Nuruosmaniye’den tutun, Yenibosna’ya kadar adım attığı, postu serdiği her mekân -bilen biliyor- devletin milletin malı… Gel gör ki, karşılığını ciğeri beş para etmez uğursuza arsıza çeşitli yollarla ödediği için, herkes üç maymunu oynuyor… Bakın o sırtına basıp devleti talan ederken kullandığı şarlatanlardan hiçbiri var mı şimdi ortalarda! Cukkayı alan, baklavayı tadan kenara çekildi…
Milyonla çalan mesned-i izzetle ser-efrâz
Birkaç kuruşu mürtekibin câyı kürektir
İmân ile din akçadır erbâb-ı gınâda
Namus-u hamiyet sözü kaldı fukarâda
Ziya Paşa
Meclis Televizyonu’nda, iki lafı yan yana getirmekte zorlanan vekili izliyorum… Eline tutuşturulmuş yazıyı okurken arada bir kafayı kaldırıp, kameraya ‘fotoğraf’ veriyor… Yutkunuyor, kekeliyor fakat ciddi bir görev ifa etmenin hazzını da doyasıya çıkarıyor (!) Öyle ya, memlekette birçok insan onu izliyordur şimdi… Her dönem gelir geçer benzer insanlar Meclis’ten. Ya bir aşiretin önde gelenidir, ya da ne yapıp edip parayı denkleştirmiş bir işadamıdır. Eşraftan olduğu da vakidir… Okumuş cahilleri de… 12 Eylül sonrası yapılan ilk genel seçimlerde piyangodan çıkanlarına bile rastladık çok şükür…
Yeğenime dönüp, “Bak o kadar da zor bir iş değil bu vekillik” diye zarf atıyorum… Fakat onun cevabı kara mizahın usta bir örneği olarak kulağımda yankılanıyor:
“Öyle deme emmi… Adamda en azından cesaret var. Onca insanın vebalini sırtlanmış oraya gitmiş… Sen bayat ekmeği elime tutuştururlar diye, bakkala gitmeye çekiniyorsun…”
Haklı çocuk… Beni şaşırtan bu haklılığı değil, bu duyarlılığı, bu ruh kumaşı…
Nasıl olduğuna bir türlü akıl sır erdiremiyorum. Çanak anten vasıtasıyla 800’den fazla televizyon kanalı, milyonlarca internet sitesi, onlarca ‘ulusal’ gazete, yüzlerce dergi, parayı rehber edinmiş binlerce cemaat, dine diş bilemiş onlarca sivil toplum kuruluşu, şehveti kamçılayan marka bezirgânlığı, tarihe sövme tellallığı, hurafe hamallığı, üstüne bir de benim gibi bir amcayı ilave edin… Bütün bunlara rağmen adam ne yapıp edip, bir kenarından ‘doğru’nun izini sürebiliyor.
“Vebal” diyor…
Garip çocuk! O ‘vebal’ derken birileri Ziya Paşa’yı haklı çıkarırcasına ‘helal’ diyor… Dağ başındaki arsayı koftiden holdinge kakalamış adamlar, şirketin içi boşalmış ne gâm? Adam kızını Fransız Lisesi’nde okutmuş, sonra Boğaziçi’nde mastır yaptırmış… Öbürü Azerbaycan’da hanendelerle göbek yarıştırıyor, beriki kapattığı lüks konutlarda samimi aile babası pozlarını takınıyor… Helâlll!
Bizimki yine ‘vebal’ diyor…
Adam 20 yıl sonrasını görmüş… Osmanlı hayranı ya! E miras da, şeyhlik de bölünmesin, tek evlatla işi bitirmiş… Hısımdı, hasımdı diye uğraşmamak için de dışardan gelin getirmiş... Ama ayak takımını hep birbirleriyle akraba yapmış… Birinin kuyruğuna bastığında diğerleri ses çıkaramasın diye… Bizim yeğene göre vebal… Fakat Ziya Paşa’nın lisanıyla ‘helal…’ Nuruosmaniye’den tutun, Yenibosna’ya kadar adım attığı, postu serdiği her mekân -bilen biliyor- devletin milletin malı… Gel gör ki, karşılığını ciğeri beş para etmez uğursuza arsıza çeşitli yollarla ödediği için, herkes üç maymunu oynuyor… Bakın o sırtına basıp devleti talan ederken kullandığı şarlatanlardan hiçbiri var mı şimdi ortalarda! Cukkayı alan, baklavayı tadan kenara çekildi…
Bizim yeğene sorarsan vebal!
Adam babasının adına cami konduruyor… Parayı milletten topluyor, altını market yapıyor… Cami sözüm ona Diyanet’e devrediliyor, marketin kirası cuk cebe… “Bu caminin inşasında maddi ve manevi emeği geçenlerin cümlesinin ölmüşlerinin ruhlarına… Bonusu da cabası…” Helal mi, helal… Baba parası ne de olsa…
“Kısa kes emmi” diyor yeğen, “Bak ahkâm keserken gece yarısı oldu… Biz bu elektrik için bir vakitler Bulgaristan’a az döviz ödemedik…”
Zavallı çocuk, garip çocuk!
Tahlil yapıyoruz şunun şurasında… Bu işleri hep Ruşen Çakır kotaracak değil ya… İslami cemaatler uzmanı Çakır! Pöh… Sevsinler… En son oturup, Recep Tayyip Erdoğan’ın değişip değişmediğini tahlil ediyor… Tek satırını okumadım. Gerek de duymadım…
Eğer araştırabiliyorsan, 50 yıldır bu ülkeyi sömüren, maskeleri düştüğü halde işi arsızlığa vuranları araştırsana aziz ağabeyciğim…
Bir araştır göreceksin, artık Vehhabi’ye sövmek para etmiyor… Haçlı Seferleri’ni anlatıp prim yapmanın yerini, hilal ve haçı kol kola sokmak aldı. Bir araştır göreceksin, vebali yüklenmek değil, parayı katlamak yükselen değer oldu…
En önemlisi de, bu işleri planlayanlar fena halde çuvalladı.
Çarşamba’da iki kare fotoğraf çekip, altına iki satır karalamakla olmuyor bu işler.
Hele hele habersiz kalınca şuh bir mankenin başına bir çaput sarıp, kapak yapmakla hiç mi hiç olmuyor…
Kimin değişip, kimin değişmediğini anlamak mı istiyorsunuz?
Parayı izleyin!
Para, kimilerinin değil yüzünü, ciğerini ortaya çıkarmak için en baba turnusol kâğıdıdır unutmayın…