Topkapı’dan şehre girişte yolun iki yanındaki burçlarda dalgalanan ayyıldızlı bayrakların etkisini yok eden Eresin Oteli’nin abus çehresi sizi birden çarpar. Fetih hatırası surlara karşı Frenk naziresi bu gündüz kondu son dönem eserlerinden...Doğu Roma’nın, Bizans’ın başkentinin düşüşü sonrası, süreç içinde mimarî açıdan da fethedilen, camiler, kasırlar, köşkler, saraylar yanında mütevazı semtlerin fakirhaneleriyle Türkleştirilen payitahtın tersine dönüşümünü izliyoruz.
Yahya Kemal’in şiirlerinden, Ahmet Mithat Efendi’nin, Hüseyin Rahmi’nin romanlarından semt sakini olarak yaşamışçasına aşinası olduğumuz mimarî dokunun değişimine tanıklık ediyoruz. Yaşam felsefemizin, derviş gönüllüğümüzün simgesi, içindeki insanıyla ortak bir kimliğe dönüşen hanelerimiz bize, biz hanelerimize yabancılaşıyoruz.
Aynı çatı altında birbiriyle iletişimi tamamen kopmuş yaşayan aile bireyleri misali, konutlarımızla, iş yerlerimizle de yabancıyız artık. Bizim olmaktan, kimliğimizin ifadesi olmaktan çıkan yapılar bize, biz onlara ne söyleyebiliriz bundan sonra?
Osmanlı İstanbul’unda gayrimüslim, müslüman semtleri ayrıydı. Mimarî yapıları, yaşam tarzları karşılıklı etkileşim olsa bile çok farklıydı. Osmanlının millet sistemi içinde, bir yabancının hemen fark edeceği hakim karakter, mimariden toplumsal yaşama kadar tüm yönleriyle Türk mührünü taşırdı.
Osmanlının çöküş süreciyle ters orantılı olarak yükselen Pera (Beyoğlu) 19. yüzyılın gelişen gayrı müslim komprador burjuvazisinin simgesidir. Osmanlının Türk unsuru cephelerde kırılıp yoksullaşırken, ekonomik hayattan büyük kentlerde silinirken, Batının arkaladığı azınlıkların altın yılları başlamıştır.
Karaköy’ün Bankalar Caddesi’nin, Pera’nın ana caddesinin (İstiklal Caddesi) sağlı sollu iri yapıları Türk İstanbul’a tepeden, kibirle bakan, Batı kopyası Levanten binaları bu dönemin ürünleridir. Osmanlı sömürgeleşirken, Batı acentesi, işbirlikçi azınlıkların Asr-ı saadeti başlamıştır.
Bizim köksüz entellerin öve öve bitiremedikleri, “Ah Beyoğlu, Vah Beyoğlu” diye salya sümük oldukları dönemin kısa fotoğrafı budur.
Mimari ile toplumun sosyo-ekonomik yapısı birebir örtüşür. Yapılar dönemlerinin aynasıdır. Kültür, refah, inanış, hayat tarzı, olgunluk, güven duygusu- görgüsüzlük, millîlik- kozmopolitizm yapılarda dile gelir.
Pera’nın yapı karakteristiğinden Batının Osmanlıya hakimiyet sürecini, Osmanlının çözülüşünü, Fatih, Kocamustafapaşa, Şehremini yoksullaşırken, gayrı müslimlerin ve semtlerinin semirmesini izleyebilirsiniz.
Osmanlının İttihat ve Terakki iktidarıyla Cumhuriyetin Atatürk döneminde kamu binaları başta olmak üzere başlayan Milli Mimarlık akımı sürdürülemedi. Atatürk’ün ölümüyle başlayan yön duygusu kaybı elbette ki mimariye de yansıdı.
Topkapı’da Eresin Oteliyle başlayan batı kopyası mimari, kanserli ur gibi hemen caddenin karşısındaki otele sıçradı. Bununla da kalmadı: O da at damında kaşağı biz kimlerden aşağı deyip, dış cepheyi makyajladı. Binaya Pera kopyası bir yüz geçirdi.
İş bununla da kalmadı. Eresin Oteli binaya aynı üslupla bir ekleme yaptı. İş tetiklenmiş olmalı ki, komşu yapılarda da cephe kaplaması ardı ardına geldi. Şehremini’de estetik cerrahi son hızla devam ediyor.
Aksaray Yusufpaşa semtinde tarihi Muratpaşa Camisi’nin yanındaki inşaası yeni biten otel de aynı kervana katıldı.19. yüzyıl Osmanlı’sının çöküşünün hazin simgesi Pera yapıları şimdi Aksaray’da, Şehremini’de Fatih’te, Sultanahmet’te cirit atıyor.
Bizim Milli Görüş’ten gelme, çocuklarına Fatih’ten mülhem Fatih adını takan büyüklerimiz ne mi yapıyor? Devletliler hiç sektirmeden Pera yapılarının açılışlarında kurdela kesip, hayırlara vesile olması için fatiha okuyorlar. Ramazanın otuz günü de beş yıldızlı Pera otellerinde medya huzurunda iftarlarını açıp, sofra duasının ardından fatihayla işi bitiriyorlar.
Son fatiha da bizden olsun:
Türk İstanbul’un ruhuna el fatiha!..