Kasım 2008

Ö T E S İ

 

24.04.2024 



-

 
Ahmet Özdemir

81’inci Ölüm Yılında Ziya Gökalp


Ziya Gökalp’ın ikinci şiir kitabı “Kızıl Elma” 1915 yılında yayınlandı. Ziya Gökalp aruzu bırakmış, “Aruz sizin olsun hece bizimdir” demişti. Devrin olaylarını, milli amaca göre incelemiş şiir diliyle aktarmıştı. Türk destanları ve halk masallarından yararlanmıştı. Milli kahramanları bu destanlar içinde yüceltti. Onlarla millî terbiyenin gerçekleşmesine çalıştı.

Türkçülüğün atalarından biri olan Ziya Gökalp, 1876 yılında Diyarbakır’da doğdu. 25 Ekim 1924’de İstanbul’da öldü. Küreselleşme adıyla iki kutbun çekimine giren ülkemizde, bir yandan milli hayat mı diğer yandan ümmet hayatı mı yaşayacağımızın tartışması yapılıyor. Ziya Gökalp’ın ölümünde 81 yıl sonra düşünceleri yeniden gündemimize geldi.. Çünkü onlar, günümüz Türkiye’sinin sorunlarına ışık tutuyor.
Ziya Gökalp’ın şiirlerini, 1908’e kadar olan ve sonrası olmak üzere iki dönemde incelemek yerinde olacaktır. 1908 yılında “Şaki İbrahim Destanı” kitap olarak yayınlanmıştı. 1908 yılından önce yazdığı şiirlerin büyük bölümü kitaplarında yer almamıştı. O şiirler, çeşitli gazete ve dergi sayfaları arasında kaldı.
Ziya Gökalp, 1908 öncesi şiirlerinden halka seslendiklerini hece vezniyle, istibdada ve düzene karşı isyanlarını aruz vezniyle yazdı. Kitaplarına almadığı şiirlerinin çoğunda eski şiirin izleri vardı.
İlk dönem şiirlerinden olan Şaki İbrahim Destanı, Şaki İbrahim aşiretinin yıllarca süren baskın, yağma, cinayetlerine karşı, halkı yanına alarak verdiği mücadelenin anlatımı yanında, yönetime ve düzene karşı ilk isyanının dile getirilişiydi. Destanda, milli konular, eserin temelini oluşturuyordu. Bu destanda halkı isyana teşvik vardı. Diyordu ki:
Siz hepiniz yarı yolda kalsanız
Vazifeye davet için yalınız
Gideceğim hükûmete ben kendim!

Her ferdimiz bu fikirde olmalı
Gönüllere fedailik dolmalı
Bağırmalı: “Ya adalet, ya ölüm!”
1908, Ziya Gökalp’ın ikinci kez İstanbul’a geldiği yıldı. İttihat ve Terakki mensuplarıyla sık sık görüştü. Hürriyet ilân etmekle her şeyin bitmeyeceği görüşündeydi. Cemiyete yeni fikirler aşılamak gerektiği ve bu fikirlerin başında milliyetçilik olduğuna ilişkin önerileri pek ilgi görmeyince Diyarbakır’a döndü. Aynı yıl Selanik’e çağrıldı. Burada İttihat ve Terakki umumî azalığına seçildi.
Selânik Ziya Gökalp’ın hayatının bir dönüm noktasıydı.
Başyazarlığını Ali Canip Yöntem’in yaptığı Genç Kalemler dergisinin yazı ailesine katıldı. Ziya Gökalp’ın; Demirtaş, Tevfik Sedat ve Gökalp imzalarıyla yazdığı ideolojik şiir ve makaleleri önemli bir yer tutmaktaydı. "Turan" adlı şiirini Tevfik Serdar takma ismiyle bu dergide yayımlamış, büyük yankı uyandırmıştı.
Bu şiirde nabızlarında vuran duyguların tarihin derinlerinden gelen, necip ırkın zaferlerinin sesi olduğunu vurguluyor ve şöyle bitiyordu:
“Vatan ne Türkiye’dir Türklere, ne Türkistan
Vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan!”
Bu şiir Türk düşünce hayatına yeni bir ufuk açmıştı. O ortam içinde, bıkkın ve bezgin ruhlara canlılık getirmiş, gözleri Türk yurduna çevirmişti. Bu şiir tam zamanında yayınlanmıştı. Çünkü Osmancılıktan da İslam birliği fikrinden de ülke için tehlikeler doğacağını gören genç ruhlar, kurtarıcı bir ideal arıyorlardı. Turan şiiri bu idealin ilk kıvılcımı idi. Yine Genç Kalemler Dergisinde 1909 yılında yayınlanan “Altın Destan” da aynı ilgiyi görmüştü. Türk ırkının eskiden şanlı bir birliğe sahip olduğu, müstakil devletler kurduğu, büyük kahramanlar yetiştirdiği belirtilerek, bugünkü dağılmışlığın, yabancı milletlerin boyunduruğu altına girmişliğin, üzüntüsü dile getiriliyordu.
“Kırklar karar verdi: yediler üçler,
Oldular kılavuz, kalmadı göçler,
Yarın ilhan çıkar alınır öçler,
İlhan tacı boşta; alan nerede?
Gideyim arayım: aslan nerede?”
Benzeri kıtalarda olduğu gibi, milli duygulardan ve zaman zaman da mistizmden yararlanarak, sonunda moral unsuru yaratmaya çaba gösteriyordu:
Ziya Gökalp’ın ikinci şiir kitabı “Kızıl Elma” 1915 yılında yayınlandı. Ziya Gökalp aruzu bırakmış, “Aruz sizin olsun hece bizimdir” demişti. Devrin olaylarını, milli amaca göre incelemiş şiir diliyle aktarmıştı. Türk destanları ve halk masallarından yararlanmıştı. Milli kahramanları bu destanlar içinde yüceltti. Onlarla millî terbiyenin gerçekleşmesine çalıştı.
Ziya Gökalp’ın 1918 yılında yayınlanan Yeni Hayat adli şiir kitabında yer alan eserler içerisinde duygusal olanları vardı. Ama büyük çoğunluğu, didaktik, yani öğreticiydi. Bu şiirlerin tamamı Ziya Gökalp ülküsünün aynalarıydı.
“Güzel dil Türkçe bize. / Başka dil gece bize. / İstanbul konuşması, / En saf en ince bize.” kıtasıyla başlayıp “Türklüğün vicdanı bir, / Dini bir vatanı bir, / Fakat hepsi ayrılır, / Olursa vicdanı bir.” kıtasıyla biten “Lisan” şiiri, Türk dilini, Türk edebiyatını ve sanatını yükseltme şuuru vermeyi amaçlamıştı.
Ziya Gökalp’a göre, yeni hayat demek yeni ekonomi, yeni aile, yeni sanat, yeni felsefe, yeni ahlak, yeni hukuk, yeni siyaset demekti. Bu yeni hayat; milli hayattı.. Ümmet devleti yerine millet devletine dayanan bir yaşayıştı. Vatan adlı üç kıtalık şiiri ile yaratılacak yeni hayatı adeta özetleyivermişti:
“Bir ülke ki camiinde Türkçe ezan okunur,
Köylü anlar manasını namazdaki duanın...
Bir ülke ki mektebinde Türkçe Kur'an okunur,
Küçük büyük herkes bilir buyruğunu Huda'nın...
............................
Bir ülke ki çarşısında dönen bütün sermaye,
Sanatına yol gösteren ilimle fen Türkündür.
Hırfetleri birbirini daim eder himaye;
Tersaneler, fabrikalar, vapur, tren Türkündür...
Ey Türk oğlu, işte senin orasıdır vatanın!”

Yeni Hayat’ta birçok milli ve sosyal meseleler işlenmişti. Vatan, millet, ahlak, din, devlet, kadın, lisan, medeniyet, üniversite gibi birçok konu batı uygarlığının gereklerine göre, ama milli karakterimize uygun bir şekilde anlatılmıştı. Bunlar içinde öyle şiirler vardır ki, aradan doksan yıl geçmiş olmasına rağmen, bugünkü hayat şartlarımızdan daha ileriyi göstermekteydi.
Ziya Gökalp’ın 1923 yılında yayınlanan Altın Işık adlı kitabında, manzum ve mensur masallarla iki perdelik bir piyes yer almıştı. Diğer kitaplarında olduğu gibi ağırlıklı olarak bu kitabında çocuk terbiyesini ilişkin mesajları manzume ve mensurelerinde serpiştirilmişti. Altın ışık, çocuklarımıza tarih bilinci vermek, onların geçmişlerini ve milli değerlerimizi sevmelerini sağlamak için hazırlanmıştı.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Atatürk, fikrilerinin babasının Ziya Gökalp olduğunu söylemişti. Ziya Gökalp’ın ömrü vefa etseydi eğer, Cumhuriyet'in çok büyük bir düşünürü olacaktı.
Ziya Gökalp da Atatürk için:
"Evvelce, Türkiye'de Türk milletinin hiçbir mevkii yoktu. Bugün, her hak Türk'ündür. Bu topraktaki hakimiyet Türk hakimiyetidir. Siyasette, kültürde, iktisatta hep Türk halkı hakimdir. Bu kadar kat'i ve büyük inkılabı yapan zat, Türkçülüğün en büyük adamıdır. Çünkü düşünmek ve söylemek kolaydır. Fakat, yapmak ve bilhassa muvaffakiyetle neticelendirmek çok güçtür."
Gökalp’ın, "... Türk'üm diyen her ferdi Türk tanımaktan, yalnız Türklüğe hıyaneti görülenler varsa, cezalandırmaktan başka çare yoktur" görüşü, Atatürk tarafından, "Ne mutlu Türk'üm diyene" şeklinde ifade edilmişti.
Her meyveli ağacın taşlandığı gibi, Ziya Gökalp da taşlardan nasibini almıştı.Bunlardan birisi onun Türk olmadığına iddiasıydı. Bu iddiaya şiirle cevap verdi. İlk defa Kastamonu Açıksöz gazetesinin 20 Nisan 1921 tarihli nüshasında yayınlanan bu şiir şöyleydi:

“Ben Türküm! Diyorsun, sen Türk değilsin!
Ve İslâm'ım! Diyorsun, değilsin İslâm!
Ben, ne ırkım için senden vesika,
Ne de dinim için istedim ilâm!
Türklüğe çalıştım sırf zevkim için,
Ummadım bu işten asla mükâfat!
Bu yüzden bin türlü felâket çektim,
Hiçbir an esefle demedim: Heyhat!
Hattâ ben olsaydım: Kürt, Arap, Çerkez;
İlk gayem olurdu Türk milliyeti;
Çünkü Türk kuvvetli olursa, mutlak,
Kurtarır her İslam olan milleti!
Türk olsam olmasam, ben Türk dostuyum,
Türk olsan olmasan, sen Türk düşmanı!
Çünkü benim gayem Türkü yaşatmak,
Seninki öldürmek her yaşatanı!
Türklük hem mefkûrem, hem de kanımdır:
Sırtımdan alınmaz, çünkü kürk değil!
Türklük hâdimine "Türk değil!" diyen,
Soyca Türk olsa da "piçtir! Türk değil!


ufuk@ufukotesi.com

Bu yazı toplam defa okunmuştur.

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.

UFUK ÖTESİ.COM

BU YAZIYI TAVSİYE EDİN

Adınız  Soyadınız

E-posta adresiniz
Arkadaşınızın e-posta adresi

 

Yazdır  - Sayfanın Başına Dön 

 

 Sayı :79

 KÜNYE
 
 ARŞİV
 
 ABONELİK
 
 REKLAM
 
 
  YAZARLAR
 Ali Arif Esatgil
Bayrak gibi yaşamak...
 Alptekin Cevherli
En zor yazım…
 Doç. Dr. Fethi Gedikli
Şimşek gibi çakıp geçen ülkücü
 Dr. Yusuf Gedikli
Sevgili Kemalciğim, candaşım, kardaşım, arkadaşım…
 Kemal Çapraz
Son söz...
 Olcay Yazıcı
Asil Neslin Son Temsilcisi: Kemâl Çapraz
 Bayram Akcan
“BOZKURT” Kemal ÇAPRAZ
 Aydil Erol
Bu çapraz, kimin çaprazı?!!
 Şahin Zenginal
Sensiz hayat zor olacak
 Ünal  Bolat
Sevdiğini Türk için seven Alperen
 Hayri Ataş
“YA BÖYLE ÖLÜM DEĞİL Mİ ERKEN”
 Mehmet Türker
Türk Dünyasının dervişi
 Mehmet Nuri Yardım
Kemal Çapraz diye bir kahraman
 Prof Dr. Ali Osman Özcan
Ufuk Ötesinde Çapraz Ateş
 Orhan Seyfi Şirin
Çapraz doğuştan ‘Reis’ti
 Rasim Ekşi
Kardeşim Kemal’in Vasiyeti
 Dr. Orhan  Gedikli
Sevgili Kemal Kardeşimin Ardından
 Özdemir Özsoy
Seni unutamayız
 Dr. Ünal Metin
“Ufuk Ötesi” yaşıyor
 Aybars Fırat
Kastamonu Beyefendisi
 Süleyman Özkonuk
Öteki Ufuk
 Zeki Hacı ibrahimoğlu
30 yıllık dostumdu
 Coşkun Çokyiğit
Kemal Çapraz “Tek Ağaç”lardandı
 Baki Günay
Kırım Meclisinde Kemal Çapraz sesleri
 Ahmet Tüzün
İz Bırakan
 Cem  Sökmen
Metropoldeki dâvâ adamı: Kemal Çapraz
 Hüseyin Özbek
Kemal Bey
 Asuman Özdemir
Sermayeye kurban gittin…
           
       
 
   

Karahan 2002