Bir tıp fakültesinin, bir aşının sağlıklı olup olmadığını araştıracak donanımı yoksa her bir köşeye bir üniversite açmanın veya diğer bir tabirle sanal büyümenin ne anlamı vardı? Sonra şu sorular takıldı aklıma. Bir tıp fakültesinin bir aşıyı araştırma imkânının olmaması bir yana, böyle bir durumda bu araştırmayı yapacak bir başka üniversiteye gönderip tetkik ettirmek de mi mümkün değildi?
1999’da Edirne Tıp Fakültesinde, dönemin Sağlık Bakanı Osman Durmuş’a, o günlerde söz konusu olan aşı kampanyası için gelen aşılar hakkında sorulmuştu:
—Aşıyı kullanıp kullanmama konusunda ne yapalım?
Bakanın cevabı gayet bilimseldi:
—Bir araştırma yapılsın, güvenliyse yapılsın.
Heyhat ki üniversitenin o aşının güvenliğini deneyecek imkânının olmadığı ortaya çıktı. Bir hekim olarak bu duruma çok üzüldüm. Bir tıp fakültesinin, bir aşının sağlıklı olup olmadığını araştıracak donanımı yoksa her bir köşeye bir üniversite açmanın veya diğer bir tabirle sanal büyümenin ne anlamı vardı?
Sonra şu sorular takıldı aklıma. Bir tıp fakültesinin bir aşıyı araştırma imkânının olmaması bir yana, böyle bir durumda bu araştırmayı yapacak bir başka üniversiteye gönderip tetkik ettirmek de mi mümkün değildi?
Örneğin Çapa’da, Cerrahpaşa’da, Marmara Tıp Fakültesi’nde veya Ankara’da Hıfzıssıhha’da vb. bu aşıların denenmesi mümkün olamaz mıydı?
Bir başka açıdan bakıldığında, diyelim ki bakanlık hiç araştırmaya gerek duymadan, “Kullanılsın” diye talimat vermiş olsaydı. Fakülte bu talimat üzere, nasıl olsa sorumluluk bakanlıkta düşüncesiyle aşıyı hastalarda kullansaydı. Ardından da, o aşılar sebebiyle bir sarılık salgınıyla karşılaşılsaydı, bu konuda Bakan’ı mesuliyetten kim kurtaracaktı?
Oysa böyle bir durumda, değil Sağlık Bakanlığına sormak, Bakanlık kullanılması üzerine talimat bile verse, bir bilim yuvası olan üniversitenin “Gerekli tetkik yapılmadan kullanılması yönünde rapor veremeyiz” demesi gerekmez miydi?
Oysa bugün ülkede bu tür bir özerklik maalesef tam anlamıyla oluşabilmiş değil. Bunun sebebi aslında çok basit. Hangi kurum olursa olsun, bir kuruma atama yapılırken, şahsın bilgisi, becerisi, kapasitesi ön planda olması gerekirken, siyasi görüşü, akrabalık derecesi vb ön plana çıkmaktadır.
Öyle olunca da, atanılan kişiler de kendilerini atayan makamların atama sebeplerini ön planda tutmaya ve o kriterlere göre icraat yapmaya özen göstermektedir. Bu açıdan bakıldığında, sağlık sisteminin diğer kurum ve kuruluşlara oranla liyakati ön planda tuttuğunu söyleyebiliriz. Buna rağmen, prosedür gereği, siyasi yapılanmalar ve bürokrasi gereği liyakatli elemanlar da, kendilerini bu çarkın bir dişlisi gibi görmekten kendilerini alamamışlardır. Bir aşının bile kullanıp kullanılmayacağına bakanlık karar vermek durumunda olunca, fakülte de ister istemez bu prosedüre uymak ve sonuç için bakanlığa sormak durumunda kalmıştır. Hiç olmazsa hayati konuları içeren mevzularda, bürokrasi kenara itilmeli, bu yerlere liyakatli insanlar atanmalı ve tabiatıyla bu kurum ve kuruluşların özerkliği sağlanmalıdır. Bir başka önemli husus da, üniversitelerde halkın sağlığına yönelik olmaktan çok, belirli kesimin sağlığına yönelik eğitimler ön plana çıkıyor. Söz gelişi üniversitelerimizde Halk Sağlığı bölümleri var. Parazitoloji bölümleri var. Sağlığın bu bölümlerinde halkın yüzde 80’ini ilgilendiren, parazit, ishal, tetanos, kızamık vb rahatsızlıkla ilgili koruyucu hekimliğe yönelik bilgiler var.
Ama gelin görün ki, sağlığın bu bölümleri ne kimsenin ilgisini çekiyor ne bu bölümler medyada yer bulabiliyor. İşte sıkıntı asıl buradadır. Bu çok önemli. Memlekette yılda binlerce ishal vakası var. Ama bu sahayla ilgili eline mikroskobu alıp da inceleme yapmaya yönelik verilen eğitim oranı ne kadar?
Bir de deniliyor ki, sağlık eğitimi en az on yıla çıkartılmalı. Oysa eğitimin yılı değil, kalitesi, niteliği konusunda bir problem var. Bunu bir örnekle izah etmeye çalışırsak, söz gelimi bir aşçı yetiştirmek üzere mutfağa aldığınız kimseyi, bir yıl çatal kaşıkla, bir yıl tencere tabakla, bir yıl havlu peçete ile oyalayıp durursanız o kimse soğan doğramayı bile öğrenmeden mezun olacaktır. Bu kimse sahaya çıktığında nasıl yemek yapacak, insanların karınlarını nasıl doyuracaktır?