Yapılmaması gereken bir “şey”in yapılmasını isteyenler, önce o “şey”in adını atar ortaya... Aklı başında olanlar, hemen tepkisini koyar... Gelgelelim, karşı taraf sinsi güçlere sahiptir... Gazetelerde, televizyonlarda ısrarla o “şey”den söz edilir ve toplum tarafından kanıksanması sağlanır. O denli ki, söz konusu “şey” gerçekleştiğinde; kimse fazla şaşırmaz! İlk günlerdeki tepki oldukça zayıflamış; o “şey”, aynı “sinsi güçler” tarafından -neredeyse- “beklenen şey”e dönüştürülmüştür... Bu, tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de böyledir!
Şimdilerde bir “af” sözcüğü dolaştırılıyor ortalık yerde... Birçoğumuz gülüp geçiyor, “Yok artık, deve!” diyoruz büyük olasılıkla... Nedense böyleyiz biz. Mantığa aykırı geliyorsa, asla gerçekleşemeyeceğini düşünürüz. Oysa günümüzde “mantığa aykırı” sayısız olgu, bir bir gerçekleşmekte... Kısa bir süre öncesine dek, yüzyılların Türkmen kenti olan Kerkük’ün “Kürdistan’ın başkenti”ne dönüşebileceğini düşünebiliyor muyduk ?..
Bugüne dek “af” söylentilerinin boş çıktığını, peşinden “af” gelmediğini gören olmuş mu? Hayır! Birileri “taktik ustası” gibi çalışıyor... Alıştırıyor, kanıksatıyor, sonra da “hamle”sini yapıyor...
Ortalıkta dolaştırılan “af” sözcüğünün sözde gerekçesi: “Toplumsal barış”... Sağlık sorunları nedeniyle Cumhurbaşkanımız tarafından affedilen PKK’lı, “toplumsal barış” adına mı yeniden örgüte katılmıştı ?.. Affedilenler, evine dönüp uslu uslu oturuyor mu ?.. Bunun böyle olmadığını “af” diyenler bilmiyor mu? Domuz gibi biliyor! Zaten amaç üzüm yemek değil, bağcı dövmek. Aman dikkat!.. “Af” demek, Kandil Dağı’ndaki ya da sınırlarımızdaki 4000 katilin sayısını 8000’e çıkarmak demektir!
Hükümetin bu af “terane”lerine yüz vermeyeceğini düşünmek saflık olur. “Yaptıklarım, yapacaklarımın güvencesidir” özdeyişini ciddiye almak gerek. Yurtseverlerimizin, sivil toplum kuruluşlarımızın (en az ATO Başkanı denli) uyanık olması gerek. Bugün “Hadi canım! Yeni bir affı kimsenin yüreği yemez!” deyip geçiştirecek olsak, yarın bir bakmışız ki birilerinin yüreği yemiş ve af yasası çıkıvermiş...
Kimseye haksızlık etmemek için, bu arada şunu da söyleyelim: Hapiste, kandırılmış, pişman olmuş, bir daha da teröre bulaşmayı düşünmeyen gençler tabii ki vardır… Keşke bir “beyin okuma” yöntemi olsa da bunlar evlerine gönderilebilse, topluma kazandırılabilse... Ama yok işte! Kavun değil ki dibini koklayasın. Bu gençleri kurtaralım derken başımıza iş almamalı; yakın geçmişte yaşadığımız “Rahşan affı” diye anılan olgudan büyük dersler çıkarmalıyız!
Biz bunları düşünüp yazarken, “aydın” kimliği taşıyan birileri, konuyla ilgili olarak başbakanlık düzeyindeki toplantılara girip-çıkmaya başladı bile!.. Ne diyelim! Tanrı ülkemizi korusun!