Hep düşünürüz sorarız biz neden kendi gücümüzü tanımaktan ve onu kullanmaktan aciziz? Bir çok Batılının aklında bulunan hizmetçinin sadık ve itaatkâr olmasından emin olmak için yapacağı ilk şey hizmetçiyi kendi kişiliğinden yoksun bırakmaktır, zira kişilikli bir insanın iyi bir hizmetçi olamayacağı apaçıktır. Ruhen ve ahlâken zayıflatılan halk yük hayvanları gibi kullanılmaya itiraz etmeyecektir. Tarihinde kölelik ve hizmetçilik bulunmayan, canını köleliğe ve esarete karşı feda eden bir milletin evlatları olarak hiçbir zaman kişiliğimizden ödün vermeyeceğiz.
Değerli bir okurumuzun bu konuda hassasiyetle değinmiş olduğu, Batının, sadece bizleri değil bütün Doğuyu hedef alan “kişiliksizleştirme planı” hakkında yazmış olduğu e-postayı sizlerle paylaşmak istiyorum.
* * *
Değerli Ufuk Ötesi gazetesi yazarları Batının emperyalizmine karşı verdiğinin mücadeleyi sonuna kadar desteklediğimi ve her zaman yanınızdayım. Zor bir dönemin içinde olduğumuzun farkına varan az sayıdaki insanları tek çatı altında ve her geçen gün gücünün arttığını görmekten büyük bir sevinç duyuyorum. Batı bizi her yönüyle elinin altına aldığını görmek sanırım artık hiç de zor değil. Bir çok kişinin üzerinde fazla durmadığı bir dönemi sizlerle paylaşmak istiyorum. 18. yüzyıldan itibaren endüstriyalizmin hızlı gelişmesi, üretici ülkelerin ihtiyaçlarını aşan büyük miktarda imal edilmiş malların dışarıya satılmasıyla sonuçlanmıştır. Artıklarını satmak için sanayi dünyası, Asya’yı, Afrika’yı, Latin Amerika’yı ve Avusturalya’yı bir çöplüğe döndürdü. Fakat onun karşılaştığı büyük sorun, tüketici dünyanın yerli çeşnisine uymayan ürünlerinin, sıtoklarının pazarlamasına dayanır. Sözgelimi, Afrika’dan bir kadının kozmetiklere veya Avrupa sitili güzellik araçlarına ihtiyacı olmayacaktı. O, özel bitkilerden ve ağaçlardan elde edilen yerli ziynetleri kullanacak ve kendi yerli elbiselerini giyecekti. Batı sitili desenler ve renkler onun geleneksel zevkine ve âdetlerine uymayacaktı. O halde Batının sanayi dünyasında revaçta olanı kullanmayacaktı. Sorunu ortadan kaldırmak için, üretici dünya, Batılı âdetlere ilgi duysun diye üreticinin kişiliğini değiştirmede daimi bir çıkar görüyordu. Sanayi dünyası biliyordu ki, üçüncü dünyadaki pazarlarına sevk edilen ürünlerindeki farklı lezzetleri düşünmek yerine tüketicilerin farklı kişiliklerini tekdüzeleştirmek daha kârlıydı. Değişik kültürlerin farklı zevkleri vardır. Kültürel kişilik değişmedikçe kültürel tat değişmeyecektir. Bir halkın zevki ve kılığı onun kendi ırkî, dinî, tarihî, kültürel ve estetik değerlerinden gelmedir. Bunlar aynı zamanda halkı, satın almak ve tüketmek istediği malların çeşitlerini saptamaya meyleden temel etmenlerdir. Bu etmenleri azaltmak için sanayi dünyası, farklı tüketici kişiliklerini, artık onların özel zevklerine ve itibar ettiklerine bağlanmayacak şekilde, herhangi bir formda, renkte ve çeşitte bir elbise giydirilmesine itiraz etmeye istekli olmayan kuklavari şekillere dönüşebilsinler diye değiştirmeye çabaladılar. Bu günlerde günlük konuşmalarımızın çoğunu Avrupa’da moda olanı, orada günün merakının ne olduğu, Paris ve Londra’da moda sahibi insanların giydiği mayo ve elbiselerin en son şeklinin ne olduğu içermektedir. Nevruzun ve Cuma gününün değerini öğrenmeden 1 Ocak’ı, 1 Mayıs’ı yaşar olmuşuz. Sonuç olarak, biz insanlığımız ve milli şuurumuzu kaybeder olmuşuz çünkü insan olmak saçabilmeye muktedir olmak demektir. İnsan olmak düşünmeye, hareket etmeye, kendisi için karar vermeye ve kendisinin bağımsız bilince sahip olmasına muktedir olmaktır.
İsmail Alp Eren
Değerli okurlarımız siz de gazetemizle ilgili görüşlerinizi veya bizlerle paylaşmak istediğiniz düşüncelerinizi bu sayfadan okurlarımıza iletebilirsiniz.
ufuk@ufukotesi.com
ayhanciftci37@hotmail.com