Değerli meslektaşımız ve kimya mühendisi Mine Özgür sordu: “Özay Gönlüm Kastamonu’ya gelseydi neler söylerdi?" İstanbul Barosu Genel Sekreteri Hüseyin Özbek söze karıştı: “Neler söylemezdi?..” Türk halk musikisinin sayılı isimlerinden Handan Tunca “Bakalım ne cevap vereceksin!..” dercesine muzip muzip baktı.
Görüldüğü gibi sorması kolay, lâkin cevaplandırılması güç bir soru: “Kul sıkışmayınca Hızır yetişmez” meğer ne anlamlı sözmüş. Efendim bendeniz kara kara düşünürken gözlerimin önünde rahmetli Gönlüm belirdi; elinde “Yâren”i…
Yarının hakikat kumaşını dokuyan bugünün hayalleridir.
Mehmet İzzet
Şöyle bir iki burgunun kulağını büküp sazına düzen verdikten sonra çalıp çığırmaya başladı:
Yaralıgöz’den aşırdığım, Asmana’ya çıkardığım, tereyağı ile pişirdiğim, tarhana ile taşırdığım, sevgisinden şaşırdığım iki gözüm uşaaam nasılsın, iyi misin?.. Her zaman iyi olmanı Allah’tan dilerim.
Pınarbaşı’nda yıkadığım-yunduğum, Dadaylı Halid Beğ ile kıvandığım, Şerife Bacı ile donduğum, Rahime Kaptan ile Karadeniz’i hallaç pamuğu gibi attığım, Ilgaz’ın doruğuna konduğum,’Göztepe gibi pilâv, Araç çayı gibi zerde’; devadır her derde; unutma yavruuuuuum.
Dualarla büyüttüğüm, ninnilerle uyuttuğum, elinden tutup yürüttüğüm, hakkında hayırlar umduğum, hayaller kurduğum, kâh yürüyüp kâh durduğum, Orhan Şaik ile “Bu Vatan Kimin?..” diye seslendiğim, Rıfat Ilgaz’ı “Hababam Sınıfı”nda bıraktığım; etli ekmekle, pastırmayla, sarımsakla, çekme helvayla, üryan eriğiyle beslediğim, Sarı Yazma ile bezediğim, altın takılarla süslediğim, Sarı Recep ile ünlediğim, yollarını gözlediğim, Sepetçioğlu ile oynattığım, Karayılan ile Yorgansız Hakkı ile coşturduğum, doru atı koşturduğum, canımın içi, yeni pişirdim yarkayı, pilici.
Tamburî arkeolog Özgen Erev’in babası Muhittin Erev ile riyaziye hakkında kafa yorduğumu,Türk musikisi üzerine sorular sorduğumu, yazılar yazdığımı, tambur çalıp ney üflediğimi, büyük bestekâr Zekâî Dede ile besteler yaptığımı, klâsik eserleri kaybolmaktan kurtardığımı; Ahmed Irsoy, Dr. Subhi Ezgi, Raûf Yekta, Ahmed Avni Konuk, Şeyh Hüseyin Fahreddin Dede, Kâzım Uz, Ahmed Rasim, şarkı bestekârı Şevkı Beğ gibi nice talebeler yetiştirdiğimi biliyor musun a benim canıııım?..
O büyük Türk ile, Atatürk ile “Gözüm İnebolu’da, kulağım cephede” dediğimi, Mimar Vedad Beğ ile hükümet konağı yaptığımı, Taşköprülüler ile kitaplar-ansiklopediler, Lâtifî ile tezkîreler kaleme aldığımı, İsmail Rûmî ile zikrettiğimi, Türk Galib ile şiirler söylediğimi. Dr. Ziya Göğem ile Dadaylı Halid Beğ (Halid Akmansü) hakkında kitaplar yazdığımı, İnebolu-Abana-Bozkurt dolaylarında pek sevilen öğretmen-din bilgini keserci Hafız (Fahri Altan) ile, Cuma hutbelerinde okunan ayetlerin, hadislerin Türkçe açıklamalarını Türkiye’de ilk defa başlattığımı, Şükrü Kanatlı, Halit Karsıalan ile küffara askerlik öğrettiğimi, Tulûn Korman ile Sadi Hoşses ile “Yıldızlı semalardaki haşmet ne güzel şey” diye başlayıp “Yıldızların altında ibadet ne güzel şey” diye noktaladığımı; hat sanatından örnekler verdiğimiz devlet adamı, hacı, bestekâr ve neyzen Mustafa İzzet’in İsmail Rûmî ile kabir komşusu olduklarını sakın aklından çıkarma şâhin gözlüm, şirin sözlüm.
Canııım yavruuuum, bu sözlerim kulaklarına küpe olsun. Sakın unutayım deme… Kastamonu, Oğuz Türklerinin en iyi yerleştikleri yerlerden biridir. Ondan dolayı Kastamonulular yalan dolan nedir bilmezler. ‘Burada Türkçenin hası konuşulur.’ Her Türk gibi yakışıklıdırlar… Kastamonulu olduğunu iddia eden bazı yaratıkların dediklerine aldırma, inanma, kanma!.. Kastamonu için yazılmış her kitaba da itibar etme!.. Anladın mı candan, ciğerden, baldan, şekerden tatlı uşaaam.
Mehmet Sayan ile sorduk: “Siz Hiç Kastamonu’yu Gördünüz mü?..” Soy addaşı Erol Sayan ile Mahur’dan girip “Petek petek bal gibisin” dedikten sonra Nihavent’e düştük: “ Kalbe dolan o ilk bakış”… Bûselik gösterip rica ettik: “ Bana bir aşk masalından şarkılar söyle”... Tam bu sırada “Nuri Halil” ile Nihavent’ten bir “Poyraz” esti: “ Çamlıca yolunda”..
(Uşaaam, ‘Çamca’ da Asmana’nın Karadeniz tarafında dazlak tepeli değil, ç a m l a r l a
b e z e l i bir köydür; iyi mi?...) Kastamonu, Karadeniz’de en uzun yalısı olan ilimizdir.
Şapka Devrimi törenlerine, Kastamonu Türk Dünyası Günleri’ne koşa koşa geldiğimi; memleketimin her yerini bir bildiğimi; milletimin canımdan çok sevdiğimi sen sen ol sakın unutma a iki gözüm; budur biricik sözüm.
Bu ne görkemli şölendir ve toydur:
Özbek, Tatar, Türkmen hepsi bir boydur…
Hâmiş: Kastamonulu ünlüler, bu yazıda adı geçenlerden ibaret değildir… Adları yersizlikten anılamamıştır… Kastamonulu olarak ünlülerimiz gururumuzdur, onurumuzdur; ama iş gururla, onurla bitmiyor… Gururun, onurun şanında şuur da ister, dikkat de, rikkat de; ilgi de ister, bilgi de… Lütfen dikkat edilsin, iyi bellensin ve unutulmasın!..
Kâğıt sıkıntısı
Yayımcılık yaptıkları anlaşılan iki kişi dertleşiyordu. Biri bir ara “Son günlerde piyasada kâğıt bulunmaz oldu!..” deyince yan masalardan birinden “Yandım anam!..” diye bir ses yükseldi. Bütün bakışlar hayıflanan vatandaşa çevrildi. Biri sordu:
—Hayrola, neyin var?..
—Siz kâğıt kıtlığı var, demediniz mi?..
—Evet, dedik… Ne varmış bunda!..
—Hani diyorum, kâğıt karaborsaya düştüğüne göre, acaba bu kadar çok mu para basıldı?!!
Ömer Seyfeddin’in hikâyesi
Temmuz sayımızda “Bir Ulu Rüyayı Görenler Şehri ve Tebrikler” başlıklı yazımızda geçen “Ömer Seyfeddin’in bir hikâyesinde ‘orman’dan söz ettiği Çamlıca” ibaresinden ötürü sorular yağmaya devam ediyor: “O hikâyenin adı ne?...” Hikâyenin adı bir teknik hatadan ötürü yazıda yer alamadı. Açıklayalım: “Pembe İncili Kaftan”…
Mâni
Bu bir ince noktadır:
“İdil “ deyin “Volga”ya…
Mutluluklar dileriz
Altıntarım Tolga’ya.
DİKKAT DİKKAT
Aranıyor!.. Aranıyor!..
İspanya’da Servantes’in, İngiltere’de Şekispir’in, Alamanya’da Göte’nin, Fıransa’da Balzak ile Viktor Hügo’nun, İtalya’da Dante’nin eserlerinin “sadeleştirilerek” yapılmış olan baskılarından bol miktarda peşin para ile satın alınacaktır.
Ellerinde bu niteliklere sahip eser bulunanların acilen Bamteli’ne başvurmaları insanlık namına rica olunur.
İlgililerin, bilgililerin, yetkililerin, etkililerin dikkatlerine saygılarla sunulur.