Hükümet, PKK’nın Avrupalı dostlarınca dikte ettirilen yasaları “emriniz olur” aceleciğiyle çıkarmasaydı, hem ulusal onurumuz zedelenmez, hem de, bugün Öcalan’ın, avukatları aracılığıyla örgütü yönetmesinin önü kesilmiş olurdu. Ulusumuza yıllar yılı çok görülen özgürlük ve demokrasi, “ulusal hain”lerimiz söz konusu olduğunda, fazlasıyla verilmekte... Evet! “Fazlasıyla”! Çatışmada öldürülen katillere “şehit” demek, ne idüğü belirsiz bez parçalarını ve “hain” posterlerini bayraklaştırmak özgürlüğü, biraz “fazla”.
Öte yanda, yurdunu ve ulusunu sevenleri “faşist”likle suçlayan; PKK terörüne karşı olanların Kürtlere karşı olduğunu ileri süren yalancılar var... İki kardeş toplumu birbirine düşürmek için poposunu yırtanlar var...
Bir dönem, Kürt kardeşlerimizin hakkını savunmak için de yazmıştık:
“...Ülkemizde sayıları birkaç on bin’i geçmeyen Ermeni azınlığı, en büyük müzikhollerden birinde, Ermenice şarkılardan oluşan bir konser verebiliyor; ötede milyonlarca Kürt, bir duyan olur ihbar eder korkusuyla Kürtçe kaset bile dinleyemiyor. Bu neden böyle ?” diye sormuştuk... 80’li yıllarda böyle yazılar, gazetecinin sağlığına dokunabilirdi ama, gene de yazmıştık. “Dürüst gazetecilik” bu olsa gerek!
Yanlışlar bir bir düzeltildi... Unutulmamalı ki o yıllar, her kesimin, özbeöz Türk çocuklarının bile “mağdur” olduğu yıllardı... Bugün artık PKK terörünün yokluktan-yoksulluktan ve “yoksun”luktan kaynaklandığını söyleyebilmek için “insafsız” olmak gerek. Meclis Güneydoğulu milletvekilleriyle dolu; para babası iş adamlarımızın büyük çoğunluğu gene o bölgelerden. Halk otobüsleri, tekstil sektörü, gençliğimizde Karadenizlilerin elinde olan inşaat sektörü, sayısız iş alanının “patron”luğu, bugün Güneydoğulu yurttaşlarımızda.
Bu gerçekler ışığında PKK terörünün tek bir amacı kalıyor: Ülkemizi bir kardeş kavgasına sürükleyip, emperyalistlerin “müdahale”sini sağlamak ve sonrasında nemalanmak... Ama, yok öyle! Burası Türkiye!
“Adamın biri”ne önerimiz, İmralı Palas’taki “konfor”unun değerini iyi bilsin; kaşınmasın; 40 bin insanımızın hesabı “light” tarifeden soruldu diye rahatlık batmasın! Öte yanda, “Ceviz Kabuğu”na çıkıp, Atatürk’e “İşgalci” diyen; havlu kafalı çöl bedevisinden “Sayın” diye söz eden “barzanist gafil”lerin elde edeceği tek şey de, koca bir düş kırıklığıdır.
Yazımızı, Jack Prévert’in alçak ve hainlere “ithaf” ettiği için çok sevdiğimiz bir şiiriyle noktalayalım:
Adamın biri tuvalete gitmiş
Dışkılamış,
Dışkılamış,
Dışkılamış...
Sonunda adamdan
Geriye
Bir şey kalmamış...
Meğer adam
Tümüyle dışkıymış...