İnsanoğlunun mizacı; “bütün sorumluluğu ve kabahati” başkasına yüklemesidir. Kendisini hiçbir şeyde mesul hissetmeyen herkes, kabahati kendi dışındaki partilerde, cemaatlerde, gruplarda, kişilerde görmekte ve çözüme engel olarak onu göstermektedir. Bu düşünce tamamen yanlıştır demek doğru değildir ama büsbütün hakikat de değildir. Her düşüncenin bir hasmı olması son derece tabiidir. Fakat sadece ve sadece bütün suçların faili olarak başkalarını göstermek en hafif ifade ile mesuliyetten kaçmaktır.
Herkese göre Türkiye’nin önemli meselesi farklıdır. Kimine göre en önemli mesele terör sorunu iken, kimine göre başörtüsü ve imam hatip liseleri, kimilerine göre ise Türkiye’nin en önemli meselesi AB’ye giriş sürecindeki Türkiye’nin yapması için önüne sunulan reformlar. Önemli olan meseleleri tespit etmek kadar meselelerin çözümü için ne yapmanın lazım geldiğinin tespitidir.
Kimileri meselenin çözüm yolunu taraftarı olduğu partinin iktidara gelmesiyle, kimi de mensubu bulunduğu dinin yahut sosyal cemaatin anlayışıyla çözüleceği inancında. Kimileri meseleleri çözmesi için Hz. Mehdi’yi beklerken, kimileri de yeni bir Atatürk’ün doğmasını arzulamaktadır.
İnsanoğlunun mizacı; “bütün sorumluluğu ve kabahati” başkasına yüklemesidir. Kendisini hiçbir şeyde mesul hissetmeyen herkes, kabahati kendi dışındaki partilerde, cemaatlerde, gruplarda, kişilerde görmekte ve çözüme engel olarak onu göstermektedir. Bu düşünce tamamen yanlıştır demek doğru değildir ama büsbütün hakikat de değildir. Her düşüncenin bir hasmı olması son derece tabiidir. Fakat sadece ve sadece bütün suçların faili olarak başkalarını göstermek en hafif ifade ile mesuliyetten kaçmaktır. Kişi aynanın karşısına geçebilmeli ve “Acaba” diyerek, şahsi mücadelesini sorgulamalıdır. Çünkü bizim yapacağımız mücadele, meselelerin önündeki birçok engeli kaldıracaktır. Bizim en zayıf ve en can alıcı noktamız kendi mücadelemizin yeterliliğini sorgulayamamamız ve daha fazla mücadele kuvvetini ortaya çıkaramamamızdır.
Evet bizler mesulüz; esir Doğu Türkistan’dan, Çeçenistan’daki vahşetten, K.Irak’taki Türkmen kardeşlerimizden. Evet bizler mesulüz; başörtüsü meselesinde, millî ve dinî çıkarlarımızı korumakta. Evet bizler; yeryüzündeki diğer insanlardan kat be kat mesulüz çünkü biz, üç kıtada at koşturmuş, İslam dünyasının önderi ve hamisi ataların torunlarıyız. “Fırat’ta bir koyunu kurt kapsa Allah bu koyunun hesabını Ömer’den sorar” diyen Hz Ömer kadar mesulüz.
Gerçek dava adamları, hiç görmediği ve bilmediği bir meselede bile kendini mesul hissedendir. Çünkü iman sorumluluk gerektirmektedir. Kişi, “ben ne kadar mücadele veriyorum ve daha fazlasını verebilir miyim?” diye kendine sormalıdır. Herkes yaptığı mücadele ile yetinirse, bir gün eyvah diyebilir ve yalnızca hasmına kızmakla yetinebilir. Halbuki kızılacak kişi rakibinden ziyade bizzat o şahsın kendisidir. Çünkü karşı fikrin mensupları çalışmış, gayret göstermiştir ki, mücadelesini zaferle nihayetlendirmiştir.
O dava adamıdır ki, bütün ömrünü, malını, her türlü varını inandığı davaya verdiği zaman, davasının muzaffer olacağına inanan kişidir. Evet bir kimsenin hayatını ortaya koyarak mücadele etmesiyle ne bütün meseleler hallolacak ne de yepyeni bir dünya kurulacaktır. Ama şunu unutmamak gerekir ki, yeni bir dünya kuramayan bu dava adamı ölümüyle birlikte yeni bir dünyanın kapısını aralayacaktır. Tıpkı ölümsüz dava adamları gibi, tıpkı abide şahsiyetler gibi. O mücadelesinin sonunda “ölümü öldürecektir”
Meselenin çözümünü başkalarının yapacağı mücadeleye bağlayanlar, hakikatte o meselenin çözümünü gönülden arzulamıyor demektir. Herkesin meziyetleri farklıdır. Herkes kendisinin yapabileceği mücadele şeklini seçmeli ve o istikamette gayret göstermelidir. Rahmetli Dündar Taşer ne yapmamız gerektiğini çok güzel ifade etmiştir. “Şekil kavgaları ile, "go home" çığlıkları ile, grevlerle, öldürülecek vaktimiz yoktur. Sokaktan mektebe, kahveden fabrikaya koşmalıyız. Sanayimizi kurmalı, büyük milletin imkânlarını, büyük geleceği kurmak için seferber etmeliyiz.” Şunu artık anlamalıyız ki, hiçbir mesele o meseleyi dert edinen kişilerin şahsi gayreti olmadan çözülemez. Çözüm bizim şahsi gayretimizde, şahsi mesuliyet duygumuzdadır. Gerisi laf-u güzaf!