Bakınız! Mehmet Barlasların, Nazlı Ilıcakların sevdikleri, övdükleri süper gücün haline!.. Onların ve onlar gibilerin sevdikleri ABD çizgisine, sürekli parlattıkları süper güce ne oldu? Sahte dev, yoksa cüce mi oldu? Yoksa kovamı oldu? Belki de kovadan da beter oldu. Şimdi bu süper güç hakkında, şakşakçılar ve çanak yalayıcılar, istedikleri gibi havlayabilirler.
İnsanımız ‘düşmez kalkmaz bir Allah’ der. Gerçektende öyle değil midir? Bunun bir örneği de, ABD’nin güneyini vuran Katrina kasırgasıyla tescil olundu. Süper güce ne oldu? Topu mu patladı? Bu bağlamda, geçmişte duyduğum bir fıkrayı, ABD’li sıtratejistlere, yağcılarına, şakşakçılarına ve ya da dünyanın kaderini belirlemeye çalışanlara, anlatmakta fayda vardır diye düşünüyorum. Kenar mahallede yaşayan gence, arkadaşlarından birisi sürekli kızdırmak için ağızla saldırıyormuş. Saldırıdaki ana kelime de ‘top’ imiş. Bu bağlamda adam, sürekli arkadaşına, her ortamda “top, top” diye bağırıyormuş. Gel zaman git zaman, günler ayları bu şekilde kovalaya kovalaya geçivermiş. Nihayet “top” diye hakarete uğrayan genç adam, kendisine bu hakareti yapana karşı “ona öyle bir ceza vereyim ki, bu olay, cümle aleme örnek olsun” demiş ve ondan sonra da “değil başka bir kişiye ‘top’ demeyi, bu kelimeyi ağzına bir daha alamayacak hale gelecek” diye düşünmüş. Nihayet sabrı taşarak, evdeki ekmek bıçağını eline alan delikanlı, kendisine sürekli “top” diyen şahsı, mahallenin köşesinde beklemeye başlamış. Kısa bir süre sonra da, “top” diyerek arkadaşına hakaret eden genç, caddenin ilerisinde belirmiş ve kendisine doğru yaklaşmış. Yine sırıtarak ”ne haber top” demeye çalışır çalışmaz; ekmek bıçağını ortaya çıkaran genç “gel ulan buraya, şimdi sana top neymiş göstereyim de anla” diyerek, kendisine sürekli hakaret eden ve aşağılayan gencin üzerine yürümüş. Pabucun pahalı olduğunu gören geveze genç, korkudan arkasını dönerek, tabana kuvvet kaçmaya çalışmış ve bu sırada, kaba etlerine doğru bir iki kere bıçağın saplandığını hissetmiş. Bu durum karşısında bıçağı saplayan genç, sapladıkça: “al işte, gör topunun halini” diyerek, kaba etlerinden kanlar süzülen genci, tutarak kendisine doğru döndürüvermiş; “işte gördün değil mi? Bunu iyi hatırla ve hiçbir zamanda unutma! Sabah akşam bana ‘top top dedin.’ İşte senin topunu da ben patlattım. Git nerede diktirirsen diktir. Bu yaptığımı da her zaman hatırlarsın. Bu sana hediyemdir. Senin topunu patlatan kişi benim. Artık senin topundaki imza ve mühürde, her zaman bana ayit olacaktır. Bu hediyemi de, hayatının ibret olacak bir hediyesi olarak kabul et” demiş...
Evet dünya adlı gezegenimizin çeşitli bölgelerinde bulunan şımarık, yılışık gençlere benzeyenler vardır. Bunlar çoğunlukla Anglo-Sakson-Yahudi eksenli doğrultuda olan; ABD, İngiltere, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda ve İsrayil gibi ülkeler değil midir? Bu şımarık gençlerin ‘en yılışığı ve en şımarığı, bu konudaki süperi hangisi olabilir’ diye bir soru sorarsanız? Bu soruyla ilgili olarak sizlere kolaylıkla liderliği, ABD’nin kimseye bırakmayacağını söyleyebilirim. Öyleyse size göre, dünyada kimin topu patlatılmıştır? Onu da hepimiz biliyoruz. Ben size, ‘bu şımarık, yılışık, çıkarcı ve topu patlayan genç olarak ABD yönetimini düşünün ve bu benzetmeden de hiç çekinmeyin’ derim. Peki, şımarık, yılışık, çıkarcı ABD’nin sürekli olarak bir ölçüde “top top” diye hakaret ettiği genç ya da gençler, bu dünyada size göre kimler olabilir? Siz yine düşüne durun! Ben size bu konudaki düşüncemi söyleyeyim. Bu bazen Viyetnam’dır; bu bazen Afganistan’dır; bu bazen de Irak’tır. Ne yazık ki, böyle farklı coğrafyalardaki ülkeler bazında, örnek vermeye çalıştığımız gençlerin, ABD’ye onun anladığı dilden cevap verecek güçleri günümüzde azdır. Fakat onların bu gün için güçleri az olsa da, dünyada ki sonsuzluğun ve hayatın kaynağı olan büyük ve yüce Allah’ın, elbette tasvir olunamayan gücü ve sonsuz kudreti vardır... İşte yüce Allah, sonsuz gücünü ve hakimiyetini, bir kez daha ortaya koymuş ve bunu ABD’nin güney kıyılarında göstermiştir. Görüldüğü gibi bu durum, bize göre ABD üzerinde, Allah’ın bir tokadıdır.
SÜPER GÜÇ (!)
Bakınız! Mehmet Barlasların, Nazlı Ilıcakların sevdikleri, övdükleri süper gücün haline!.. Onların ve onlar gibilerin sevdikleri ABD çizgisine, sürekli parlattıkları süper güce ne oldu? Sahte dev, yoksa cüce mi oldu? Yoksa kovamı oldu? Belki de kovadan da beter oldu. Şimdi bu süper güç hakkında, şakşakçılar ve çanak yalayıcılar, istedikleri gibi havlayabilirler. Ufuk Ötesinin 29. sayısında (Eylül 2004) bu köşede, ‘Yönetmen, Yöneten, Yönetilen’ konulu yazımızda, H.Celal Güzel’in, bir televizyon purogramındaki Tayyip Erdoğan lehinde abartılı taraftarlığını eleştirmiş ve nihayet şunları da yazmıştık. “Hasan Celal Güzel, Veysel Atasoy’un ölümüyle, ciğerinin yandığından bahsediyor. Evet kaderi görüyor musunuz? Çağ atlatılan bu ülkede, çağ atlatıcılar böyle bir ölümle karşılaşıyorlar ve Hasan Celal Güzel efendi ABD’de böyle şey olmaz diyor. Evet şimdi bu Hasan Celal Güzel efendi, ABD’deki Katrina kasırgası sonrasını görünce, ‘asıl Türkiye’de böyle bir şey olmaz’ diyebilme cesaretini, delikanlılığını gösterebildi mi? Neyle ilgili olarak? ABD’deki yağma, talan, insan eti yeme konusuyla ilgili olarak. Geçmişteki bazı kısır anlayışlar, bize ABD’yi neredeyse cennet olarak tanıtmaya çalıştı ve bunların ağababaları olan Menderes’ler “Küçük Amerika” masalını uydurdular. Daha sonraları da Amerikan müziği, sineması, basketbolu, dili, bizlere “Amerikan Rüyası” olarak lanse edildi. Fakat bu rüya günümüzde, Katrina kasırgasında ölen binlerce zenci için ancak ve ancak, kabus olarak ortaya çıkmıştır.
Ülkemizde bazı Müslüman geçinenlerin gazetesinde de, son yıllarda eski komünistler, yeni yoldaş olarak, namaz ehli olarak geçinenlerle, omuz omuza yazılar yazmaktadırlar. Eski komünistler acaba, namaz kıldığını söyleyenlerle omuz omuza, kimin cenaze namazını kılmak istiyorlar? Yeni Şafak adlı gazetede Koray Düzgören, Kürşat Bumin gibi eski yoldaşlar, şimdi hidayete mi erdiler? Bunlar komünist kazıntıları ya da kalıntıları değil miydi? Bunların düşünceleri, hezeyanları, salyaları, Yeni Şafak gazetesi eliyle nereye boşaltılıyor? Kürşat Bumin denilen şahıs, ATV ekranlarında bir zamanlar Ali Kırca’nın siyaset meydanında üniversiteli gençlere, ‘bu ülkede nasıl yaşıyorsunuz?’ safsatalarını sayıklarken, gençlerin çoğu, delikanlı olarak ona gereken cevabı veriyordu. Fakat adamda her halde pek yüz olmasa gerek, beğenmediği, sevmediği bu ülkeyi bir türlü terk etmiyor? Niçin? Böylesi adamların hala bu ülkede, üstelikte dinci bezirganlar ve onların sadık (!) okuyucuları eliyle işkembeleri doyuruluyor? Böylesi bir ortam ve böylesi kişiler bu ülkede, Türk milletinin önünde durmaya, layık mıdır? Siz söyleyin Allah aşkına! Türk milleti, gerçekten fedakar ve özverili bir toplumdur. Türkiye’de Türk kökenlilerin dışında, elbette başka başka kökenliler vardır. Türkiye’de; hırsız, kapkaççı, üç kağıtçı, töre cinayetçisi, kan davacısı ne yazık ki vardır. Fakat biyolojik anlamda, bunlardan kaçta kaçı Türk’tür? Suçlu ya da suça bulaştırılmış Türklerin, ülkemizdeki mozayik adı verilenlere oranı ne kadardır? Bu konu da istenirse çok kolay bir şekilde analiz yapılabilir. Her şeyi analiz edenler, bu konuda ses çıkaramıyorlarsa, bunda da bir sebep vardır. Onlar bu sebebi çok iyi biliyorlardır ki, bu konuda seslerini hiç çıkarmıyorlar. Yoksa buluntularını Türk milleti aleyhine delil olarak kullanmak için, bir dakika bile durmazlardı. Türk milletinin en büyük suçu, kendi insanına; yani yakınına, akrabasına karşı olan miras ve mülkiyet mücadelesidir. Organize bir yapı oluşturamadığından, ekonomik ya da parasal çıkar ilişkileri konusunda, ancak ve ancak kendi kendisine ve yakınlarına karşı bela oluşturur. O nedenle, atalar sözü olarak “akrabayı akrep soksun” derler. Oysa diğer mozayik gurupları, kendi aralarında dayanışmayı sağlarlar ve birleşik cepheyi en üst seviyede tutarlar. Bu konuda; Yahudileri, Ermenileri ve günümüz sürecinde siyasallaştırılmış olunan Kürtleri, çok kolay örnek olarak verebiliriz.
Türk insanı, 17 Ağustos 1999 depreminde de, ABD insanından çok daha ağır bir olay karşısında kalmış olmasına rağmen, insani boyuttaki ilişkileri kaybetmemiştir. Gölcük ve benzeri yerlerde üç kağıt yapmaya çalışanların çoğunun da o bölgenin insanı olmadığı konusu, orada yaşayanlar ve polis kayıtları tarafından da tespit olunmuştur. Üstelik deprem bilinmeyen ve aniden meydana gelen bir olaydır. Oysa ABD’deki Katrina kasırgasının günlerce önceden geleceği ilan olunmuştu. Biz bile, bu duyuruları binlerce kilometre öteden öğrendik. Demek ki, süper güç olarak nitelenen ülkenin insanları ve devleti de böylesine acizlikler içersine düşermiş!..
ABD’NİN YUMUŞAK KARNI: ZENCİLER
Hayat denilen ortamda, en güçlü görünen ya da gösterilenlerin dahi, elbette zayıf yönleri vardır. Bir orman için en zayıf yön, bir kibrit ateşidir. Bir insan için de zayıf bir yön, günümüzde örneğin AİDS mikrobuyla özdeş tutulabilir. Bu bağlamda, devletlerin de zayıf yönleri vardır. ABD’nin zayıf yönü de bellidir. Bu zayıf yön zencilerle başlar, zencilerle biter. Günümüzdeki ABD yönetim kadroları, akılarınca iç sorunları yokmuş anlayışını, dışarıya doğru vermeye çalışmaktadır. Halbuki o yönetimin yumuşak karnı olan zenciler, gizlenmiş mayın tarlası gibi fırsatını beklemektedir. Anglo-Sakson-Yahudi ittifakının dümen suyunda seyreden günümüz ABD yönetiminin elinde, eninde sonunda bir zenci bombası patlayacaktır. Bu bombadan ABD yönetiminin kesinlikle, kaçarı ya da kurtuluşu yoktur. Hükümetlerine üç beş zenciyi, melezini ya da zenci kırmasını koyarak, ne kendi ülkesindeki gerçekleri gizleyebilirler; ne de dış dünyayı zenci kardeşliği palavrasına inandırabilir. Zencilerin ABD’deki etkisini azaltabilmek için, dış dünyadan bilhassa, doğu buloku veya benzeri yerlerden beyaz insan tıransferi herkes tarafından bilinmektedir. Fakat bu süreçle zencilerin etkisinin kırılması, her halde mümkün olmayacaktır. Aynı şekilde; politikada, sinemada, müzikte, siporda bazı zencileri öne koymakla, onları yemlemekle ve o zencileri parlatıp zengin yaparak da, zenci sorununu elbette aşmak söz konusu olmayacaktır. Bu gün dondurulmuş, yavaşlatılmış ya da yumuşatılmış ABD’deki zenci sorunu, eninde sonunda patlayacaktır. Bütün dünyadaki Anglo-Sakson-Yahudi ittifakına karşı direnci daha güçlü, daha da kalıcı yapabilmek için, bu zenci sorunun gündeme getirilmesinde fayda vardır. Kesinlikle ABD’nin karnı, ileride büyük bir zenci sorunu ile deşilecek ve o devletin içersindeki tüm hastalıklar; sömürgecilik, talancılık, yalancılık da bu şekilde ortaya daha da net bir biçimde dökülecektir. O günlerin gelmesi dileğiyle, her mazlum insanın ve milletlerin, bu konuda yoğun bir şekilde çalışması da gerekmektedir. Yüce Allah’ın mazlum insanlara, en zor anlarında yardım edeceğine de inancımız sonsuzdur. Bizi yaşatan ve de ayakta tutan da bu inançtır. Dünya milletlerinin kılıcı olan Türkler, eninde sonunda Anglo-Sakson-Yahudi hakimiyetiyle kapışmak zorundadırlar. Niçin? Çünkü bu malum ittifak, Ortadoğuda ve yakın bölgemizde, hep Türk dünyası ve Türk milleti aleyhine bir şer ittifakı kurmaya çalışmakta ve kurulmuş olanları da yönlendirmeye, geliştirmeye gayret etmektedir. Anglo-Sakson-Yahudi ittifakının, eninde sonunda topu patlatılacaktır. Onlar, Türklere karşı açık ya da gizli biçimde yüklendikçe, kendi belalarını da bulacaklardır. Zira, onlar tarihin derinliğine iyi baksınlar, yanlış ata oynamanın bedelini elbette ağır bir şekilde ödeyeceklerdir. Ödemelidirler. Niçin? İnsanlık için... Hak için... Adalet için... Doğruluk için... Çünkü onlar, bizim milletimize akıllarınca tuzaklar kurdular. Bizim Allah’tan dileğimiz: Türk milletinin önüne yiğit bir önder, bir lider, bir yol gösterici vermesidir... Bizim tek çıkışımız böylesi bir liderle olur! İnşallah! Gerçek bir lider, eninde sonunda bu ülkeden çıkacak, bir sürü çapsız ve çıkarbaz lider de, silkelenip ters yüz edilip, tarihin çöplüğüne atılacaktır. İşte o zaman Anglo-Sakson-Yahudi ittifakının vay haline! Onları, sadece para, pul, servet, yerli ajanlar, çıkarcı bezirganlar ve satılık uşaklar koruyabilecek mi? Göreceğiz! O nedenle Anglo-Sakson-Yahudi ittifakının yöneticileri ve de yönlendiricileri ayaklarını denk alsınlar ve hedeflerini Türk milleti üzerinden çeksinler ve hatta son altmış yılda, Türk milletine karşı yaptıkları ya da yaptırdıkları kötülükler için de öz eleştiri versinler... ABD yönetimi ve bu yönetimin dinamosu olan tekeller, karteller, holdingler, kendileri dışındaki ülkelerden gasp ettikleri ayni ve nakdi kazançların rahatlığı ile kendi toplumunu yüksek tüketim bilincine sokup, uyuşturmaktadır. Fakat o yönetimler, bu konudaki ilgi ve bilgilerini, elbette eninde sonunda yapamaz hale gelecektir. O zaman ne yapacaktır? Yaşayanlar görecektir. Günümüzde üretim-dağıtım-tüketim sürecinde yaşanan teknolojik değişimler ve sistemin işleyişi şu anda sürmekte ve böyle işleyen sistem zencileri de uyuşmuş-uyuşturulmuş bir şekilde, kontrol altında tutulmaktadır. Ya yarın nasıl olacaktır? Bunu da elbette, yarınlarda göreceğiz...
Not: Geçen ay, sayfa onbeşte ikinci sütun dördüncü paragraf içersindeki bir ifade “Şeyh Sayit eski milletvekili torunu,”biçiminde eksik olarak çıkmıştır. Doğrusu; “Şeyh Sayit’in eski milletvekili olan torunu Abdülmelik Fırat,” olarak düzeltilmelidir.