Çıkargözlü olmak almış yürümüş. Göz çıkarmak, çıkargözlülerin huyu olmuş. Gelgeç akıllılar, “bu da neyin nesi” diyemeden zekâları sersemletici gümbürtülere davul çalıp oynamakta. Yanlış zamanlamaya olan tutkunluğumuz, yalpalayan düşünce gemimize kaptan olmuş. Emirleri ya erken, ya da geç vermekte üstüne yok. Okuduğu kitabın mantığına zihinlerini zincirleyenler, anlamadan okuma yarışmalarında daima en önde.
Yargılayarak ayırt etmeyi öğrenmemek için, olumsuzluk kuyusuna atılmak istenen düşüncemizin umutsuz çığlık ve çırpınışlarına kayıtsız kalmayı tercih etmekte. Suskunluktan fayda beklemekte. Rekabet, tüketim ve bilgi toplumunda başkalarının ürettiklerini tüketmekte gerekli olan bilgilere saygı gösterilmekte. İşin iç yüzünü kavrayanların içleri kan ağlamakta.
Bilimsel yaşamın itici gücü olacak zihinleri kısır kavramlarla doldurmak, otomobilin deposuna benzin yerine kum doldurmaya benzediği halde, eğitim sisteminin uygulamalarına ses çıkarmak pek hoşa gitmiyor. Bireysel ve toplumsal zekâmızı karanlığa iten çoklu zekâ kuramındaki mantıksızlık ve inatçılığın zararlarına “dur!” diyecek bir Allah’ın kulu yok mu? Adam sendeci avareler olmaya mı şartlandık? Çoklu zekâ kuramı ve inşacı (yapılandırmacı veya oluşturmacı) eğitim sloganlarıyla zihinlerini özgül, özgün ve özgürce kullanmaları engellenecek olan kuşaklar yetiştirmeye bu ulusal ilerleme, gelişme ve refah içinde yaşama merakımızın kıpırdanmasından rahatsız olacak olanlar kimlerdir, acaba? Özgür, özgün, özgül, tarafsız ve bencil olmayan zihinleri besleyecek müfredat içeriklerini budayan zihniyet, zekâ ışığından gözleri rahatsız olan zihniyetten başka biri olabilir mi? Zekâ belirtilerinin hamisi ve hısımı olması gereken öğrencileri yüksek öğretime yönlendiren bir kurum, zekâya hasım olup hışımla koç olacak kuzulara bıçak bileyen bir kuruma dönüşürse, zekâlar karanlığa itilmez de ne olur?
Bilimsel kurumlarda başkalarının düşünceleriyle kafa yorup, zekâlarını karanlığa itip düşüncesiz ve akılsız kalanları görmüyor muyuz? Uzağa gitmeye ne hacet. Ünvanlı olanlarımızın yazdıkları kitaplara bakmak yeter. Kendi ad ve unvanlarını taşıyan bu eserlerde, kendi düşünceleri ve yorumlarının payı yüzde kaçtır? Bu kadrolu yaygaracıların zekâları çok mu üstün bir zekâ? Bunlar hangi çoklu zekâ turunun örnekleri?
Yeni ve doğru düşüncelere açılım akımıyla elele ve işbirliği halinde zekâyı karanlığa iten kuram ve felsefî yaklaşımlarla dalga geçme zamanıdır. Ruhsal zekâ diye zekâ sözcüğünü satılığa çıkarıp namusunu kirletmekten utanmayanlar ise, ayrı bir grup. Ruhla zekâyı mı birleştirmişler, yoksa zekâ ile ruhu mu evlendirmişler hiç belli değil.. Kitaplar cemaat üyelerine kişisel gelişime faydalı diye satılsın, yazarın cebi dolsun yeter. Şarlatanlıktan geçinenlere ne denir? Zekâ ülküsünü yüz üstü bırakıp, dalkavukların övgüleriyle övünenlerin bilimsel dürüstlüğüne kim kanar ki?
Yepyeni zekâ ürünleri için zihnin hayal gücüne ulaşma tarzı ve zihinsel malzemeyi kullanma sorumluluğu zekâmıza düşman olanlarda nasıl aranabilir ki? Onun derdi, Türk ulusunun zekâsını çökertmek… Türk ulusunun ülküsüne doru zekâ ürünü olan düşünce ve yorumların kanatlanmasını önlemek… Zihnin topografyası, çoklu zekâ kuramına göre hesaplanıp çizilebilecek bir topografya olamaz. Bu kuramda bilinçsizliğin ve bilgisizliğin kargaşasından zekâ gerçekliği karanlıklar kuyusuna düşmüştür. Zekâ konusunda düşüncenin derinliğine inemeyenlerin kuramları da zekâ fakiri olur. Zihinleriyle düşünce derinliklerinde kazı işlemi yapamayanlar, başkalarının kuramlarına sahip çıkıp onu Türk Milli Eğitim sisteminin başına musallat edebilirler. Yaptıkları da esasen bundan ibarettir. Başkalarının zekâ kurgulamalarının derin bir kavrayış ürünü olduğunu düşünüp, o kurgulamaları eleştirecek zekâdan yoksun olanlara bilimsel araştırma yaptırıp unvan verenlerin bilimsel davranışlarında bilgiçliklerinden başka neleri vardır acaba? Bilmeyenleri kandırmanın kolay olduğunu bilmelerinden başka bildikleri nedir ki? Türk ulusunu da kandırmaya kalkan çoklu zekâ kuramcıları ile inşacı eğitim papağanlarının uygulamalarına ancak gülünebilir.
Zekâ hokkabazlarından daha pek çok hokkabazlık beklenebilir. Onlar şapkalarından çoklu zekâ tavşanı da çıkarırlarsa şaşmayalım. Boş bir tuvale yedi sekiz fırça darbesiyle çoklu zekâ kuramının tablosunu yaptığını zannedenlerin taklitçilerine ancak ülkemizde bilimsel unvan verilir. Zekâ ile oyun oynayarak zekâ sözcüğünün içeriğini maskara edenleri zekâ tiplerinin metafizik sakatlığına akıl erdirmeye güçleri yetmez ki. Onlar zekâ sözcüğünün içerik ve anlamını belirli olmaktan çıkarıp belirsizlik kuyusuna atmayı becerirler. Elbette zekâ konusunda bilgileri eksik, kusurlu ve yetersiz olunca düşüncelerin yerini duygular dolduracaktır. Çoklu zekâ kuramıyla ilgili aşkları, akıllarını başlarından almış. Kısır bir zihinsel etkinlik ürünü olan bu kuram, zihnin değişik derecelerini de kavrayamamış, zekâ gölgesi olduğu halde, kendini zekâ ağacı zannetmiştir. Çoklu zekâ tipler iyi harmanlanıp paketlenmiş tipler değildir. Zihinsel karışıklık örneğine çok uyan bir örnektir. Bu kasırga felâketinden ulus olarak zihinlerimizi kurtaracak zekâ kuramcılarının görev ve sorumlulukları çoktur. Milletimiz onlara minnettar kalacaktır. Zihin esnekliği diye zihinleri esneten bu karıman zihinsel incelikleri heder edeceği de unutulmamalıdır. Bu tür avanaklıkları yapmanın ne yeri, ne zamanı, ne durumu ne de nicelik ve niteliği uygundur. Üretken hayal gücünün özgün, özgür ve özgül etkinliği ile üst düzey bilinçlilik halinde üstün zekâlıların eylemlerine öylesine muhtacız ki! Çoklu zekâ kuramcılarına hiç gerek yok…
Zihinsel deneyim sınırlarını belirsizleştirerek zekâyı karanlık ve kör kuyuya atanların zekâ evrenindeki çiçekleri köklerinden sökülüp atılmalıdır. Bu kuram ömrünü tamamlamıştır. Sebebi de zihinsel eleştiriden yoksun bir bakış açısıyla zekâ metafiziği olmak istemesidir. Ülkemizdeki çoklu zekâ kuramcılarının zekâyı anlama isteksizliği ve önyargılarıyla kuramı pazarlamaya kalkmalarıdır. Zekâ betimlemelerini zekâ tanımlarından ayırt edemeyen zihinler hakkında yorum yapmaya gerek yok. Yanlış anlama ve önyargılara yol açıp açmayacağı hesap edilmeden piyasaya sürülen kuramın, zihnin kucaklayıcılık niteliğini de göz ardı etmesi de düşündürücüdür. Duyarlı zihinlerin tepkileri ise hiç hesap edilmemiştir. Zihinsel fiil tipleri yelpazesi de çeyiz sandığında unutulmuş herhalde. Çünkü gelsin paracıkları, dolsun cepler, al ödül ver belge, oh ne alâ!..
Zekâ dediğin nedir ki?
Bir içim su
Çoklu zekâ zehiriyle
Olur içilmez su.
Türkçe dediğin ne ki?
Bir evrensel dil
Çoklu zekâ, inşacı eğitim
Yapar onu gramersiz dil
Bilim dediğin ne ki?
Bir sonsuz hazine
Çoklu zekâ, inşacı eğitim
Anlamadan bilme hüneri
Yapar tamtakır hazne.