Güllere şiirler yazılır; makamlar düzenlenir. Besteler yapılır: Gülrûh, Gülnarî, Gülistan, Gülizar, Gülşen, Gül-i Vefâ, Gülzar. Mâniler, horyatlar, kitaplar yazılır; türküler yakılır. Çiçekler yetiştirilir: Gülibrişim, Gülhatmi vb. Bunlarla da kalınmaz, güllü yer adlarına da rastlanır: Gülhane, Gülistan, Güllük, Gülsuyu, Gülşehri, Gültepe vb.
Gül kokusu “Peygamber teri” olarak kabul edilip özel bir özen gösterilir. Gül devriyle, gül mevsimiyle yetinilmez, Zemheri ayında bile gül istenebilir.
Yıkılış
Diktatörlüğü istibdadı, demokrasiyi müsamahası yıkar.
Arif Nihat Asya
Bizim eller ne güzel ellerdir. Bizim ellerde gülden terazi tutarlar, gülü gül ile tartarlar. Gül alırlar, gül satarlar. Arslan gibi delikanlıları gül gibi kızlarla everirler; gül gibi geçinmelerini isterler. Yağını eller sürünse de bülbülün güle olan sevgisi eksilmek nedir bilmez. Kirpiklerinin gölgesi güllerle bezenen güzeller bazen güle benzetilir; bazen de dudakları gonca güle. Sevilene gülüm diye hitap edilir. Güllü besinler yapılır: Gülsuyu, gülyağı, gül sirkesi, güllü baklava vb.
O yârin kollarında, güller açar bağlarında. O yâr geldi mi yazı yaban gül olur. Yâr sînede uyutulur; mendiller yunulur, arıtılır; gül dalında kurutulur. Gülüşü gülden güzel olanlar, gönülden sevilir. Kimi zaman coşkun derenin suyu içilir; kimi zaman da yediverenin gülü koklanır. Kimin varsa gülü ocak ocak, toplayabilir kucak kucak. Yüz bin kokulu gül satılır. Vallahi cana can katılır.
Atanın ananın, gözlerinin nuru sevgili balası erkek ise, erkeklerin en yüreklisi, kız ise, kızların en güzeli olmasını istemesi kadar tabiî ne vardır!.. Adlar, murad edilen dileklere göre verilir: Gülana, Gülbala, Gülbayram, Gülcennet, Güldeniz, Gülhayat, Gülperi ilh.
Kardan beyaz güzeller güldükçe yanaklarında güller açar. Yavrulara gülden adlar verilir: Gülağa, Gülbaba, Güldede. Gül gibi güzel, badem gibi tatlı olması istenenlere Gülbadem; endamı güle benzesin diye Gülendam, bedeni gül gibi olsun dileğiyle Gülbeden denir. Gül bahçesine benzemesi istenirse Gülistan, Gülbahçe; yüzünün güle benzemesi dileğiyle Gülbeniz konur.
Güllere şiirler yazılır; makamlar düzenlenir. Besteler yapılır: Gülrûh, Gülnarî, Gülistan, Gülizar, Gülşen, Gül-i Vefâ, Gülzar. Mâniler, horyatlar, kitaplar yazılır; türküler yakılır. Çiçekler yetiştirilir: Gülibrişim, Gülhatmi vb. Bunlarla da kalınmaz, güllü yer adlarına da rastlanır: Gülhane, Gülistan, Güllük, Gülsuyu, Gülşehri, Gültepe vb.
Gül kokusu “Peygamber teri” olarak kabul edilip özel bir özen gösterilir. Gül devriyle, gül mevsimiyle yetinilmez, Zemheri ayında bile gül istenebilir.
Bıyıkları henüz terlemiş bir delikanlıyken çağ açıp çağ kapayan Hünkârımın gül koklayan minyatürünü görmeyenimiz yoktur. Babur Şah gibi bir hükümdarımızın gül sevgisi kızlarının adından fışkırır: Gülbeden, Gülçehre, Gülrenk.
Güller arasında, nurlar içinde yatmasını dilediğimiz Prof. Dr. Turhan Baytop’un “Türkiye’de Eski Bahçe Gülleri” (Kültür Bakanlığı y., Ankara 2001) adlı eserinden öğrendiğimize göre, memleketimizde bir zamanlar renklerine, kokularına doyulmayan 25 kadar bahçe gülü yetiştirilirmiş… Bunlar Sultan 2’nci Mahmud döneminde (1808-1839) sökülüp yerlerine renkten, kokudan nasibi olmayan Avrupa malları dikilmiş. Ruhlarımızı karartan, bahçelerimizi ayrık otu gibi saran, köy göçüren gibi kaplayan bu ithal malları yüzünden öz güllerimizin soyu kurumaya yüztutmuş.
Şehitlerimizin mübarek kanlarıyla sulanmış, güllerle bezenmiş, dün şairin yalnız Istanbul’un bir tek taşına bütün bir Acem mülkünü feda ettiği bu aziz topraklar günümüzde parsellenip pazarlanmaya yelteniliyor…
…………………..
Elimizden ne yazık ki, sıkılsa şüheda fışkıracak olan bu kutlu vatan topraklarının her bir zerresi birer gülle olup o densizlerin başlarına yağar inşallah demekten başka bir şey gelmiyor…
“Onurumuz ve musikimizin yüz akı”:
Nesrin Sipahi*
Bu hanımefendi sanatkârımız, Adile-Yunus Akçan’ın kızıdır. 29 Kasım 1934 günü Yeşilköy’de dünyaya gelir. Batı müziğiyle meşgulken Ahmet Nuri Canaydın’ın teşvikleriyle Türk musikisine yönelir. 1951’de Istanbul Radyosu’na stajyer, 1953’te de zamanın Türk Musikisi Konservatuvarı olan Ankara Radyosu’na kadrolu sanatçı olarak girer. Ruşen Ferit Kam, Mesut Cemil, Suphi Ziya Özbekkan, Refik Ahmet Sevengil, Nurettin Sevin, Cevdet Kozanoğlu, Halil Bedii Yönetken, Nuri Halil Poyraz, Fahri Kopuz, Mesude Çağlayan, İzzettin Ökte, Necdet Varol gibi hocalardan yararlanır.
31 Ocak 1957’de Hasan Aldemir Sipahi ile hayatını birleştirir. 20 Kasım 1957’de ilk oğlu Yunus Emre, 14 Mart 1968’de de ikinci oğlu Candemir dünyaya gelir.
1960 yılında Ankara Radyosu’ndan ayrılarak Vecihe Daryal, Burhanettin Ökte, İzzettin Ökte, Tarık Kip, Sadi Işılay, Akın Özkan, Ferit Sıdal, Orhan Özgediz, Cahit Ünyaylar, Yücel Aşan, Şekip Ayhan Özışık, Seyfettin Sığmaz gibi seçkin bir saz ekibiyle Türkiyemizin her şehrinde büyük bir sevgi seliyle karşılanan ve takdirler toplayan konserler verir. Memleketimizi adım adım dolaşır.
İlk plâğı (78 devirli taş plâk) “Bir rüzgârdır gelip geçer sanmıştım” Odeon’dan çıkar: (1957). İlk solo konseri Ankara Büyük Sinema’da: (5 Kasım 1959), ilk gazino çalışması Ankara Göl Gazinosu Assolisti.
Özbekistan, Türkmenistan, Kazakistan, Azerbaycan, İsrail, Fransa, SSCB, Abhazya, Acarya, Gürcistan, ABD, B. Almanya, Tunus, Avustralya, Suriye, Ürdün, Kanada, Fransa, Kıbrıs, (6 şehirde 12 konser): 1971. Yeşilada’da 20 Temmuz 1977’de de konserler verir. “Kıbrıs Cemaat Onur Nişanı”nı Dr. Fazıl Küçük’ün elinden alır. Yavruvatan’dan çiçek yağmuruyla uğurlanır. Tunus’taki konserinden sonra eleştirmenler şöyle derler: “Türk Bülbülü, Ümmügülsüm (Mısırlı) efsanesine son verdi.”
Nezaketi, kibarlığı, alçakgönüllülüğüyle tanınan Nesrin Sipahi’nin renkli bir rüya ve tatlı bir hülya gibi olan o eşsiz şahsiyeti akla şu sözü getirir: “Sanatçılar, zirveye geldikleri zamanki şaşaalarıyla değil, düştükleri zamanki itibarlarıyla ölçülürler.”
Gönüllerde kurduğu tahtındaki saltanatı bütün görkemiyle devam eden Nesrin Sipahi’nin Türkiye ve dışında Türk musikisi ve Batı müziği şarkılarıyla yapılmış 400’ü aşkın plâğı vardır. Pek çok nişan, madalya ile sayısız altın ve plâtin plâk ödüllerine sahiptir.
İngilizce bilmekte ve Teşvikiye’de oturmakta olan Nesrin Sipahi, sesi, edebî yönü, müzik kültürü, yorumculuğu, büyük ustalığı ve çalışmalarıyla Atatürk’ün şu sözünü hatırlatmaktadır:
“Kâinatın bir dili vardır; o da musikidir.”
-----
*Levon Panos Dabağyan, Istanbul’un Seyir Defteri, Çizgi Ötesi Yayınları, Suat Karadağ (0 212/213 50 95-0555/452 38 31). Daha geniş bilgi için bakılabilir: Anılardan Bugüne Musikimizin Ustaları ve NESRİN SİPAHİ Müzikle 35 Yıl, İstanbul, 1991.
Hırsız değiller!..
Biz, dünyanın 8’inci harikası aslan sosyalistlerimizin “keçi çaldıkları için” ordudan atıldıklarını, Mark Twain’inden apartıp kısalttıkları hikâyelere imzalarını attıklarını bilirdik…
Pikasso sergisi vesilesiyle bir marifetlerini daha öğrendik:
Aralarından bir uyanık, Ressamın örgüte bağışladığı tablonun üzerine yatmış… “Hırsız” değil, “kıleptoman” olan bu çok saygın bayın veya “bağyan”ın adı şimdilik bilinmiyor.
Meşime-i şebden bakalım neler doğacak?.. Gün gelir o yoldaşın (daha doğrusu:Tavarişin) hinliğini, cinliğini öğrendiğimiz gibi bakarsınız ismini, cismini de öğrenmek mümkün olur..
Mevlâ görelim neyler!..
Seç seç al!..
Sanatın 4 düşmanı var: Pencere, halı, fareler, mimarlar.
Alanna Heiss
*
Fethullah Gülen okulunda öğrenci kilisesi Müslümanların uğrak yeri ( “uğrak yeri” ne demekse!..)
Hürriyet-Pazar, 4.12.2005
*
Uğur Mumcu, Oktay Akbal, Ali Sirmen bana: “Ahlâksızlığıyla basın tarihine geçecektir.” demişlerdi.
Hasan Cemal
*
Koca Cumhuriyet’i askerin gazetesi hâline getirdi İlhan Selçuk.
Yaşar Kemal
*
İlhan Selçuk’a bak, Sıtalin gibi yürüyor!
Berin Nadi
*
Nazım Hikmetle üslûbumuz benzemiyor; cümle yapımız farklı.
Sesitatlı İbo
*
İstanbul Belediyesi Araştırması: TESETTÜR giyim kemik erimesi yapıyor.
Sabah-Pazar, 27.11.2005
*
Mâniler
“Tırafik için varmış
Tam 116 çözüm”…
Hani ner’de sonucu
A benim iki gözüm?!!
*
Büyük sözü dinleyek
Hem de hatırın sayak
Ilgaz’da kayak yapan
Der: “Burası çok kıyak.”
*
Doğru söyleyin bana
Eskidi mi kavuklar
Önlem önlem diyerek
İtlâf oldu tavuklar
*
Geçirince yazları
Çektik nice nazları
Kuş gıribi dediler
Boğazladık kazları
*
Bağlamama sazıma
Baharıma yazıma
Elin oğlu karıştı
Tavuğuma kazıma
*
İnan veya inanma
Budur işin garibi:
Dün ‘deli dana’ vardı
Bugün de ‘kuş gıribi’
*
Neden elinde eli
Toplandı körü keli
Hepsi de taklit eder
‘Çapraz Ateş’, ‘Bamteli’.
*
Ne kışın gıribidir
Ne de Buş gıribidir
Kim bilir bu hastalık
Belki p.. gıribidir…
*
“Alabanda” dediler
Tayfalar, gemiciler
Bamteli’ni söyletti
Salih Özpideciler