Kıbrıs’ın bir kırılma noktası olduğunu defalarca yazdık; yazmaya da devam edeceğiz. Kıbrıs’la başlayacak olan gerilemenin önünü almamız mümkün olmayacaktır. Türkiye’nin en güçlü ve haklı davasında taviz vermesi düşmanlarımızın iştahını iyice kabartacaktır. Türkiye’nin Kıbrıs konusundaki ek protokolü imzaladığı günlerde Kerkük’te PKK bürosu açılmıştır. Türkiye’ye yönelik bu düşmanlıklar artarak sürecektir. Bütün bu gelişmelerin ana sebebi Türkiye’nin millî davalarında kararlı durmayışıdır.
Avrupa Birliği’nin gösterdiği yolda ilerlemeye devam ediyoruz. Kıbrıs konusunda da AB’nin hazırladığı protokol sonunda imzalandı. Ancak protokolün ardından Türkiye tek taraflı bir deklârasyon yayınlayarak, bu protokolün Kıbrıs’ı tanıma anlamına gelmeyeceğini belirtti. Avrupa Birliği bu deklârasyonun protokolün eki olmasını kabul etmedi. Yani bizim yayınladığımız bu protokolün Avrupa Birliği için bir öneminin olmadığı ortaya çıktı. Tek taraflı bu deklârasyonun ilerde hiçbir işe yaramayacağını hep birlikte göreceğiz. Böylelikle 1699’da batılıların Türkiye’nin aleyhine doğru başlayan ilerleyişi, 1974 Kıbrıs Barış harekâtı ile durdurulmuş hatta geriletilmişti. Batı âleminin kendileri için bir “Ayıp” olarak gördükleri bu durumu düzeltme yolunda yaptıkları çalışmalar sonunda neticesini verdi. Evet, Kıbrıs da tıpkı Girit gibi yavaş yavaş elimizden gidiyor. Batının yazdığı bu senaryoda hep kaybeden Türkiye oluyor. Çünkü oyun kurucular belli, oyuncular belli, figüranlar belli. Şimdi Türk kamuoyunda merakla sorulan bir soru var: “Protokol mü geçerli, yoksa deklârasyon mu?” Eğer protokol geçerli ise biz, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni Kıbrıs’ın meşru devleti ve temsilcisi olarak kabul ediyoruz. “Efendim bu tanıma anlamına gelmez” sözleri de safsatadan ibarettir. Bu, Türk kamuoyundan gelecek tepkiyi törpülemenin yoludur. Kamuoyunu alıştırmaktır. Bir müddet sonra da Avrupa Birliği’nin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tasfiye sürecini hep birlikte yaşayacağız. Avrupa Birliği Kıbrıs konusunda tarafsız olmadığını ve her fırsatta Rum’un yanında bulunduğunu aldığı bütün kararlarla göstermektedir. Bu şartlarda Avrupa Birliği’nin Türkiye lehinde kararlar almasını beklemek de yanlıştır. Protokolden hemen önce Avrupa Birliği Komisyonu, Kıbrıs’taki temsilciliğinin başkanı olarak bir Rum’u atadı. Kıbrıs Haber Ajansı yöneticisi Themis Themistokleous, AB Komisyonunun Rum kesimindeki temsilcisi oldu. Kıbrıs Türk tarafı, AB Komisyonu’nun Kıbrıs’ın özel statüsünü dikkate alarak tarafsız birinin atanmasını istiyordu. Sadece bu atama bile Avrupa Birliği’nin Kıbrıs’a bakış açısını göstermesi açısından yeterlidir.
RUM ŞANTAJLARI BİTMEYECEK
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi lideri Tasos Papadopulos, Lefkoşa’da yaptığı açıklamada, Türkiye’nin Kıbrıs Rum Kesimi’ni AB’nin eşit ve tam üyesi olarak tanımayı reddetmesi hâlinde üyelik müzakerelerinin başlatılmasını veto edeceklerini söyledi. Şimdi, Türkiye’deki AB sevdalılarının “Aman ne olacak canım, görüşmeler başlasın da Kıbrıs’ı da tanıyalım” demeye başladıklarını duyar gibi oluyorum. Bu satırları yazdığım sırada haber ajanslarından bir haber geçti. Kıbrıs Rum Yönetimi Lideri Tasos Papadopulos, Türkiye’nin Gümrük Birliği Anlaşması ek protokolünü imzalarken yayınladığı tek taraflı deklârasyonun hiçbir hukukî değeri olmadığını açıkladı. İşte Rum’un ve Avrupa birliğinin değişmez tavrı.. Türkiye bu tek taraflı deklârasyonla kendi kendini kandırmaktan başka bir şey yapmıyor.
Kıbrıs’ın bir kırılma noktası olduğunu defalarca yazdık; yazmaya da devam edeceğiz. Kıbrıs’la başlayacak olan gerilemenin önünü almamız mümkün olmayacaktır. Türkiye’nin en güçlü ve haklı davasında taviz vermesi düşmanlarımızın iştahını iyice kabartacaktır. Türkiye’nin Kıbrıs konusundaki ek protokolü imzaladığı günlerde Kerkük’te PKK bürosu açılmıştır. Türkiye’ye yönelik bu düşmanlıklar artarak sürecektir. Bütün bu gelişmelerin ana sebebi Türkiye’nin millî davalarında kararlı durmayışıdır. Türkiye bölgedeki gücünü devam ettirmek istiyorsa Avrupa Birliği’nin bu oyunlarına gelmemesi gerekmektedir. Şimdi, Avrupa Birliği’yle imzalanan protokol mecliste gündeme gelecektir. Meclisimiz bu protokolü asla kabul etmemeli, aksine Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin yanında olduğunu belirten bir karar almalıdır.
KÜRESEL EMPERYALİZM
Kıbrıs başta olmak üzere şöyle dünyadaki gelişmelere kuş bakışı baktığınızda, “Ah ülkem ah” demekten kendinizi alamıyorsunuz. “Aslanı kediye boğdurma” tabiri vardır ya aynen öyle dünyadaki gelişmeler. Bizim Avrupa Birliği’ne girip giremeyeceğimize Kıbrıs Rum Kesimi karar verecek. “Aman ne olur veto etmeyin” diye onlara yalvarmak zorunda kalacağız. Bizim kırmızı pasaport verdiğimiz yardım ettiğimiz eşkıya çetelerine “Aman ne olur bize izin verinde PKK’yı temizleyelim” diye Kuzey Irak’a girmek için yalvaracağız. Beş bin yıllık tarihi geçmişe sahip yüce Türk milleti ve devleti bu hallere düşecek miydi? Yaşanan bu dönemi tarih kitapları nasıl yazacaktır bilinmez ama siz yine de kayıt düşün. Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, Irak Devlet Başkanı Celal Talabani, Irak Kürt Yönetimi Başkanı Mesut Barzani... İşte bölge liderleri işte ortaya çıkan manzara... İşte Türkiye’nin hali. Fazla söze ne hacet...