ABD tek başına atmosferdeki emisyon gazlarının yüzde 36.1'sını üretiyor. Emisyon gazı oranları Rusya'da yüzde 17.4, Japonya'da yüzde 8.5, Almanya'da yüzde 7.4, İngiltere'de 4.3, Fransa'da 2.7, İtalya'da 3.1 Kanada yüzde 3.3, ve Avustralya'da yüzde 2.1 olarak sıralanıyor. Ancak ABD yönetimi Kyoto Protokolü'nü tanımamakta ısrarcı. ABD Başkanı George W. Bush, anlaşmayı imzaladığı taktirde 'zaten kötü durumda olan' Amerikan ekonomisinin çökeceğini' savunuyor.
Ülkenin gündemi mal varlığı tartışmaları, İran’a yönelik çılgın ABD tehditleri, Türkiye’nin karşılaştığı enerji darboğazı ve yıllardır ihmal edilen nükleer enerji; hatta Kurtlar Vadisi’nin aldığı sanal öç ile doluyken nasıl olsa eli kalem tutan bütün yazarlar bu konulardan bahsedeceklerine göre içinizi sıkacak olan farklı bir konudan bahsetmek istedim. Her bireyin üzerine düşen bu sorumluluk asla unutulmamalı…
Sera etkisi yaratan gazların kullanımını kontrol altına alan Kyoto protokolünü ekonomik gerekçeler göstererek imzalamayı ret eden ABD yönetimi, milyonlarca insanın ölümüne yol açacak çevre felaketlerini umursamıyorlar. Bilim adamları gelecekte Bangladeş'in yüzde 80'inin, Japonya, Hollanda ve Belçika'nın ise neredeyse tamamının sular altında kalabileceğinden, bitki, hayvan ve insanların ısınan atmosfer nedeniyle hayatta kalabilmek için kutuplara göç edeceğinden söz ediyorlar. Küresel ısınmaya ilişkin felaket senaryolarının temelinde ise atmosferdeki miktarı her geçen gün artan emisyon gazlarının oluşturduğu sera etkisi yatıyor.
SERA ETKİSİ NEDİR?
Başını Kloroflorokarbon (CFC), karbondioksit (CO2), metan (CH4), diazot monoksit (N2O) gibi emisyon gazlarının atmosferde kalkan etkisi yaratığı biliniyor. Bu gazların güneş ışınlarının yerküreyi terk etmesini engelleyerek battaniye görevi gördüğü ve ısının artmasına neden olduğunu belirten bilim adamları, petrolün yanmasıyla ortaya çıkan bu gazların yerkürenin dengesini bozduğunu söylüyorlar.
Bu nedenle çevre örgütleri bir süredir dünyanın Nuh tufanından sonra yaşayacağı en büyük çevre felaketinin kapıya dayandığını belirtiyorlar. Diğer yandan "Kutup Buzullarının erimesi" ile pek çok kıta ve adanın sular altında kalması tehdidine karşı uluslararası önlemler ve yaptırımları hayata geçirebilmek için yoğun bir uğraş veriliyor.
NUH TUFANI GİBİ
Sera gazlarının etkisiyle oluşan iklim değişiklikleri nedeniyle sel felaketleri, su baskınları, mevsim normallerinin üzerinde seyir eden hava sıcaklığı ve şiddetli geçen kışların insanlığa çıkardığı yıllık ortalama faturanın her geçen sene arttığı belirtiliyor. Bu felaketler sonucu her yıl 150 bin kişinin öldüğü, milyonlarca insanın evsiz kaldığı tahmin ediliyor. Bilim adamları özellikle kutuplardaki buzullar üzerinde eritici bir etki meydana getiren küresel ısınmanın önü alınmadığı takdirde eriyen buz dağları sonucu, deniz seviyesinde meydana gelecek değişikliklerin pek çok ülke ve şehri su altında bırakacağına işaret ediyorlar.
Küresel ısınmaya neden olan gazların sanayide kullanımı ise sorunun can alıcı noktasını oluşturuyor. Egzoz gazları, buzdolapları ve klimalar başta olmak üzere soğutma ekipmanlarında kullanılan aerosoller ve deodorantlar emisyon gazlarının başlıca kullanıldığı alanlar olarak dikkat çekiyor.
ABD VE RUSYA, YARIM DÜNYA
ABD tek başına atmosferdeki emisyon gazlarının yüzde 36.1'sını üretiyor. Emisyon gazı oranları Rusya'da yüzde 17.4, Japonya'da yüzde 8.5, Almanya'da yüzde 7.4, İngiltere'de 4.3, Fransa'da 2.7, İtalya'da 3.1 Kanada yüzde 3.3, ve Avustralya'da yüzde 2.1 olarak sıralanıyor.
Ancak ABD yönetimi Kyoto Protokolü'nü tanımamakta ısrarcı. ABD Başkanı George W. Bush, anlaşmayı imzaladığı taktirde 'zaten kötü durumda olan' Amerikan ekonomisinin 'çökeceğini' savunuyor.
Sivil toplum örgütleri Bush'un ret kararını bu nedene bağlıyorlar. Diğer yandan Petrol şirketlerinden Exxon Mobil'in Bush'un partisi Cumhuriyetçi Parti'yi desteklediği de biliniyor.
ABD Başkanı Bush anlaşmayı reddetme nedenlerinin başında petrol firmalarının geldiğini inkâr etmiyor. Ancak amacının bazı çevrelerin çıkarlarını korumak değil olası bir krizi engellemek olduğunu vurguluyor.
ÇEVRE BİLİNCİNE ÇİFTE STANDART1997'de Japonya'nın Kyoto kentinde yapılan iklim konferansında, Rio'da alınan kararlar somutlaştırılıp bağlayıcı bir metin şekline dönüştürülüyordu. Kyoto Protokolü'ne göre, dünyanın en varlıklı 40 ülkesi 2010 yılına kadar karbonmonoksit emisyonunu yüzde 5.2 oranında azaltmayı kabul ediyorlardı. Ancak kısa bir süre sonra kararın asıl niteliği belli oldu.
Varlıklı devletler kendi ülkelerinde aynı şekilde üretime ve zararlı gaz emisyonuna devam ederken, üçüncü dünya ülkelerinde destekledikleri çevre projeleriyle, kendi iklim hesaplarına puan yazılacaktı.
'KYOTO' DELİ GÖMLEĞİ Mİ?
Çevrenin korunması amacıyla Bonn'da yapılan uluslararası toplantıda Kyoto Protokolüne 178 ülke "evet" derken ABD "hayır" demişti. Bu 178 ülke ise dünya toplam emisyonunun yüzde 44'üne eşdeğer. Anlaşmanın yürürlüğe girmesi için yüzde 55 gibi bir değerin kapsama alınması gerekiyor, bu da ancak Rusya'nın da antlaşmaya imza atmasıyla sağlanabilecekti.
Ancak Rusya da Kyoto protokolünü ABD'nin tavrını öne sürerek imzalamayacağını açıklamıştı. Birleşmiş Milletlerin Kyoto Protokolü'nden 2001'de çekilen ABD Dışişleri Bakanlığı ise protokolü "deli gömleği" olarak nitelendirmişti.
ABD Dışişleri Bakan yardımcılarından Paula Dobriansky, Financial Times'a yazdığı makalede Kyoto protokolü için "gerçekçi olmayan, kuralları giderek daha sıkılaşan, enerji tüketimini kısıtlayan bir deli gömleği" ifadesini kullanmıştı. Dobriansky, Kyoto'nun, otomobillerden ve fabrikalardan karbondioksit gibi gazların emisyonunu engelleyen mevcut teknolojileri, dünyanın ekonomik büyümesi pahasına kullandığını belirtti.
İtalya'nın Milano şehrinde 180 ülkenin yetkililerini bir araya getiren toplantılarda ise, ABD'nin çekilmesi ve Rusya'nın onaylamayı kabul etmemesinin ardından işlevsizleşme tehlikesiyle karşı karşıya kalan Kyoto Protokolü'ne etkinlik kazandırmak üzere görüşmeler yapılıyordu. Ancak Rusya'nın da protokolü imzalamasıyla birlikte Kyoto yürürlüğe girmesine rağmen ABD hâlâ antlaşmayı imzalamayı ret ediyor. Birleşmiş Milletlerde konu ile ilgili olarak hazırlanan raporda ise, endüstrileşmiş ülkelerdeki emisyonun 2000 - 2010 yılları arasında 1990 düzeyine göre % 17 artabileceği uyarısı yapıldı.
PROTOKOL NE DİYOR?
ABD hariç dünyanın neredeyse bütün ülkelerinin imzaladığı Kyoto protokolünün amaçlar bölümünde, "Yeni ve yenilenebilir enerji çeşitleri, karbondioksit tecrit/ayırma teknolojileri ve gelişmiş ve yenilikçi çevresel bakımdan sağlam teknolojiler üzerinde araştırma yapmak, teşvik etmek, geliştirmek ve kullanımının artmasını sağlamak üzere sera gazı yayan sektörlere yapılan mali teşvikler, vergi ve harç istisnaları ile ekonomik yardımları veya ilgili piyasa aksaklıklarını aşamalı olarak kaldırmak veya tasfiye edilmesi talebi bulunuyor.
Daha önce imzalanan Montreal Protokolü ile düzenlenmemiş bulunan sera gazının emisyonunu/yayılmasını sınırlandıran veya azaltan politika veya önlemleri teşvik etmeyi amaçlayan ilgili sektörlerdeki uygun reformların teşviki öngörülüyor.
Ancak bu maddeler petrol ve türevlerinin yanması ile gelişmiş bir ekonomik yapı üzerine ABD'yi rahatsız ediyor. Çünkü bu teşvik ve sübvansiyonların zaten Afganistan ve Irak savaşları nedeniyle güç durumda bulanan ABD ekonomisine daha ağır sorumluluklar yükleyeceği ve Bush yönetiminin; önündeki ekonomik krizler içinde bu yükü kaldıramayacağı dile getiriliyor.
TÜRKİYE ÇİN'E YARDIM YAPACAK
'Küresel Isınma' ilk kez 1992'de 'uluslararası platforma' taşınmıştı. Bu çerçevede Birleşmiş Milletler tarafından düzenlenen 'Rio Zirvesi'nde 'İklim Değişikliği Çerçevesi Sözleşmesi' imzaya açıldı. Ancak geçen üç yıl boyunca hiçbir ülke anlaşmanın şartlarını yerine getirmedi. Bunun üzerine 1997'de Japonya'da Kyoto Zirvesi toplandı. Kyoto'da yeni bir protokol imzalandı, önceki protokolde yer alan emisyon oranı hedefleri ise 'ertelendi'.
Kyoto Protokolü'nde gelişmiş ülkelerin, gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelere yapacağı 'emisyon oranı azaltma yardımı' maddesi genişletildi. Buna göre gelişmiş ülkeler küresel ısınma önlemlerine ayırdıkları bütçelerinin yüzde 30'unu az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere ayırmak zorunda kaldılar.
Yardım alacak ülkeler arasında Hindistan, Çin, Doğu Avrupa ve Afrika Kıtası ülkeleri bulunuyor. Türkiye ise bu protokolde 'mali yardım yapacak gelişmiş ülkeler' bölümünde yer alıyor. Türkiye'nin dünyanın 12'nci büyük ekonomisi olduğu ve hızla geliştiği göz önüne alındığında bu durumun normal olduğu belirtiliyor. Ancak Çin ve Hindistan gibi nükleer silahlar ile birlikte uzay yarışında dünya barışını tehdit eden ülkelerin Türkiye'nin yaptığı yardımları tüketecek olması ise ciddi bir tezat olarak göze batıyor.