Osmanlı döneminin her halde en çok tartışılan padişahı II. Abdülhamit’tir. Sultan Abdülhamit, kimilerine göre Kızıl Sultan, kimilerine göre de Ulu Hakan…Ancak kim ne derse desin, Sultan Abdülhamit, çöküş döneminde olan koca bir devleti, 33 sene ayakta tutmuş, bir başka deyişle Osmanlı’nın çöküşünü geciktirmiştir. Ona Kızıl Sultan diyenler bile Sultan Abdülhamit’in özellikle dış politikada çok diplomatik ve kıvrak bir zekaya sahip olduğunu kabul ederler.
İşte o Sultan Abdülhamit’ten, dönemin ileri gelen Yahudileri bir talepte bulunurlar; “Bize Filistin’de küçük bir toprak parçası ver. Size ağırlığınızca altın verelim.”
O ara devletin hazinesi tam takır. Borçlar gırla.. Padişah da hazine de borçtan nefes alamıyor.
Sultan Abdülhamit ise “Biz orayı ancak aldığımız fiyata verebiliriz. Biz o toprakları atalarımızın kanıyla aldık. Kanla aldığımız yeri parayla satmayız. Gücünüz yetiyorsa siz de aynı şekilde alırsınız” der ve Yahudi heyetini huzurundan kovar…
Aradan 100 yıldan fazla bir zaman geçti.
Yıl 2005. Kürsüde Türkiye Cumhuriyeti Devleti Başbakanı Tayyip Erdoğan konuşuyor; “Ben bu ülkemi adeta pazarlamakla mükellefim…”
Bu sözleri ülkenin en önemli değerlerini, bizzat yabancı işadamlarıyla görüşerek bir bir sattığı için kendisini eleştirenlere cevap olarak söylüyor. Erdoğan; “Türkiye’ye yatırımların gelmesi için gerekirse dünyadaki bütün yatırımcılarla tek tek ve her yerde görüşürüm. Bakan arkadaşlarıma da her yerde görüşmelerini tavsiye ediyorum, 'görüşün' diyorum. Çünkü ben ülkemi adeta pazarlamakla mükellefim” diyor.
Kimilerinin Kızıl Sultan dedikleri Sultan Abdülhamit, atalarının kanıyla alınan toprakları satmayı aklının ucundan bile geçirmiyor. Üstelik yapılan çok cazip tekliflere rağmen. Şimdikiler ise Türkiye’deki arazilerin yabancılara satılması için yasa çıkartıyor ve Türkiye’nin hudutları içindeki toprakları, atalarımızın kanlarıyla, canlarıyla aldıkları toprakları, yabancılara satıyor. (Bereket Anayasa Mahkemesi tarafından bu yasa iptal edildi.)
Toprakların satılması durduruldu ama özelleştirme adı altında Türkiye’nin en önemli değerleri bir bir yabancılara satılıyor. Türk Telekom, limanlar, çimento fabrikaları, Tüpraş... Ve akla gelebilecek daha nice değerler…
Türkiye’nin en önemli varlıklarının yabancılara satılmasına karşı çıkanlar da “sermaye ırkçıları” olarak suçlanıyor. Üstelik Başbakan Erdoğan tarafından… Ben veya benim gibi düşünenler, yani Türk Telekom’un, Tüpraş’ın, Erdemir’in yabancılara satılmasına karşı çıkanlar, Tayyip Erdoğan’a göre, “sermaye ırkçıları” oluyoruz…
Türkiye’nin can damarları bir bir satılıyor. Peki bu paralarla ne yapılıyor? Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, bu paralarla borçların ödendiğini söylüyor.
Satmakla ülke kurtarılsaydı ve kalkınma sağlansaydı bunu Sultan Abdülhamit de yapardı. Ama o ülkenin tek karışını satmadı. Sattırmadı…
Şimdikiler ise “Kime satarsam satarım, sana ne kardeşim, sen maaşını almana bak” diyorlar…
Üstelik bunu söyleyenler ve yapanlar, Abdülhamit’e “Ulu Hakan” diyenler…
Düşünün hele Sultan Abdülhamit padişah olsa… Tayyip Erdoğan onun sadrazamı, bakanlar da vezirleri… Tayyip Erdoğan bu sözü söylese…
Ne mi olurdu?
Tarihe iyi bakmak lazım!