Türkçenin en büyük abideleri olan Kutadgu Bilig, Bâbur-nâme, Atabetu’l-Hakâyık ve Oğuz Kağan Destânını yayınlayarak bizlere kazandıran bu büyük bilgin, bir insanda olması gereken en önemli özellikleri şahsında toplamıştı. Eğer günümüzde yaşasaydı, başkaları gibi, iki makale bir risâle yayınlayıp kendini televizyon ekranlarına atmazdı.
“Türk tarihinin yarattığı duruma ve gerek düşmanlar tarafından vücude getirilmeye çalışılan sun'î manialara rağmen, güneybatı ve kuzeybatı gurupları arasındaki farkları ortadan kaldırarak veya her ikisini de birleştirerek daha zengin ifade imkânları bulmak suretiyle, bir tek yazı dili vücude getirmek için hiç bir engel yoktur. Yalnız her iki zümrenin de bu işin ehemmiyetini kavraması ve her iki gurubun da hususiyetlerine ve bilhassa asıl Türk dilinin kendi bünyesine uygun bir şekilde geliştirmek çaresini bulması lâzımdır. Bunun için de, dilin yalnız bir vasıta olmayıp, bilâkis onun tabiî bir varlık olduğunu ve ancak kendi bünyesi içinde tabiî kanunları dahilinde gelişebileceğini idrak etmek gerekir.”
Yukarıdaki satırlar geçen günlerde ölümünün yıl dönümünde kendisini saygıyla andığım İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Eski Türk Filolojisi Ordinaryüs Profesörü Dr. Reşid Rahmetî Arat’a ait. Bahsettiği kuzeybatı ile güneybatı ise Anadolu’ya ait bölgeler değil. Kuzeybatı İdil havzası, Sibirya, Kuzey Kafkasya, Kuzey Kırım, Batı Türkistan, Doğu Türkistan'ın ve Altaylar'ın bir kısmı ile Afganistan'daki şiveler; Güneybatı gurubu ise Anadolu ve civar sahalar, Kafkasya ve İran Azerbaycan’ı, Türkmen -bugün bir çok bakımdan komşu şivelerin hususiyetlerini benimsememiştir- ve Güney Kırım. Bu bölgeler içinde kalan Türkçe’nin yaşayan ve ölü hemen bütün lehçe ve şivelerini bilen Arat, Türk dilinin en büyük “bilgini” idi. Ömrünü Türk dilinin gelişmesine ve çizdiğimiz harita içinde tek bir Türkçenin konuşulması ve yazım dili olarak kullanılmasına adamıştı.
Türkçenin en büyük abideleri olan Kutadgu Bilig, Bâbur-nâme, Atabetu’l-Hakâyık ve Oğuz Kağan Destânını yayınlayarak bizlere kazandıran bu büyük bilgin, bir insanda olması gereken en önemli özellikleri şahsında toplamıştı. Eğer günümüzde yaşasaydı, başkaları gibi, iki makale bir risâle yayınlayıp kendini televizyon ekranlarına atmazdı. Eserlerini yayınlamadan önce profesör arkadaşlarına, hatta asistanlarına okutur, onların mütalâalarını aldıktan sonra neşrederdi ki, bu o zamanlar dahi bizde pek adet olmayan bir şeydi. Günümüzde aşırı kıskançlıkla saklanarak yazılan ve sonra neşredilen bir çok yazı veya kitapların nereden aparılarak yazıldığını, kokularının neşredildikten sonra ortaya çıktığını olaya bu cepheden baktıktan sonra daha iyi anlıyoruz.
29 Kasım 1964 günü kaybettiğimiz Arat, ayrıca bir nezâket timsali idi. Hiç bir zaman yüksek sesle konuşmayan, kavga ve tartışmalara girmeyen, herkese eşit seviyede değer veren tabiri caiz ise “eski bayramlar tadında” bir bilginimizdi. Asla onu “Türkçeci” olarak kabul edemeyiz. O, bir “Türkçe bilgini” idi. Kendisinin değerlendirmesini bu şekilde yaptığımız zaman günümüzdeki kavram karmaşaların niye ortaya çıktığını çok daha net olarak görüyoruz.
Dediğim gibi eğer günümüzde o ve arkadaşları yaşasaydı, her önüne gelen kolay kolay “ben aydınım” diyemezdi. Cesaret dahi edemezlerdi. Bu kadar da iddialıyım. Sanki onların ölümünü beklediler. Tıpkı beş altı dönümlük koskoca ağaçlar gölgesinde yüzlerce yıldır yaşayan bir köşkün yıkılıp, ağaçlarının kesilip yerine apartmanların dikilmesi gibi. Ne olduysa, onlar “masal olduktan” sonra oldu.
Her yerden fışkırdılar. Mantar gibi, ayrık otu gibi hızla çoğaldılar. İçimize nüfuz etmeye, damarlarımızda kan olup akmaya çalışıyorlar. Yalan, iftira ve iki yüzlülükle ayakta kalmaya çabalıyorlar ve ne acıdır ki, taraftar toplayabiliyorlar. Merak ettiğim iki husus var. “Teceddüt ekalliyeti” dediğimiz bu unsurlar her devirde vardır. Ama çok az bir zümreyi teşkil ederler. Bugün ne oldu da bu kadar çoğaldılar? İkincisi de bunlar dünyanın diğer devletlerinde bizdeki gibi mebzûl miktarda bulunuyor mu?
Yabancı kültürlerin etekleri altına saklanan bu “aydınlıksız aydınların sabahı” vatanımda olmasın!
Başta Arat olmak üzere ebediyete intikal eden gerçek Türk bilginlerine rahmet diliyorum. Bahçelerimizin en kısa zamanda bu ayrık otlarından temizlenerek, yerine gül ağaçlarımızın dikileceği Türk bilgin ve aydınlarına çalışma ve mücadelelerinde kolaylıklar diliyorum.