Türkiye enteresan bir ülke... Kendi aleyhine konferans düzenleyen ilk ülke olarak herhalde tarihe geçecektir. Ama, tarihe sadece bu ilkle geçmeyecek, daha birçok ilkleri bu “İhanet” konferansıyla birlikte yaşamıştır. Öyle bir konferans ki, güya ilmî... Ama farklı ses yok. Öyle bir konferans ki, dinleyicileri de belli. Bunu da ilk defa burada yaşadık. Dinleyiciler seçmece, konferansçılar seçmece, toplantıyı takip eden gazeteler ve de gazeteciler de seçmece...
Öyle herkes bu konferansı dinleyemez. Öyle herkes bu konferansı gazeteci olarak takip edemez...
İşte bu sebeple bana göre “İhanet” konferansı birçok ilkleri de beraberinde getirdi. Ama en önemli ilk ise, artık milletin duruma el koymasıydı. Boğaziçi Üniversitesi ile Sabancı Üniversitesi’nin ortaklaşa düzenledikleri Ermenilerin soykırım iddialarını destekleyen toplantıyı, Hukukçular Birliği’nin mahkeme kanalıyla iptal ettirmesiydi. Artık millet hükümete rağmen bu tür ihanet toplantılarına izin vermeyeceğini göstermişti.
Gerçi, hukuka karşı hile yapılarak bu toplantı Bilgi Üniversitesi’nde yapıldı. Ama yine bir ülkenin başbakanı ve bakanları da hukuka saygıları olmadığını gösterdiler. Her şeye rağmen artık milletimiz bu tür ihanet toplantılarını deşifre etmeye ve bu konuda mücadele etmeye kararlıdır. İşte bunun içindir ki, artık toplantıyı takip edecek kişiler bile seçilmektedir. Farklı sese tahammülleri yoktur. Çünkü söylediklerini her bakımdan çürütecek ilim adamları mevcuttur. “Sahipsiz vatanın batması haktır. Sen sahip çıkarsan bu vatan batmayacaktır” ilkesiyle hareket eden millet iktidarın baskılarına rağmen susmamış, susmayacağını da göstermiştir.
Bu toplantıyı düzenleyenler, katılanlar ve dinleyenlerin sayısı bellidir. Bu ülkede sesi çıkan ve çığırtkanlık yapanların sayısı 300 veya 500’dür. Nüfusun yüzde 99’u bunlar gibi düşünmemekte ve bu yapılanları ihanet olarak değerlendirmektedir.
Hukukçular Birliği de bu düşünceden hareketle konuyu Türk yargısına taşımıştır. Yürütmeyi durdurma kararı aldırtan Hukukçular Birliği Derneği Başkanı Av. Mustafa Özkurt, konuyla ilgili yaptığı açıklamalarda şu hususlara dikkat çekmiştir:
“Bir toplantının bilimsel özelliği taşıyabilmesi için iki temel unsuru bünyesinde barındırması gerekir: Bunlar tez ve anti tezdir. Ancak Boğaziçi-Sabancı ve Bilgi Üniversitesinde yapılması plânlanan bu toplantıda tez var iken antitez yoktur. Türk Tarih Kurumu Başkanı sayın Yusuf HALAÇOĞLU’nun ve Sözde Ermeni Soykırımı hakkında otorite sahibi diğer bilim adamlarının katılım istekleri tüm girişimlerine rağmen Konferans Düzenleme Heyeti tarafından reddedilmiştir. Bu toplantının bilimsellikten uzak olduğu bu haliyle belli olmaktadır.
Bizler, Hukukçular Birliği Derneği çatısı altında bir araya gelmiş olan TÜRK HUKUKÇULARI olarak, Yüce TÜRK Milletinin hakkını meşru hukukî zemin üzerinde her zaman aramaya kararlı olduğumuzun altını bir kez daha ve kalın çizgilerle çizmek isteriz.
Milletimizi tarih sahnesinde soykırımcı ilân etmeye yönelik olduğu asgarî idrak düzeyine sahip her insan tarafından anlaşılabilecek bu konferans girişiminin önüne geçilmesi Türk aydınlarının millî duyarlılığının bir tezahürü olarak algılanmalıdır.”
SİZ KİMİN BAŞBAKANISINIZ?!!
Şimdi bu toplantı her ne kadar kanuna karşı hile yapmak yöntemiyle gerçekleştirilmiş olsa da milletimizin aktif vatandaş, katılımlı demokrasi fikrinin dalga dalga yayıldığının da bir işareti olmuştur. Aynur Saydam adında bir Türk kadını, “Siz kimin başbakanısınız” diye pankart açarak demokratik hakkını kullanmıştır. Demokrasiyi sadece kendi görüşlerini yaymak zannedenler şunu iyi bilsinler ki, milletimiz artık her platformda demokratik hakkını kullanacaktır.
İşte bu tepkilerin karşısında bunalan başbakan, faturayı her zamanki gibi basına kesmiş. Basınla bundan sonra özel olarak ilgileneceğini beyan etmiştir. Milletimize karşı düzenlenen toplantıları düşünce özgürlüğü olarak niteleyen başbakan konu kendisinin gizli görüşmelerine gelince farklı davranmaktadır. Basınımızda, milletin millî servetlerinin peşkeş çekildiğinin ortaya çıkarılmasına tahammül edememektedir. Bu ayrı bir yazının konusudur ama bunları da demokrasinin gereği sayması gerekirken tavırları tamamen değişmiştir. Buradan anlaşılan odur ki, sayın başbakan diktatörlere özenmeye başlamıştır. Ama şunu unutmamalıdır ki, Atatürk’ün veciz bir şekilde ifade ettiği şekliyle, “Basın milletin müşterek sesidir”
İktidarın sesi olmadığı için susturulmaya çalışılan gazeteler ve gazeteciler bu baskılara asla boyun eğmeyecektir.