Kastamonu Kültür Merkezinde gezdiğimiz sergilerde birbirinden güzel eserler karşısında hayretten öleyazdık… Seyretmekle doyulacak, anlatmakla olacak, dinlemekle inanılacak şey değil. Seramikler bir başka güzel, çamur işleri bir başka güzel, tezhipler ayrı, “Kastamonu Dokumaları ve Renkler” ayrı güzel…
Türk dilinin, kendi benliğine, aslındaki güzellik ve zenginliğine kavuşması için, bütün devlet teşkilâtımızın dikkatli ve alâkalı olmasını isteriz.
ATATÜRK
Adı bizde saklı bir okurumuz Keşan’dan yazıyor:
“Ben ‘Tarihçi değilim!..’ deyip her şeye karışan, ‘Tarihin Arka Odası’ ile uğraşan Murat Bardakçı’nın ‘tükendiği’ söylenilen Şahbabasını geçenlerde inanılamayacak derecede ehven fiyatla satın aldım.Bardakçı (cenazesine gitmediği söyleniyorsa da!..) babadan, dededen yazar olduğundan ötürü olsa gerek, yazıları çok rahat okunuyor. Koca kitabı kısa sürede bitirdim. ‘Necip Fazıl’ gibi bir ‘Üstad’ın (Hanedan mensuplarınca kabul edilmeyişi, 522. s.); ‘Mektebinin duvarları olmayan’ sahib-i Sebil, ilmi her zaman ‘zebil’, üzerinde maksi, kendisi aksi, başında saksı ile dolaşan, ‘Hicret etmek’ ile ‘kaçmayı’ birbirine karıştıran, Arapçanın sadeleştirilmesi için ‘Hayli münasibdir’ deyû fetvalar veren, sıra Türkçeye gelince ‘Zinhar!..’ deyû kaba etine çuvaldız batırılmış gibi bas bas bağıran, Havâce-i ahır zaman Misirli-zâde’nin ‘düzmece vesikalarla’ uğraşması (629.s.) vb. gibi pek çok ilgi çekici nokta, bu eseri daha bir merakla okutuyor.
Size bu satırları yazmamın sebebi şu: Takıldığım bazı dil özellikleri var ki, zihnimi gerçekten meşgul ediyor. Arabî, Farisî ve dahi lisân-ı Frengî’yi gerçekten anasının dili gibi bilen merkum mu hata etmiş, yoksa benim mi bilgim eksik!.. Malûm, Bardakçı’nın ‘eski yazılı vesikaları dünyada en iyi okuyan kişi olduğu’ söyleniyor. İnanmayanlar, Prof. Dr. Şahin Uçar’a başvurabilir…
* ‘erkek şehzade’ (36.s.) Kadın şehzade de var mı?!!
* ‘ahırda kısrak’ (51.s.) Bildiğim kadarıyla atların konulduğu yere ‘tavla’ denir. Bu husus hem Türkçenin inceliklerindendir, hem de Türkün can yoldaşına saygıdır…
‘İnşaatı tamamlanamayan binalar’ (24, 42, 158.s.) (İnşası bitmeyen binalar) olmasın!..
’20 ilâ 40 bin arasında’…(138.s.)… Hem ‘ilâ’ ve hem de ‘arasında’…
‘uğrak yeri’ (181, 366.s.) Ne demekse!!!
‘leğeni döküp musluğa dökmüş’ (309.s.)
‘kurulmuş müesses (kurulmuş) devlet’ (425.s.)
Defalarca okuduğum hâlde anlayamadım: Son Osmanlı Meclisinin reisi Ahmed Rıza Beğin köşkü (59.s.) Maslak’taki Talimhanede mi, yoksaaaa Çengelköy Talimhanede mi?!!
***
Sayın Keşanlı okurumuz!..
Adı geçen eserin, yazarının arkasında çok büyük imkânlar olmasına rağmen, 7 yılda tükenmesi Türkiye şartlarında normal sayılmaktadır. Takıldığınız noktaları bize değil de, Millî Şair Mehmet Emin Yurdakul’u ‘balıkçının oğlu’ diye küçümseyen, İstanbulda Taksimde bir apartmanda ruhunu teslim eden Dr. Rıza Nur’un ‘Sinop’ta öldüğünü’ keşfeden, Türk musikisine içi sızlamadan ‘alaturka’ diyebilen, Osmanlının nedense hep belden aşağısıyla uğraşan, günümüzde birbirinden değerli nice nice tambur sanatçıları varken, “Ercüment Batanay’ın ölümüyle tamburun öldüğünü” söyleyebilen, tarihî buluşlarla meşgul ve meşbû, a’lem-ül-ulemâ Bardakçızâde Tamburî Murad Çelebi hazretlerine sorsanız daha isabetli olurdu. Saygılarımla.
A.E.
Kastamonudaki sergiler
Kastamonu Kültür Merkezinde gezdiğimiz sergilerde birbirinden güzel eserler karşısında hayretten öleyazdık… Seyretmekle doyulacak, anlatmakla olacak, dinlemekle inanılacak şey değil. Seramikler bir başka güzel, çamur işleri bir başka güzel, tezhipler ayrı, “Kastamonu Dokumaları ve Renkler” ayrı güzel…
Adlarını geçen sayımızdaki haberde verdiğimiz sanatçılarla bir yandan söyleşiyor, öte yandan eserlerini hayran hayran seyrediyoruz. Kimya mühendisi ve mahir bir gazeteci olarak tanıdığımız Mine Özgür karşımıza çıkıyor. Onu da sergileri gezmeye gelmiş sanıyoruz. Oysa Özgür’ün de sergisi varmış: “Kastamonu Dokumaları ve Renkler”.
Görebildiğimiz tek deftere, Mine Özgür’ün sergi için açtığı deftere acele göz atıyor, yazılanlardan kimisini de not ediyoruz. Bu birbirinden güzel yazıları sevgili okurlarımızla paylaşmak bizim için büyük zevk olacaktır:
“Gazeteciliğin şahikalarında, dostluğun doruklarında, sanatın zirvelerinde saltanat süren Mine Özgür, bize unutulmaz güzellikler yaşattın. Allah da seni ve sevgili aileni iki cihanda aziz etsin. Parmaklarına, gözlerine, gönlüne nur yağsın. A. E.”
Bu Kazakelinden gelen bir gencin yazdıkları:
“Dünyamızı daha da çok güzelleştiren ellerinize sağlık! Ercan.”
Bu da Türk dünyasının bir başka köşesinden gelmiş olan Azamat’ın kaleme aldıkları:
“Daha nice güzel işler görmek amacıyla kalbimin en derinliklerinden başarılar dilerim.”
Bazı kendini bilmezler ara sıra sorar: “Türk dünyası günleri etkinlikleri ne işe yarıyor?..”
Ne işe yaradığı anlaşıldı mı: Türk dünyasının kaynaşmasına, bütünleşmesine… Bu işleri başlatanlardan, yürütenlerden, emeği geçenlerden Allah razı olsun.
Aklımıza gelen bir olayı da yeri gelmişken tekrarlayalım: İstiklâl harbi günlerinde Özbekistandan bir grup öğrenci gelir… O çetin günlerde gençlerin öğrenimlerini (başka yerde değil!..) Kastamonu’da sürdürmeleri uygun görülür…
Millî mimarî akımının öncülerinden, besteci Leylâ Saz’ın oğlu mimar Vedad (Tek) Beğin büstünün karşıladığı Kültür Merkezinde 23 sanatçının eseri vardı. Şu soru da cevap ister: Kastamonunun nüfusuna göre bu 23 az mıdır?..
“Kastamonu olarak büyük bir kültür mirasının üzerindesiniz.” diyen dünyalar iyisi eczacı ve müzikçi Rehavî Kadir İshakoğlu kulakların çınlasın…
Mâniler
Balıkesir yöresi
Gayet güzel töresi
Bânû’yu özleyenin
Gelir elbet göresi
Gece aydın, gün kara
Düşmüş idik dün dara
Pırıl pırıl yarınlar
Muştulayın Dündar’a
Kitapları rast gele
Doldurmayın çantaya
Her gün rahmet okuruz
Hasan Basri Çantay’a
Dolaş bahçeyi bağı
Seyret yaylayı dağı
Köşe bucak aranır
Balı, balığı, yağı
Dostun yanında benim
Elbet vardır bir yerim
Hikâye diye sorsan
Ömer Seyfettin derim
Yemişi var barı var
Beleni var yarı var
Karası’nın Zeybeği
Doyulmaz Bengi’si var
Dağda açan çiçeğim
Hem yahşı hem gökçeyim
Kahramanlık timsali
Evrenos’um İlbey’im
Mehmet Pehlivan için
Sorma bana nereli
Dünyaya pes ettirdi
Arslanım Kurtdereli