Bir iki gün içinde aynı gecelerde çok değişik yerlerde meydana gelen eylemler sonucunda sadece Fransa’da 5 bin aracın yanmış olması, olayların kendiliğinden oluşan bir eylemler zinciri olmadığını, iyi örgütlenmiş ve doğrudan göçmenleri suçlayıcı bir amaç içinde olduğunun kanıtıdır.
Bu göçmenler aynı anda eylem yapmak için fırsat mı kolluyorlardı?
Yoksa trafoda ölen göçmenleri bu “göçmen örgütlenmesi” mi öldürdü?
Aylar önce Fransa’da bulunan azınlıklar konusundaki yazımızda “Fransa, kendi azınlıklarına Fransız” demiştik.
Ancak bakış açımız daha çok Bask ve Marsilya sorununa parmak basmak amaçlıydı ve “bir patlama beklenebilir” şeklinde yorumda bulunmuştuk.
Eğer, Fransa’da ortaya çıkan olaylar bu azınlıklardan kaynaklansaydı hiç şaşırmazdık. Ancak “olması beklenen” patlama bambaşka bir noktadan, “göçmenlerden” kaynaklandı. Böylece belki de Fransa “muhtemel azınlık ayaklanmaları”nın önünü almak için “anti terör yasaları”nın alt yapısını oluşturacaktır.
Fransa’da başlayan ayaklanmanın nedeni güya bir elektrik trafosunda ölen iki Faslı idi ve o trafoda bir de yaralı Türk vardı. Fransa’da başlayan olaylar kısa sürede Belçika ve Almanya’ya da sıçradı…
Aslında, medeniyetler çatışmasının sıradan bir oyunu bu… 1940 yılında Adolf Hitler ile Fransız Mareşali Petain arasında varolan Almanya-Fransa Dostluğu, biliyorsunuz bir kaç yıl önce Schröder ve Chirac arasında tekrarlanmış ve güya Avrupa Birliği adını taşıyan Birleşik Faşist Avrupa İmparatorluğu kuruluşunu tamamlamıştı…
Türkiye ise bu gelişmelere rağmen ısrarla “Avrupa Birliği’ne gireceğiz” nidalarıyla kendi kamuoyunu kandırmaya çalışırken Yeni Dünya Düzeni’nin Kristalizasyonu Projesini anlayamadı. Halen de anlayacağa benzemiyor.
AVRUPA OLAYLARI ÖRGÜTLÜ
Bir iki gün içinde aynı gecelerde çok değişik yerlerde meydana gelen eylemler sonucunda sadece Fransa’da 5 bin aracın yanmış olması, olayların kendiliğinden oluşan bir eylemler zinciri olmadığını, iyi örgütlenmiş ve doğrudan göçmenleri suçlayıcı bir amaç içinde olduğunun kanıtıdır.
Bu göçmenler aynı anda eylem yapmak için fırsat mı kolluyorlardı?
Yoksa trafoda ölen göçmenleri bu “göçmen örgütlenmesi” mi öldürdü?
İki göçmenin ölmüş olması bu tip bir kalkışmaya neden olabilir mi?
Fransa’da bir tepki varsa neden Almanya ve Belçika’ya da sıçradı? Oralarda sorun neydi?..
Sorular uzatılabilir.
Fransa’da göçmenlerin tamamına yakını eski sömürgelerden gelen Müslümanlar… Belçika’da suçlananlar Türk… Almanya’da ise Türkler dışında kitlesel eylem yapabilecek hemen hemen hiç bir Müslüman göçmen yok…
Kafanızı kumdan çıkarın çünkü devekuşları bile kafalarını hiçbir zaman kuma gömmezler…
Huntington’un sunduğu “Medeniyetler Çatışması” planının Avrupa ayağı başlamıştır…
Eğer göçmenler zor durumda ve ezilen konumda ise ve buna isyan ediyorlarsa, bu ülkelerde bulunan Avrupa Birliği üyelerinden gelen göçmenler neden eylemlere katılmıyorlar?..
Tarihe biraz ilgisi olanlar hatırlayacaktır… Almanya’da 1930’lu yıllarda başlayan bir anlayışla önce Yahudi düşmanlığı körüklenmiş, ardından Alman Meclis binası kundaklanmış ve yabancılara ve Yahudilere karşı (bu arada Nazi Partisi muhaliflerine karşı) bir Kristal Gecesi harekâtı başlatılmıştı. Yıllar sonra anlaşıldı ki Meclis Binası’nı Nazi Partisi’nin kendisi kundaklamıştı.
Polis provokasyonları konusunda Fransa, her dönemde ders olarak okutulan bir ülkedir. Yani, devlet eliyle yaratılan kışkırtıcı eylemler konusunda Fransa son derece deneyimli ve mahirdir…
Almanya’da Türk nüfusunun % 40’ının işsiz, Fransa’da Müslümanların “köle” statüsünde olduğu, Belçika ve Avusturya’da ise her zaman ırkçı görüşlerin prim yaptığı göz önüne alınırsa şimdiki eylemlerin neye hizmet edeceği açıktır.
Nüfusun giderek azaldığı Avrupa ülkelerinde toplumsal bir güç haline gelen göçmenler, tabii olarak Avrupa siyasal yapısını rahatsız etmektedir. Bu gidişin bir şekilde önlenmesi gerekmektedir onlara göre…
Bize demokrasi dersi vermeye çalışan Avrupa ülkelerinden, hatırlayınız:
İngiltere, polisin uyarısız ve tam serbest silah kullanımını kabul etti ve güya yanlışlıkla bir genci tren istasyonunda öldürdü…
Fransa, terör eylemlerinde polisin ve jandarmanın “kontrolsüz silah kullanımına” izin veren yasalar çıkardı.
Üstelik Sarkozy’nin önceki ırkçı söylemleri ve son olaylar üzerine kendi ülkesinin vatandaşlarına “pislikler” diye hitap ettiği biliniyorken bu ülkede Müslümanların güya yaptıkları eylemler onu haklı çıkarmış olmuyor mu? Bir Fransız bakanın bu tür tavır içinde olması “yangına körükle gitmek” değil de nedir?...
Belki de Sarkozy’nin niyeti kendi kamuoyunu göçmenlere karşı kışkırtmaktır…
Bu durumda Bask, Brötanya ve Marsilya sorunları ikinci plana atılmış olacaktır.
Aynen İkinci Dünya Savaşı öncesi gerçekleştirilmiş olan operasyonlar tekrar sahneye konmaktadır. Dün bunun adı Yahudilerle savaştı, şimdiki adı da göçmenlerle savaş olacaktır ve asıl hedef tahtası Müslümanlar olacaktır.
Ardından bu bahaneyle çıkarılacak anti-terör yasası Fransa’ya hem Müslüman azınlığı ezme hem de başına bela olan Bask ve Marsilya sorunlarını bertaraf etme fırsatı verecektir.
Biz bu filmi ülkemizde ve Avrupa’da defalarca seyrettik. Avrupa Birliği yanlısı veya karşıtı bütün aydınlara sesleniyorum…
Avrupa’da meydana gelen olayları tarihin süzgecinden geçirerek ve siyasal görüşünüz ne olursa olsun ülke çıkarlarına uygun perspektifle değerlendirmenizi istiyorum.
Bu, her hangi bir aydının ülkesine borcudur.
Avrupa, kristalleşmeye çalışmaktadır, haberiniz olsun…