyküyü kendi şiirinden yola çıkarak aktaralım istiyoruz: Hüseyin henüz on, onbir yaşlarındadır. Babası ile birlikte hayvanları alıp, Ablaktaşı’na doğru sürmüşler. Burası, hem iyi bir otlak, hem de erenler yatağı, ziyaret yeriymiş.

Kimi kayıtlara göre Erzurumlu Sümmanî, doksan bir yıl önce, 5 Şubat 1915’de ölmüş. Toz pembe yıllarımızın gurbet ve sılaya hasret duygularıyla mayalandığı günlerde, Sümmanî’nin bir türküsünün iki dizesi dilimden düşmezdi. “Ya bir çift kanat ver, ya kuş eyle; / Tez ulaşam yar bağında talan var..” Günümüzde halk müziğimizi geçim kaynağı, meslek edinenler de Sümmanî’yi bilmiyorlar.
Sümmanî’nin Asıl adı Hüseyin. 1860 yılında, Erzurum’un Narman ilçesinin Samikale köyünde doğdu. Kasımoğulları derlerdi sülâlesine. Çobanlık ederdi babası. Hüseyin daha çocuk yaşlarda babasının peşinde çobanlık yapmaya başladı.
Gelenektendir. Her âşığın bir bâde içme öyküsü vardır. Hüseyin de kendini aşkın engin ummanlarına ulaştıran bâdeyi, yani doluyu çobanlık yaparken içmiş. Doğup büyüdüğü, gezip, çalıp söylediği atıştığı yerlerde türlü rivayetleri anlatılır. Biz bu öyküyü kendi şiirinden yola çıkarak aktaralım istiyoruz:
Hüseyin henüz on, onbir yaşlarındadır. Babası ile birlikte hayvanları alıp, Ablaktaşı’na doğru sürmüşler. Burası, hem iyi bir otlak, hem de erenler yatağı, ziyaret yeriymiş. Yalnız Samikale’den değil, çevre köylerden de dara düşenler, hacet dileyenler, adağı olanlar buraya gelir, kurban keser, dualar ederlermiş.
Hüseyin’nin babası:
“Oğul” demiş. “Burası yatırlar yatağıdır. Şu taşları, dikenleri temizle ki sevaba giresin. Gün gelir, emeğinin karşılığını görürsün. ”
Babası sürüsünü başka bir yamaca doğru sürerken, Hüseyin de babasının yumuşunu tutmaya koyulmuş. Hayvanlar çevresinde otlayadursunlar, epey bir temizlik yapmış. Bu arada öğlen sıcağı da bastırmış. Hüseyin, oracıkta başını bir keseğin üzerine koymuş da, çayırın üzerine uzanıvermiş. Çok geçmemiş ki, bir rüya görmeye başlamış. Neler mi görmüş?
Dinleyelim kendisinden:
“Uyandım gafletten oldum perişan
Bir nur doğdu âlem oldu ürüşan
Selâm verdi bana hep dervişân
Lisânları bir hoş, sedâsı tek tek..
Aldılar abdesti uyandım habdan
Dediler aslınız hâkü türâbdan
Okuttular üç harfi yeşil yapraktan
Okudum harfini noktasın tek tek..”
Şiire ara verip öyküyü özetleyecek olursak, Hüseyin rüyasında kırk güvercin ile üç derviş görmüş. Dervişlerin biri yaprak üzerinde üç harf yazmış, bunu delikanlıya göstermiş ve okumasını istemiş.. Hüseyin’in okuma yazması yokmuş. Hemen orada yeterince öğretmişler. Bu kez okumuş ki, yaprak üzerinde G.P.İ harfleri yazılıymış. Bu biraz sonra gösterecekleri güzelin baş orta ve son harfleriymiş.
Sözün kısası, dervişler Hüseyin’e bâde vermişler: “Al iç!” demişler. Delikanlı içmek istememiş. Dervişler:
“Al iç oğul, Sevdiğin kızın aşkınadır. O kız ki, Çinmaçin ilinin Badehşan şehrininden Abbas Han’ın kızı Gülperi’dir.”
Hüseyin bâdeyi içince. Gülperi’yi karşısında görmüş. Bu kez, dervişler kıza dönmüşler ve bâdeyi uzatmışlar:
“Al kızım Erzurum ili, Narman Kazası Samikale köyünde Kasımoğullarından Hüseyin’in aşkına ” demişler. Gülperi de içmiş. Böylece ikisi de üçer kadehi tamamlamışlar tamamlamasına da, kız ortadan kaybolmuş. Dervişler Hüseyin’i alıp dağlar, ovalar, nehirler aşırmışlar, Badehşan’da Abbas Han’ın sarayına indirmişler. Orada Gülperi’yi bir defa daha göstermişler. İşte o sırada Hüseyin derin uykusundan uyanmış. Zaman gece yarısını geçiyormuş. Çevresine bakmış ki, ne rüyasından bir eser, ne de öğle sıcağında uyurken bıraktığı hayvanlar var. Şaşkınlık içinde düşmüş yola. Köyüne girmeden önce, bir kır atlı karşısına çıkmış. Selâm vermiş:
“Oğul!” demiş. “Bundan sonra senin adın Sümmanî’dir. Sakın ola ki, bu gördüklerini üç ay kimselere söylemeyesin.” İşte böylece Hüseyin’in adı o günden sonra Sümmanî oluvermiş.
Öykü doğru mudur, yanlış mıdır? Bunu araştırmanın kimseye yararı yoktur. Bu bir gelenektir. Her Âşık, kendi ile özdeşleşmiş bir dolu “bâde” içme öyküsü yaratmıştır ki artık bu öykü kendisi ve sevdiğinin adıyla dilden dile, telden tele anlatılagelir. Sümmanî ile Gülperi’nin hikâyesi gibi.
Sümmanî, Gülperi’nin uğruna yollara düşmüş. Kırım’dan Kafkaslara kadar adım adım gezmiş. Gülperi’ye özlemini, gurbet duygularını öyle içten, öyle kendine özgü türkülerle anlatmış ki, işte onun üslubuna, tavrına bir başka anlatımla ayağına, yine bir başka anlatımla makâmına ve en doğru deyimle ağzına, Türk Halk Müziği’nde “Sümmanî Ağzı” demişler. Ondan sonra gelen Erzurum ve Kars yörelerinin halk şairlerinin çoğunluğu, demelerini bu ağızla sürdüre gelmektedir.
Genç yaşta kendini ihtiyarlar defterine lâyık gören Sümmanî, 1912 yılına doğru köyüne çekildi. Artık şiirlerinde öğüt, yol gösterme ve birikimlerin ağırbaşlılığıyla bilgelik ve olgunluk vardı. Bundan sonra ki Sümmanî’yi bir halk filozofu olarak niteleyebiliriz.
Bir şiirinde “Çekme şu dünyanın endişesini /Demir eyle gönlün dört köşesini /Kemlik ile kırarsan gam şişesini / Dönüp ona derman olsan ne fayda?” derken kötülükle kırılan gönlün, bir şişe gibi geri yapışmayacağı gerçeğini dile getirmektedir. Dünyanın düzenini ve gerçeğini kıssadan hisseler almamız için bize anlatır durur.
Bir şiiri ile yazımızı bitirelim istiyorum:

“Tövbekâr ol, gönül tarikten çıkma
Namertten şefaat şifadâr olmaz
Eylik eyle, sakın bir gönül yıkma
Görüşme kötüyle onda ar olmaz.

Dinleme dünyanın kılükâlini
Gözetle kâmilin bir kemâlini
Düşürme üstüne el vebalini
Zira böyle kişi bahtiyâr olmaz

Namertler içinden hicret et durma
Yapacağın hayrı kimseye sorma
Kişi zedelikle kendini kurma
Mezartaşı ile iftihar olmaz.

Yürüyüp meydana hışma gelenler,
Evvel tövbe edip pişman olanlar,
Ta ezelden sana düşman olanlar,
Sakın teslim olma kafadar olmaz.

Münafığın yeri her dem nar iken,
Düşman olsa korkma Mevlâ’m var iken
Bir adamın ezel vakti var iken,
Sonu yoksul olsa gözü dar olmaz.

Yoksulluk dediğin ömürler söker,
Katranı kaynatsan olur mu şeker,
Cinsi bozuk adam cinsine çeker,
Aslı kara demir mücevher olmaz..

Sümmanî ah edip sararıp solma
Gelen Tanrı’dandır kimseden bilme
Sevilen bir yere çok gidip gelme
Kesilir muhabbet itibar olmaz..”


ufuk@ufukotesi.com

Bu yazı toplam defa okunmuştur.

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.

UFUK ÖTESİ.COM

BU YAZIYI TAVSİYE EDİN

Adınız  Soyadınız

E-posta adresiniz
Arkadaşınızın e-posta adresi

 

Yazdır  - Sayfanın Başına Dön 

 

 Sayı :79

 KÜNYE
 
 ARŞİV
 
 ABONELİK
 
 REKLAM
 
 
  YAZARLAR
 Ali Arif Esatgil
Bayrak gibi yaşamak...
 Alptekin Cevherli
En zor yazım…
 Doç. Dr. Fethi Gedikli
Şimşek gibi çakıp geçen ülkücü
 Dr. Yusuf Gedikli
Sevgili Kemalciğim, candaşım, kardaşım, arkadaşım…
 Kemal Çapraz
Son söz...
 Olcay Yazıcı
Asil Neslin Son Temsilcisi: Kemâl Çapraz
 Bayram Akcan
“BOZKURT” Kemal ÇAPRAZ
 Aydil Erol
Bu çapraz, kimin çaprazı?!!
 Şahin Zenginal
Sensiz hayat zor olacak
 Ünal  Bolat
Sevdiğini Türk için seven Alperen
 Hayri Ataş
“YA BÖYLE ÖLÜM DEĞİL Mİ ERKEN”
 Mehmet Türker
Türk Dünyasının dervişi
 Mehmet Nuri Yardım
Kemal Çapraz diye bir kahraman
 Prof Dr. Ali Osman Özcan
Ufuk Ötesinde Çapraz Ateş
 Orhan Seyfi Şirin
Çapraz doğuştan ‘Reis’ti
 Rasim Ekşi
Kardeşim Kemal’in Vasiyeti
 Dr. Orhan  Gedikli
Sevgili Kemal Kardeşimin Ardından
 Özdemir Özsoy
Seni unutamayız
 Dr. Ünal Metin
“Ufuk Ötesi” yaşıyor
 Aybars Fırat
Kastamonu Beyefendisi
 Süleyman Özkonuk
Öteki Ufuk
 Coşkun Çokyiğit
Kemal Çapraz “Tek Ağaç”lardandı
 Zeki Hacı ibrahimoğlu
30 yıllık dostumdu
 Baki Günay
Kırım Meclisinde Kemal Çapraz sesleri
 Ahmet Tüzün
İz Bırakan
 Cem  Sökmen
Metropoldeki dâvâ adamı: Kemal Çapraz
 Hüseyin Özbek
Kemal Bey
 Asuman Özdemir
Sermayeye kurban gittin…
           
       
 
   

Karahan 2002