Toplumsal yaşamın gerçek evreninde, toplumsal bellek, bilinç ve zihinsel açılımları doğru olarak açımlayacak kültürel verilerin içerik bütünlüğü yok edilmiş ve edilmekte… Toplumsal yaşam gerçekliği var mı yok mu belli değil. Kendi bilgi biçimini gözleyecek, gözlemleyecek bilgi derecemizin hassas ayarı bozulmuş. Her türlü saçmalık özgürlüğü toplumsal yaşama ambargo koymuş.
Bu yazı başka bir yazı. Yazı olmaya küsmüş bir yazı. Yazılırken bilincime küs olmuş bir yazı. Bazen acı, bazen sızı. Zihnimin hem oğlu, hem kızı. Zaman ötesinden gelip mekânı da öteleştirerek yazılması istenen bir yazı. Körün taklit yapması gibi yazıyı da taklit etmek istemeyen bir yazı. Ne yazı ne yazı değil. Sabah kırağısı gibi olmaktan hoşlanmayan küskün bir yazı. Benliğin yitik ülkesindeki yaylaların yalnız evlerin küskünlüğüne özlem duyan bir yazı. İşte öyle, böyle, şöyle bir yazı.
Küskün yüzlerdeki buruşuk ve kırışıklıkların sonrası olmayan bir geleceğin ortaya çıkışıyla yüzlere yansıdığı bir gerçek. İç dünyamızdaki okyanus dalgalarının yüzdeki yansımaları, hayat gerçekliğinin ne olduğunu zaten göstermekte. Yaşama küskünlük, yaşam eylemsizliğinin de sebebi oluvermekte. Toplumsal gerçeklik duygumuz, tıpkı bireysel gerçeklik duygumuz gibi küstürülmek istenmekte. Gerçekliği gerçeklik olarak yaşama yerine, koca bir ruhsuzluk gerçekliğine köle olmamıza kapı açılmakta. Gerçeklik bilincimiz ve gerçekçilik bilincimiz üstüne gerçek ve sanal dünyalardan atom bombası üstüne atom bombası atılmakta. Toplumsal güvensizliğin, inançsızlığın çiçekleri sulanmakta. Küsülenler hep dışlanmakta. Küstürenler tehdit ve tehlikeyi umursamamakta.
Toplumsal yaşamın gerçek evreninde, toplumsal bellek, bilinç ve zihinsel açılımları doğru olarak açımlayacak kültürel verilerin içerik bütünlüğü yok edilmiş ve edilmekte… Toplumsal yaşam gerçekliği var mı yok mu belli değil. Kendi bilgi biçimini gözleyecek, gözlemleyecek bilgi derecemizin hassas ayarı bozulmuş. Her türlü saçmalık özgürlüğü toplumsal yaşama ambargo koymuş. Gerçeklik bile kendi gerçekliğini aşmaya zorlanmakta. Toplumsal bilincimiz niceliklere köle, niteliksizliğe esir edilerek içini çeke çeke ağlamakta. Derdine kendi derman aramakta. Millet olarak kendimizi hiç etmemiz tavsiye edilmekte. Bir şey olmamız yerine herhangi bir şey olmamızın daha iyi olacağı öğütlenmekte.Kendi kültürüne küskünlük,küskünlük kültürüne dönüştürülmekte.İlerleme inancına bağlılık küstürülerek geleceğe güven duygusu zedelenmekte. Düşmanca önyargıların toplumun her kesimine yerleştirilmesi projesi uygulamaya konmakta.
Toplumsal aklımız kendi bütünlüğünü kaybetmiş ve şaşırmış gibi. Yaşamaya küserek sapıtıp sapkınlaşması sanki an meselesi. Millet kendi kendisiyle cenk halinde. Küskünler küs küs düşünerek enerji tüketmekte. Yücelikleri kavrayacak gücü olan toplumsal aklımız bu yüzden yerlerde sürünmekte. Ayrıntılı ve kapsamlı çözümler yapacak ve yabancıların gözleyen gözlerindeki sırları ve niyetleri keşfedecek olan toplumsal aklımız arkadan hançerlenmiş ve ağır yaralı.
Kendi kendimize ve birbirimize olan küskünlüğümüz yüzünden toplumsal aklımızın tereddütleriyle toplumsal bilincimiz de param parça. Tedavisi de bizde, ölümü de bizde. Görüş ve düşüncelerdeki yüceliğin yerine alçaklık, ikiyüzlülük ve sahtelik taht kurmuş. Küskünlük bulutu toplumsal yaşam evrenimizi öyle bir sarmış ki, evrensel ilişki bağlamları ve onun derin inceliklerini görmek olası değil. Birbirine küsen düşman kardeşlerden dostluk cenneti kurmaları istenmekte.
Toplumsal olarak yaşam gerçekliğinde bize rehber olacak bilim ve teknoloji ırmağının akışını öyle bir değiştirmişiz ki, aklımız inadına kendisiyle inatlaşmış. Bilim ve teknolojiyi üretip kullanma diye tüketip kullanma yöntemini seçmişiz. Başkalarının hileli zarlarla oynadığı bilim ve teknoloji oyunundaki zarf atma stratejisini hiç ama hiç kavrayamamışız. Yöntem diye diye yöntem hilelerini görecek gözler yöntem alanından kovulmuş. İnandırıcı, aldatıcı, kandırıcı vb. türde öyle bir yalan söylemeye alıştırılmışız ki yalan dolanla başarılı oluruz inancına iman etmişiz sanki. Küskünlük rejime, yargıya, askeri ve sivil bürokrasiye ve yöneticilere yönelmeye başlamak üzere...
Toplumsal yaşamın gerçekliğini güvenle karşılayacak yerde gücenik, kızgın, dargın ve küskün bir şekilde karşılama geleneği oluşturmuşuz. Toplumsal ülkülerin sancağını dik tutacak olanların yerine eğik tutanları ve tutacak olanları sırtımızda taşımadan mutluluk duymuşuz. Kültürümüzün duyusal imgeleriyle kavramsal simgelerini yabancılara peşkeş çekmeyi misafirperverlik ve iyi niyetlilik zannetmişiz. Sonuçta kendi kendimize kendi içimizde kurduğumuz iletişimde kullandığımız kavramların gerçek olmayıp yanlış olduğunu yabancıların bunu çok iyi becerdiğini ve bizi aldatabileceklerini öğrendiğimizde; kaybolan zamana acıyan toplumsal küskünlük olayı karşımıza çıkıvermiş. Toplumsal zihnimizde de zihinsel işlevlerle zihinsel işlemler halen birbirinden karıştırılmakta. Toplumsal aklımızın mantığı bir türlü doğru dürüst başka nasıl açıklanabilir? Betimleyici cümlelerden tanımlayıcı kavramları nasıl çıkarabiliriz? Bu nasıl olur? Diye de soracak durumda değiliz. Yeni düşünce diye kurguladığımız düşünceler, bağlamlarından koparılmış, yapıları bozulmuş, anlam sorguları yapılmamış veya çalınmış düşünceler olunca, söylenecek söz kalmıyor ki…
Toplumsal kimlik ve benlik imgelerini oluştururken, kullanacağımız stratejileri başkaları belirlediği müddetçe ayağa kalkıp yürüyemeyiz. Toplumsal söylem ve anlam evrenlerimize düşünce aktarımı yaparken geçmişle ilgili delil, kanıt ve belgeleri yüceltmediğimiz sürece küskünlük bir gün milletin intiharına da yol açabilir. Şimdiye ve geleceğe yönelik küskünlük yüzünden ülkülerimize de düşman olmuşuz…
Toplumsal aklımız kendi ilkelerinin zihinsel gerçekliklerini sorgulama yöntemini geliştirerek, sağduyunun yanılmaya açık olduğunu bilerek dikkatini daima en hayatî ilişkilerde tutmalıdır. Kin ve intikam duygularıyla birleşmiş bir küskünlüğün düşmanlıktan farkı yoktur. Kendi milletine küskünlük öyle bir teşvik ediliyor ki, herkes geçmişinde asalet arama derdine düşmüş..
Toplumsal küskünlük, toplumsal iletişime de zarar vericidir. Küsenler ve küsülenler bizim insanlarımızdır. Küskünlüğün sonucu, düşmanlığa doğrudur. Küskünler her an küstüklerine karşı, onların düşmanlarıyla işbirliğine yatkın bir konumdadırlar. Küskünlük, toplumsal birlik ve bütünlüğü de engel olur. Küskünler, küstükleriyle ilişkileri koparıp görüşmelerini kestikleri için gayrimemnun bir kitle oluştururlar ve dıştan yönlendirilen her türlü kışkırtma ve tahriklere açık hale gelirler. Toplumsal küskünlük, kendinden olanlara kırgın olmak, darılmak vb. eylemlerle kendini açığa vurur. Küsülen kişiyle işbirliği, yardımlaşma, dayanışma vb. eylemlere girişilmez. Gönlü kırılan kişi, kıranı da pek affetmez. İletişimsizlik olgusu tüm gerçekliği ile boy gösterir. Toplumsal barış bu yüzden ağır yaralar alır. En tehlikeli küskünlük böylece toplumsal gruplardan milletin her tabakasına doğru yayılmaya başlar.
Bu yazıyı yazmaya başlamadan önce zihnimde sözcüklerin oluşturduğu yığın içinden bazı cümlecik taslakları düşünce olmak için kendi aralarında bir üstünlük savaşı başlatmışlardı. Bu savaşın tek görgü tanığı bendim. Zihnim bir savaş alanı olarak kavramların ilişki ve bağıntılarına ait matematik ve geometrisinin iyi hesaplanabilmesinde savaşanların lehinde ve aleyhinde hiçbir katkı yapmadı. Kendi aralarında rekabet eden önerme taslaklarının en iyileri satırlarda teker teker canlanıp kalemin hareketini bekleyip durdular. Yazılanlar gözlerimin içine bakarken, yazılacak olanlar, sırasını beklemekte çok aceleci idiler. Yazıya dökülmek için can atanlardan matematik ve geometri açısından nicelik ve niteliği en iyi en güzel, en doğru ve en tutarlı olanları diğerlerinin önüne geçerek sizlerle paylaştığım bu yazıyı ortaya çıkardı. Derler ki: Lâf dokuz boğum. Hangisini istersen.
Özetle düşünerek yazmadım. Yazarak düşünmeye çalıştım. Aynı yolu bir de siz deneyiniz. Umut sancağını dik tutarak yürüdüğünüzü göreceksiniz. Kalemle zihninizi bilinçlendirerek dost edip eyleme geçirmeniz, belleğinizin ihanetine dikkat ederek ilerlemeniz ve akıl denilen nazıra görev vermeniz yeterlidir.