Trabzon’da yaşanan (TAYAD) olayları, Türk basınında kısa bir süre yer almış ve ardından gündemden düşmüştü. Bu konuda okurlarımızdan gelen tepkileri ve görüşleri bu sayfadan sizlere duyurmuştum. Şimdi ise Trabzon’daki TAYAD eyleminde aktif olarak bulunan Zeynep Hanım’ın yazmış olduğu e-postayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Bize düşen bu yazıyı tarafsız olarak size sunmaktır. Yorum sizin.
Bu satırları size Trabzon'da linç saldırısına maruz kalanlardan biri olarak yazıyorum. Ben Zeynep. Hani şu elinizde hiçbir belge olmadan DHKP-C üyesi dediklerinizden biri. Yasal olarak böyle neticelenmiş bir davamız yok.
''Devlet düşmanı'' demişsiniz bize... Devlet bugün ne? Askeri, siyasi, ekonomik tek bir kararı emperyalistlerin onayı olmadan alamayan bu işbirlikçi kurum mu? TBMM'de kim var? Toprak ağaları, tefeci- tüccarlar ve burjuvazinin-sermayenin temsilcileri. Halk nerde? Her gün biraz daha yoksul uyanan -aslında hep uyutulan- halkımız parsel parsel satılmış vatanımızın üzerinde bir avuç asalağın doymak bilmeyen gözleri için varlık içinde yokluk çekerek yaşamakta-ölmekte! Devletler halka hizmet için vardır; öyle olmalıdır. Ezen-ezilen ilişkisini ezenlerin çıkarlarını korumak için kurumsallaştırmışsa orda bir sorun vardır. Ben bu ilişkide ezilenlerden yanayım. Siz ne taraftasınız? Halkı kışkırtanlar hedef olarak bizi seçmişse boşuna değildir. Çünkü biliyorlar bir hedef yaratmazlarsa bunca haksızlık tepki olarak kendilerine dönecek. Halkı, halkının yarınları için mücadele edenlere karşı kışkırtarak iki tarafı da kendi açılarından etkisizleştirmeye çalışıyorlar. Siz de buna ortak oluyorsunuz. Kendinizce milliyetçilik yaparken emperyalizmin çıkarlarını savunuyorsunuz. ''Komünizimle mücadele'' diye hep aynı hataya düşüldü. Sadece o yakındığınız sermayeye hizmet etti düşmanlığınız. Bizi bize kırdırıp cesetlerimizin üzerinde semirip durdu sermaye. Askerlerin başına çuval geçirildiğinde sermayenin çıkarları için susuldu, Trabzon'da halk da bize karşı sermayenin çıkarları için kışkırtıldı. Demokratik haklarımızı kullanamaz hale getirilmek isteniyoruz örgütlenen provokasyonlarla. Bize yapılan saldırı bugün kendini uzakta gören ama sisteme muhalif olan herkese yansıyacak yarın. Seydişehir'de Türk Bayraklarıyla eylem yapan işçilere kolluk güçleri saldırdığında bayraklar bu kez gerçekten yerlerde süründü. Sermayenin çıkarları söz konusu olmadığında kimsenin kışkırtılmadığını gördük.
Linç edilmek istendik-tutuklandık-şimdi 4,5 yılla yargılanıyoruz ve Tayyip Erdoğan hala tarafsız! Bize saldıranlardan ise sadece 11 kişi bulabilmişler, onlar da kışkırtan değil kışkırtılanlar! Onlar da 2-6 ayla yargılanıyor... Provokatörlerin elini soğutmuyorlar; öyle ya daha lazım olacaklar...''Trabzon'un delikanlıları'' deyip pohpohlandılar da...
Neyse... Amerikasız-Avrupasız-Bağımsız günlere dair umudumuzu kıramayacaklar. Ben halkıma inanıyorum. Yarın sömürü zincirleri maalesef iyice can acıtmaya başlayacak ve tepki verdiğinde bizim uğradığımız muameleye maruz kalacak-anlayacak niyetimizi. Bugün değilse yarın...
Zeynep …
Gençlik önemlidir deriz. Deriz de ne yaparız bu gençler için? Aslında pek de yaptığımız bir şey yoktur. Yakınmalar ve aşağılamalar hariç tabii. Gençlerimize bakıyoruz ÖSS için okur hale gelmişler ve yaklaşık 2 milyon gencimiz sınava giriyor ve bunlardan sadece yaklaşık 300 bini üniversiteli oluyor, ya gerisi? Ya da üniversiteye girenlere iş imkânı hazır mı, bitirdiklerinde ne olacaklar? Gelecek kaygısı içinde olan bu gençlerimizin sırtına fazla sorumluluk verdiğimizi düşünüyorum. Bu kaygı içerisindeki gençlerimiz üniversite içinde kolay bir şekilde propagandaya maruz kalmakta ve hatta kendi içlerinde çarpışır hale gelmektedirler. Bence gençlerimizle her zaman irtibatta olmalı gerekli destek ve tecrübeyi onları sunmalıyız. Sunmalıyız ki beklentilerimize katkıda bulunabilelim.
Mahmut Akçakaya
*************************************************************************
Değerli okuyucularımız Mahmut beyin yazdıklarına bir genç olarak katılıyorum. E-postayı okurken aklıma hor görülmeye, aşağılanmaya başlayan Türk milletini tekrar şahlandıran atamız geldi. Atatürk bu konuda ne düşünürdü sizce? Atatürk’ün gençliğin neş’esine şu şekilde baktığını görüyoruz.
“Atatürk 1937 yılında Çankaya köşkünde yaverleri ve sonradan Giresun mebusu seçilen Muzaffer Kılıç’a söz arası şunu sordu:
- Gençlik hiçbir zaman neş’e ve şetaretini kaybetmemelidir. Değil mi çocuğum?
Muzaffer Kılıç:
- Gençliğin neş’e ve huzuru zâtı devletinizin sıhhat ve sağlığınızla kabildir.
Deyince Atatürk:
- Teessüf ederim sana… Demek ben sizleri böyle yetiştirdim ha! Benim fani vücudum elbette bir gün toprak olacaktır. Demek sizler ben ölür ölmez teessürle sarsılıp neş’enizi kaybedecek, her türlü hizmetten geri kalacaksınız öyle mi?
Deyince Muzaffer Kılıç:
-Paşam, bu benim şahsi kanaatimdir.
Diye cevap verdi.”
(E. Behnan Şapolyo, Kemal Atatürk ve Milli Mücadele Tarihi)
Değerli okuyucularımız; abonelik süresi biten okurlarımızın abonelik ücretini, gazetede verilen posta çeki numarasıyla veya banka hesap numarasıyla yatırmalarını önemle rica ederiz.
ufuk@ufukotesi.com
ayhanciftci_37@hotmail.com