Çevresinde yaşlı dede ve nineleri olanlar bunu pekâlâ deneyebilirler, biraz netameli veya çetrefilli olan yakın geçmişimizden bir konuyu ya da kişiyi onlara sorun, göreceksiniz ki sizlere televizyon ve gazetelerin anlattığından çok daha farklı bir geçmiş sunacaklardır…
Şimdi bu yakın geçmişte olup bitenleri bir kıyıya bırakarak, biraz daha eskiye dönelim…
Hep söylenir; “resmi tarihte çeşitli yanlışlar var” diye. Çoğu zaman bu sözü deli saçması bir paranoya olarak algılar, insanlığın geçmişi hakkında bildiğimizden farklı şeyleri öne sürenlere hayal dünyasında yaşıyormuş gibi bakarız. Bazen de biraz yaşı geçkince olanlarımız kendi yaşadıkları hayatın daha sonraki nesiller tarafından farklı şekilde dile getirilmesine itiraz edip; kendi elleriyle tuttukları, gözleriyle gördükleri, kulaklarıyla duydukları şeylerin değiştirilerek torunlarına anlatıldığını işittiğinde itiraz edecek olduklarında “bunak” damgası yemekle karşı karşıya kalırlar… Değil mi?
Çevresinde yaşlı dede ve nineleri olanlar bunu pekâlâ deneyebilirler, biraz netameli veya çetrefilli olan yakın geçmişimizden bir konuyu ya da kişiyi onlara sorun, göreceksiniz ki sizlere televizyon ve gazetelerin anlattığından çok daha farklı bir geçmiş sunacaklardır…
Şimdi bu yakın geçmişte olup bitenleri bir kıyıya bırakarak, biraz daha eskiye dönelim…
Bütün dünyada okutulan tarih kitaplarında çok çok ciddi mantık hataları göze çarpıyor. Hatta bunun ortaya çıkmaması için belki de; bütüncül öğretim yerine, öğrencilere parçalı öğretim uygulanarak, öğrencinin eş zamanlı olaylar ve devletlerarasında bağlantı kurup, mantık yürütmesinin önüne geçiliyor. Hele ki son dönemde yazılan tarih kitaplarında olduğu gibi Batı kaynaklarından tercüme yapıldığı için işin iyice cılkı çıktı. Fransız ihtilâli diye öne sürülen yağmacılar ve katiller sürüsünün medeni (!) etkilerine onlarca sayfa yer ayırıp, güya milliyetçilik bu sayede icat edildi yalanı bütün dünya insanlarının beynine çivi gibi zorla çakılırken, insanoğlunun doğasından gelen tarafçılık güdümleri ve milletlerin birbirlerini daha iyi anlayıp tanışmaları için yaratılmış olan sonsuzdan gelen bir sistemi üç-beş hayvan tipin icadıymış gibi insanlara yutturuyorlar… Oysa Orhun yazıtlarından tutun da Divan-ı Lügat-i Türk’e kadar pek çok eser de milliyetçilik duygusu çok açık bir şekilde belirtiliyor. Bunlar sadece kendimizden olan bin yıllık kaynaklar, yabancı kaynakları da merak eden okur. İnsan olan her mekânda, millî hisler vardır ve bütün dejenere çalışmalarına rağmen de olacaktır!
Bütün dünya kitaplar ve medya üzerinden oynanan çok ciddi bir dezenformasyon ile karşı karşıya. İnsanlara tarihleri o kadar yanlış öğretiliyor ki, Atatürk’ün dile getirdiği; “Türk çocuğu tarihini öğrendikçe, daha büyük işler başarmak için kendinde olan kuvveti bulacaktır” mealindeki sözünün dahi gerçekleşmesinin önüne geçiliyor. Bugün ortalama lise mezunu herhangi bir öğrenciye sorun. Size Türk Milleti’nin hangi başarısından ya da icadından bahsedebilecektir. Savaşlardaki yenilmezlik dışında kendisine ne öğretilmiştir. Millî hedef dediğinizde ezberik birkaç söz dahi söyleyebilecek öğrenci sayısı, iki elin parmaklarını geçmez. Oysa dünyaya bütün medenî bilgileri öğreten ve bugün kullanılan pek çok alet ve kimyasal maddenin mucidi bu asil millettir. 1071’den evvelki Anadolu Türk tarihini kaç kişi bilmektedir. Hunlar’dan önceki binlerce yıllık Türk tarihi nerededir? Hazar, Altınordu, Batı Hun v.s. Türk devletlerinin halkları bugün nerededir? Bunların çocuklarına ne oldu? Koskoca Endülüs Devleti yaklaşık bin yıl sonra tarihten nasıl silindi? Endülüs’te Türklerin yönetimdeki gücü neydi? Amerika’nın keşfedildiğinin iddia edildiği tarihte dünyanın iki süper gücü olan Osmanlı ve Babür Türk devletlerinin hiç haberinin olmaması imkân dahilinde mi? Osmanlı Devleti bu kıta’yla gerçekten ilgilenmedi mi? Fransa’da dans icat edildiğinde “kadın erkek birlikte raks etmesi ahlâka mugayir” diyerek ferman çıkartarak yıllarca Paris’te dansı yasaklatan süper güç, Amerika kıta’sında soykırıma tabi tutulan yüz milyonlarca insan hakkında hiç mi bir şey yapmadı? Yani soruyorum, Amerika’nın İspanyol tarihi var, Portekiz tarihi var, Fransız tarihi var, İngiliz tarihi var da, Türk tarihi hiç mi yok? Bu yeni keşfedildiği iddia edilen kıta’dan gelen ayarı düşük altınlarla ekonomisi alt üst olmaya başlayan devrinin tek süper gücü, Barbarosların, Piri Reislerin, Turgut Reislerin, Seydi Ali Reis’lerin Karadeniz’i, bütün Akdeniz’i ve Hint Okyanusu’nu içdeniz haline getirirken ve devletin sınırları Fas’a kadar dayanmışken devrinin en güçlü donanması hiç mi okyanusun öte tarafına geçmedi? Yoksa zaten gidip geliyorlardı da bu alış-verişler sadece Osmanlı Arşivlerinde mi kaldı? Tsunami olmasaydı Endonezya’daki Türk tarihini hiçbir zaman öğrenemeyecek olan bu millet, Amerika kıtasındaki “Türk ve Tütün (Turks and Tobacco)” adalarına veya “Türk ve Kakao (Turks and Cacaos)” adalarına ya da “Büyük Türk (Grand Turk)” adalarına bu adların niçin verildiğini öğrenmesi için de oralarda bir felâket mi yaşanması gerekiyor?
Hatta saçma sapan şu günü, bu günü diye kutlayan ve hayvan tiplerin oyuncağı olmuş zavallı insanlık hiç düşünmüyor ki, biz madem her şeyin ilkinin anma günü düzenliyoruz, neden Ay’ın fethinin anma gününü düzenlemiyoruz? Ya da niye Amerika’nın keşfi sadece bir-iki geminin katıldığı sade bir törenle ayıp olmasın diye usulen yapılıyor. Hatta niye Avustralya’nın (Okyanusya) keşfi hiç kutlanmıyor? Bunlar sevgililer gününden, ya da bilmem kimin bilmem ne hastası olması dolayısıyla yapılan anma gününden daha mı az önemli?
İşte size ipucu merak eden inceler! Kapıyı göstermek bizden…